Murasaki, Virginia, Kadın Eli

“O esnada, tam aynı anda, dünyanın öbür tarafında, Leydi Murasaki bahçesine bakıyor ve nasıl da ‘yapraklar arasında tıpkı kendi düşüncelerine gülümseyen insanların dudakları gibi yarı açılmış taç yapraklı beyaz çiçekler var,’ diye düşünüyordu.”[1]  

Bu alıntıdaki büyülü ve naif benzetme, tam bin yıl önce Murasaki Shikibu tarafından yapılmış; hem de dünyada yazılan ilk romanda. Murasaki’nin elini dokuz yüz yıl öteden tutup, benzetmeyi alıntılayansa Virginia Woolf’tur. Bizler yüz yıl sonra bu iki yazarın buluşmalarına tanık oluyoruz. Ne hikâye değil mi?

Yazılan bu romanın ismi Genji’nin Masalı’dır; yazarı Murasaki’yse, 10. yüzyılda doğmuş soylu bir kadın. Her ne kadar Budizm birinci yüzyılda kalkıp ta Çin’den gelip, kadın karşıtlığını Şinto’ya sokmuş olsa da, Japonya uzunca bir dönem anaerkil özellikler gösterir. 11. yüzyılda kadınlar mülkiyet sahibi bile olabilirler. Hatta evlendikten sonra sıklıkla ailelerinin evinde yaşarlar, torunlar da anne tarafında büyütülür. Heian Devri’nin soylu kadınları, eğitim alır, şiir, öykü yazar, günlük tutar, resim çizer.[2] O dönemin kadın yazarlarının bir adı bile vardır, onna-de: Kadın Eli. Bunlar içinde Murasaki, her birine ait bir dil yaratıp, ince ince çözümlediği kadın ve erkek kahramanları ve ironisiyle en parlak yapıtları verendir.

Bizi şaşırtan ne çok şey var tüm bunların içinde. Dünyadaki ilk roman, bir kadın eliyle 11. yüzyılda, Japonya’da yazılmış. İlk roman bir kadın tarafından yazılmış! Hem de Batı’da değil! Demek Odysseia okunmadan da hikâye anlatılabilirmiş! Roman türü sekiz yüzyıl beklemiş yaygınlaşabilmek için. Bin yıl önce kadın yazarlar varmış. Zihinlerimiz bunların her biri için ne çok yerleşik kalıpla savaşmak zorunda kalır. Bizi iyisi mi, hikâyemize geri dönelim.

Murasaki, mor salkım demektir, hatta Japoncada mor rengin ta kendisidir, tıpkı şu şiirdeki gibi: O mor ot tüm renklerine büründüğünde/Kimse tarladaki diğer bitkileri kolayca algılayamaz.[3] Feminizmin simgesi mor ta bin yıl öncesinden, hem de bir kadın eliyle gelmiş olabilir mi? Murasaki’den dokuz yüzyıl sonra İngiltere’de doğan Virginia’ysa, doktoruna göre, entelektüel olmak kadınlara göre olmadığı için ruhsal sorunlarını çözemeyen, ayrıksı bir ottur. Virginia, Genji’nin Masalı’nın ilk cildi yayımlanır yayımlanmaz okur ve çok etkilenir. Neticede o da, Japon kültüründeki kadınlara dair söz edilen tek geleneğin, eril düzenin fantezilerini süsleyen geyşalık olduğunun -bugün bizim olduğumuz kadar- farkındadır. Japon kadınları Heian döneminden ancak bin yıl sonra, 20. yüzyılın ortasında, diğer birçok ülkede olduğu gibi, toplumsal olarak düzlüğe çıkıp eşit haklara sahip olabileceklerdir.

