İktidarın kendi beka mücadelesi adına dayattığı 24 Haziran seçim kararı, CHP’yi seçim gündemini etkileyecek önemli aktörlerden biri olarak öne çıkardı. Bugün iktidar karşısında gösterilen muhalefet biçimi, CHP’nin siyasal ittifak ve aday tercihleriyle de şekilleniyor.
Bu tercihler, hem parti tabanında hem de daha geniş kesimler nezdinde merak ve tartışma konusu olmuştu. Bilindiği gibi CHP, tabanı açısından diğer partilere nazaran daha heterojen bir seçmen kitlesine sahip. Daha doğrusu CHP’ye yüzünü dönenler; farklı habituslara (mezhepsel, sınıfsal anlamda örneğin), siyasal paradigmalara, toplumsal sorunların çözümü ve ülke yönetimi hakkında farklı siyasal görüşlere sahip kesimler.
Bu heterojen kitlenin ortak bir duruş sergilediği başlıca hatlardan biri, iktidar karşıtlığı. Özellikle son yıllarda görünür hale gelen bu karşıtlık, CHP tabanını konsolide eden önemli bir dinamik. Öyle ki CHP’li seçmenler için, bugün Türkiye’deki siyasal farklılaşma eksenleri sağ-sol ayrımı gibi “eski” kavram ve duruş setleriyle ifade bulmuyor. Temel ayrım, iktidar karşıtlığı ya da taraftarlığı etrafında çiziliyor.
İktidar karşıtlığı, CHP kitlesini konsolide ederken “kurucu” bir işlev de görüyor. Seçmenler, muhalif duruşlarını iktidarın temsil ettiğini düşündükleri ilke ve değerlere karşı kuruyor. Bu bağlamda, “Atatürkçülük”, “laiklik”, “çağdaşlık” gibi popüler simgeler ve söylemler iktidar karşısındaki duygu ve hisleri yansıtmada öne çıkıyor. Kimi zaman bir “gösteren”e dönüşerek... En genel anlamıyla yaşam tarzı biçimine referans verdiği düşünülebilecek bu kavramlar, kendi başlarına bir tanıma sahip görünmüyor.[1] Daha çok güncel referanslarla yeniden şekillenen değerler olarak aktarılıyor. Örneğin Atatürkçülüğün olgusal gerçeklerden farklı biçimde, kişilerin kendi söylemlerinde ve bugünün koşulları içinde yeniden kurulduğu anlaşılıyor.
Yani iktidar karşısındaki popüler söylem ve kavramlar, partinin eskiden beri yaslandığı, güvenceli ve tartışmasız görülen ve artık soyutlaşmış referanslar içinden çıkarılıyor. Elbette ki canı gönülden inandıkları değerlere bağlı olan insanlar için inandıkları sembollerin büyük ve tartışmasız bir değeri var. Sadece, bu sembollerin gündelik toplumsal sorunlara dair ne gibi bir perspektif sunduğu belirsiz. Yaşanan dönüşümlere açık, dinamik bir siyasal dil ve kavramlar oluşturma refleksi zayıf görünüyor. Bizim dönemimizde bunu en iyi yapan belki de AKP idi.
Bununla beraber, CHP’li seçmenlerin yakıcı biçimde vurguladıkları şey, ülkedeki gidişata ve yönetim biçimine dair “değişim” arzuları ve talepleri.
Hayır kampanyası sürecinde de, Adalet Yürüyüşü ve mitinginde de CHP kitlesinin, özellikle kadınların, açığa çıkardıkları müthiş bir enerji vardı. Bugün de parti tabanından benzer bir duruş yansıyor.
Fakat şimdiye kadar yaşananlar, değişime dair cevapların halihazırda var olan fikrî/deneyimsel havuz içinde arandığını gösteriyor. Yani CHP, mahallesinden çıkmadan değişimi gerçekleştirmek istiyor.
