Sınırın Yasaları, Javier Cercas’ın Türkçeye çevirisi 2015 yılında Süleyman Doğru tarafından yapılan romanı (Everest, 2015). Romanının birden fazla anlatıcısı var. İlki, ailesi ve yakın çevresi tarafından dışlanan on altı yaşında bir genç. Diğeri ise bir çetenin işlediği suçları araştırmış olan bir polis. Her iki anlatıcı da bize çete lideri Zarco’yu anlatıyor. Bir çete lideri hakkında araştırma yapan yazar, bilgi toplamak için roman boyunca birçok kişiyle konuşuyor. Biz de bu çetenin işlediği suçları ve Zarco adlı çete liderinin hayatını farklı anlatıcılardan dinliyoruz. Bir yazar (romandaki yazar karakter) tüm anlatıcılarla röportaj yapıyor.
Anlatıcı genç, okul hayatında akranlarından dışlandığı dönemlerde Zarco ile tanışır ve çeteye dahil olur. Suç işleme arzusundan ya da toplum onu o yöne ittiğinden değil. Çetedeki bir kızdan hoşlanmıştır sadece. Liderin ona verdiği basit görevleri yapmasının dışında bir suçlu tip de değildir. Bir tür “süt çocuğu”dur. Zarco ile birlikte araba çalar, banka soyar, hırsızlık yapar ve kapkaç gibi suçları işler. Hoşlandığı kız Tere de çetededir. Gencin yaşadığı yer ile “takıldığı” ve suç işlediği mahalle olan Çin Mahallesi arasında bir nehir ve köprü vardır. Cercas bu nehri bir metafor olarak kullanır. Franco sonrası İspanya’sının (Girona) çökmüş sosyolojisini arka planda izleriz.
Anlatıcı genç, bir suçluyken, Zarco efsanesinin sona ermesiyle sakinleşir ve sınırın öte tarafındaki yaşantısına döner. Girona’nın en ünlü avukatlarından biri olmuştur artık. Suçlu biriyken, adalete aracılık eden birine dönüşmüştür. Kendi kişiliğinin şekillenmesinde bu “sınırın” her iki yönüne de gidip gelmiştir.
“… bir yanım Zarco çetesine dahil olduğu için utanıyor ve bu gerçeğin ortaya çıkmasından korktuğu için bunu bir sır gibi saklıyordu, ama diğer yanım bundan gurur duyuyor ve neredeyse herkesçe öğrenilmesini arzuluyordu” (s. 203).
Genç anlatıcının avukat olduktan sonra Zarco ile ilişkisi devam eder. Avukat, suçlu Zorco’yu savunacak, ona vefa borcunu ödeyecektir. Çünkü kendisine karşı algısında Zarco onu yetiştirmiştir. Roman boyunca her iki karakterin de dönüşümünü izleriz.
“Zarco’yu tanımadan önce bir çocuktum ve Zarco’yu tanımak beni bir yetişkine dönüştürdü” (s. 212).
Ünlü bir avukata dönüşen anlatıcı hem kendi dönüşümünden hem de Zarco’nun dönüşümünden bahsediyor. Cercas’ın bu sınır metaforunu her iki karakteri için de kullandığını fark ediyoruz. Sınırı, İspanya’nın değişen şehirlerinin yarattığı yeni sosyolojiye bir atıf olarak da okuyabiliriz. Avukat gençken çetede suçlu, yetişkin olunca adaleti arayan konumdadır. Yasa çiğneyen artık yasalara başvuracaktır. Karakterimizin çıkmazlarından biri şudur: Zerco’yu hapishaneden çıkarırken kendi işlediği suçlar da açığa çıkarsa ne olacak? Ne olursa olsun avukat, Zarco’nun çıkması için her yolu dener. Medyaya rehabilite olmuş ve işlediği suçtan pişmanlık duyan bir Zarco modeli çizer, siyasilerin desteğini almaya çalışır, bir sürü katakulli yapar ve çete liderinin izinli olarak hapishaneden çıkmasını sağlar. Fakat ülke gündemini meşgul edecek kadar ünlü bir suçlu hapishaneden çıkmaktan korkar. Hapishane müdürlerini tanıdığı için kendini istediği hapishaneye gönderen bir suçlu, özgürlüğe kavuşma arzusundan emin değildir.
Cercas, teknik olarak röportajdan yararlanıyor. Hikâyeyi anlayan karakterlerine müdahale etmiyor, resim yapmaya değil, fotoğraflarla bir albüm inşa etmeye yöneliyor. Bir albüm oluşturuyorsanız hangi fotoğrafları seçtiğiniz o romanın atmosferini belirler. Romanın üzerine inşa edildiği iki karakter, Franco diktatörlüğünden demokrasiye geçiş sürecinin fotoğraflarını sahne sahne albüme yerleştiriyorlar. Cercas gerçek bir suç liderinden esinlenerek yazdığı romanda, kurguda boşluklar bırakarak okuyana bir yorum alanı da sunuyor.
Süslü cümlelere yönelmeyen romanda suç var fakat polisiye bir roman olduğunu söyleyemeyiz. Dedektiflik, suçun ortaya çıkma süreci gibi unsurlardansa belgesel roman diyebileceğimiz bir dönem anlatısı. Cercas, bunun ötesine geçmek istese de romanı kurgulayış biçimi (röportaj ve itirafı kullanması) buna direniyor.
David Lodge, Truman Capote’nin Soğukkanlılıkla romanı için kullandığı bir ifadesini hatırlatır, “kurgusal olmayan roman”. Cercas’ın Sınırın Yasaları romanı da bu tür bir roman. Bir roman ne olursa olsun zaten kurgudur fakat okunduğunda gerçeklik hissini apaçık belli eden romanlar vardır. Filmlerin başında bazen gördüğümüz “gerçek bir olaydan esinlenilmiştir” ifadesinde bize hatırlatılan şey, yani gerçeklik ve kurguyu ayırt etmemiz gerektiği bu romanın da ruhuna sinmiş durumda. Cercas, gerçek bir suç liderinin hayatından esinlenerek bir romana ulaşmaya çalışıyor.
İspanya’nın son dönem yükselen yazarlarından Cercas, bu gerçeklik ve kurgu ilişkisini romanlarında sorunlaştırmayı seven yazarlardan. Kiracı ve Saplantı kitaplarında yaptığı kurgu gerçeklik kargaşalarının dozunu bu kitabında oldukça düşük düzeyde tutuyor.