Parti tabanında var olan farklı renkler bir yana, özellikle parti yönetimi doğru bildiğine yönelen bir eğilime sahip. Son üç-dört yılda devlet alanında yaşanan altüst oluşlar ve krizler düşünüldüğünde; toplumun genelinde -adaletten bürokrasiye- sistemin işleyişine dair asgari güven duygusu da büyük tahribata uğramışken, bundan sonrasına dair –“yeni”ye dair- söylemlerin bildik, muhafazakâr, statükocu kaldığı söylenebilir.
***
Bu durum, CHP’nin hitap edip edemediği toplumsal kesimler bağlamında da görülebilir. CHP seçmenleri arasında, dinî yaşam biçimini öne çıkaran kesimlerin (muhafazakâr-İslâmi çevreler) partiyi tercih etmedikleri ya da parti ilkelerinin onlara hitap etmediğine dair yaygın bir kanaat var. Fakat CHP’nin geçmişinde, tek parti döneminden askerî vesayete, parti kapatma girişimlerinden tepeden inme olarak nitelenen politikalara kadar, hoşnutsuzluk yaratan pratiklere dair bir farkındalık ya da söylem oluşmuş gibi görünmüyor. Mevcut iktidarın uzun bir süre kendisini kurduğu ve meşrulaştırdığı zeminin bu hoşnutsuzluklar olduğu düşünülürse, CHP içinde bir özeleştiri yapılmadığı söylenebilir. Ki bu nokta, bugünü etkileyen veçhelere sahip olduğu için çok önemli.
Örneğin Erdoğan’ın en çok üstünde durduğu konulardan birini başörtüsü meselesi oluşturuyor. İktidarı kaybetmesi durumunda, elde edilen kazanımların da yiteceğini vurguluyor. CHP’nin bu gibi popüler tartışmalı konulara dair söylemler oluşturmaması, sözgelimi yönetim biçiminin daha demokratik, daha az taraftar, daha az damgalayıcı olacağına dair söylemler üretmemesi iktidarın/Erdoğan’ın yarattığı kutuplaşma-bölünme hattının öylece devam etmesini kolaylaştırıyor.
Terazinin bir de öbür tarafından bahsetmek gerekiyor. Üstelik Türkiye’deki değişim dinamikleri açısından çok daha yakıcı bir öbür taraf. Oy dağılımları, CHP’nin Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı bölgelerden oy alamadığını gösteriyor. CHP, bugüne kadar bu konuya dair doğrudan ve detaylı bir politik program sunmadı. Aynı şekilde, Kürtlerden destek görmemek CHP’li seçmenlerin gözünde de bir “sorun” olarak, iradi biçimde değiştirilecek bir mesele gibi görünmüyor. Bunun yerine, seçmenler Kürtlerin tercihleriyle ilgili sosyolojik-yapısal koşullara işaret etmekle yetiniyor: Bölgede HDP’nin olması, eski ağalık sistemi, AKP’nin hizmet ve yardım götürülecek belediyeleri elinde tutması gibi.
Bunlarla birlikte CHP seçmeni, Kürt sorunu bağlamında MHP ve AKP’ye nazaran çok daha ılımlı ve demokratik eğilimlere sahip. Bu bağlamda, Türkiye siyasetinde yakın zamandaki, en önemli gündemlerden biri olan sınır ötesi operasyonlara karşı CHP’li seçmenlerin eleştirel duruşlarından bahsedilebilir. Seçmenler sınır ötesi operasyonları, asker ölümleriyle özdeşleştirirken, yaşananları iktidarın dış politikadaki başarısızlığı olarak görüyor. Fakat aynı zamanda ülkede parçalanma/bölünme yaşanacağı olasılığı ve dış güçlerin-emperyalistlerin bu yönde karışıklıklar yaratmak istedikleri de yaygın kanaatler arasında yer alıyor. Bu durum, CHP seçmenlerinin Kürt sorunu karşısındaki tutuk demokratlıklarını gösteren örneklerden.
HDP ve Demirtaş'a yönelik olarak da iki farklı tutumdan bahsedilebilir. CHP’liler arasında, HDP’nin son dönemlerde Türkiye partisi olmaktan çıkıp, Doğu’ya sıkıştığı ve etnik milliyetçi bir parti olarak sivrildiği ve bu nedenle desteğini kaybettiği ortak bir görüş. Kürt hareketinin Amerika’nın güdümünde olduğu ve emperyalizmle arasına mesafe koymadığı yönünde de yaygın kanaatler var. Buna karşın Demirtaş ile ilgili çok daha olumlu görüşler öne çıkıyor. CHP’liler Demirtaş’ın iyi ve çok parlak bir siyasetçi olduğunu ve bu nedenle engellendiğini düşünüyorlar.
***
Tüm bunlarla birlikte, iktidara karşı CHP nezdinde müthiş bir hoşnutsuzluk duyulduğu, gerginlik ve enerji birikmesinin yaşandığı söylenebilir. Başkanlık sistemiyle demokrasinin zarar gördüğünü ve keyfî yönetim tarzının her geçen gün arttığını söyleyen seçmenler, var olan gidişatın değişmesi gerektiğine sıkça vurgu yapıyor. Bunun için CHP parti yönetiminin, iktidar karşısında daha cesur ve kararlı bir muhalefet sergilemesi gerektiğini dile getiriyorlar. Nitekim seçmenler CHP’nin kritik olaylar karşısında dahi sokağa inmediğini, parti tabanın hoşnutsuzluk ve enerjisini ifade etmesi için kanal açmadığını düşünüyor. Burada, şaibeli sonuçları nedeniyle 16 Nisan referandumunda yeterli bir itiraz yapılmadığı, milyonlarca insanın katıldığı Adalet mitinginin devamının getirilmediği en çok dile getirilen iki örnek arasında yer alıyor.
Bu noktada, partinin Türkiye siyasetinin bilindik sınırlarından/statükoculuktan çıkıp gerçek anlamda yeniliklere açık olması gerektiğine dair söylemlere; alternatif ve üretici politikalar ortaya koymak gerektiğiyle ilgili vurgulara kulak kabartmak anlamlı olabilir. Çünkü görünüyor ki, CHP’nin 7 Haziran ve Gezi sürecinde oluşan ve kısmen Adalet mitingine de yansıyan, yeni/farklı bir siyaset yapma biçiminin ucundan tutmasına dair umutlar sönümlenmiş değil.
Gelinen süreçte, ülkenin gidişatına dair mutlaka bir şeyler yapılması gerektiğine inanan, parti yönetiminin bu yönde daha cesaretle karar alması konusunda ısrarlı taleplere sahip, elinden geleni yapmaya hazır, kaygılı ve öfkeli olan CHP’li seçmenlerin Türkiye’nin siyasal atmosferini ve kaderini etkileyecekleri muhakkak. Bunun hangi yönde olacağını görüp yaşayacağız.
* Bu yazı, KONDA'nın yayımlamış olduğu "CHP Seçmen Kümesi Raporu"nun (Sevinç Doğan, Mayıs 2018) verilerine dayanıyor. Rapor, Mart 2010-Ekim 2017 yıllarında yapılan ve 227 bin kişiyi kapsayan KONDA veri setine, aynı zamanda 2018 Şubat-Mart aylarında yapılan derinlemesine mülakat görüşmelerine dayanıyor. http://konda.com.tr/wp-content/uploads/2018/05/KONDA_SecmenKumeleri_CHP_Secmenleri_Mayis2018.pdf
[1] “Atatürkçülük, yani nasıl söyleyeyim? Cin gibi bir şey gerçekten, öyle ki bana sorarsanız Hazreti Muhammed’den sonra gelmiş en büyük insan” (Erkek, 38 yaşında, Esnaf)
“Atatürk benim için tarif edilemez, Atatürk tektir, bizim ülkemiz için idolümüzdür, yani onun kurduğu parti ile şimdiki CHP’nin çok fark var arasında” (Kadın, 35 Yaşında, Lise mezunu).