Virginia birçok önemli yazarı edebiyata kazandıran bir yayıncı gözüyle de değerlendirir önündeki metni.[4] Bu yazıda alıntılanan, British Vogue’a yazdığı denemeye, İngiltere tarihiyle ve belki de oryantalizmle dalga geçerek başlar:

“İngiltere’de Aelfric ve Aelfred’ler höykürüp, aksırdıkları sırada, Bay Waley ustaca bütün bilgiyi altı ciltlik bir roman halinde önümüze çıkarana dek hakkında hiçbir şey bilmediğimiz bu saray leydisi, önünde resimler, ipek giysisinin ve pantolonun içinde, şiir sesi kulaklarında, bahçesindeki çiçekler ve ağaçlardaki bülbüllerle, muhabbet edecek günler ve dans edecek gecelerle, oturmuş –orada yaklaşık 1000 yılında oturmuş, Prens Genji’nin hayatını ve maceralarını anlatıyordu” (s. 265).

Virginia, büyük olasılıkla, ancak yakın dönem Japon resimlerini gördüğü ve bu denemesini bir moda dergisine yazdığı için, pantolonu vurgulamış olsa gerek. Süfrajetlerin çabasına karşın, pantolon ancak dünya savaşları bittikten sonra Avrupa’da kadınların gündelik kıyafetleri arasında yer almaya başlayacak, yaygınlaşması içinse altmışları beklemesi gerekecekti. Giysi üzerinden yapılan politikalar tarihin hangi aşamasında kadınların yakasını bırakmıştır ki? Bu arada Virginia, es kaza bir zaman tüneline ulaşsa, Murasaki’nin Heian modasına uygun şalvarımsı pantolonunu, hem saraya giremeyeceği, girse dahi kat kat, en az beş-on kat, giysinin altına gizlenmiş olduğu için zaten göremeyecekti.

Sıradan deneyim üzerinde çok düşünüp, sonrasında üzerinde çok yazacak olan Virginia, benzer şeylerin yüzyıllar öncesinde de düşünülmüş olmasına şaşırır. Genji’nin Masalı’ndan alıntıladığı yerlerle bize hem bunları hem de kendisini anlatır:

“Bu bir yazarın sıradan şeyleri güzelce yazabileceği o anlardan biriydi... İki tür sanatçı vardır, der Murasaki: Biri kendilerini geçen günün güzelliğine uydurabilmek için mızmızlananlar; diğeri ise, ‘insanın kullandığı şeylere gerçek güzelliği uydurmak için çabalayan ve onlara geleneklerin emrettiği şekli verenler’... ‘Etkilemek ve şaşırtmak,’ der, ne kadar kolaydır, ya da ‘coşkun bir deniz canavarının fırtınayı atlatışını resmetmek’ –herhangi bir oyuncakçı bunu yapabilir ve methedilerek göklere çıkarılır. ‘Fakat sıradan tepeler ve nehirler, sadece oldukları gibi, bütün gerçek güzellikleri ve biçim uyumlarıyla herhangi bir yerde görebileceğiniz evler –usulca böyle sahneler çizmek ...– böyle işler en iyisinden bir ustanın azami hünerini talep eder ve sıradan bir zanaatkârla arasına bin falso çizilmelidir’” (s. 266).

Virginia Japon tarihinin daha az bilindiği o yıllarda yazdığı denemesinde, sanki bir keşif yapmış olmanın sevinciyle de coşkulu bir dil kullanır. Oysa 16. yüzyıl Japonya’sında bile, özellikle soylular arasında, eşlere ya da kız evlatlara başkent Kyoto’dan götürülen en moda hediyelerden birinin, baskı teknikleri geliştiği için çoğaltılmış Genji’nin Masalı’nın kopyaları olduğunu öğrense, ne çok şaşardı![5] Batılıların, Cizvit rahipler öncülüğüyle henüz ülkeye gelip eril düzeni perçinlemediği, tüccarların giderek zenginleştiği ve eskisinin aksine toplumda prestijlerinin arttığı bir devirdi o. Seri üretimi başlayan ahşap baskılar, özellikle müstehcen içerikliler, hazcılığın binbir çeşidi, giderek toplumun her kesiminde yaygınlaşmıştı. Zenginler resmin aslını, diğerleriyse baskılarını satın alırlardı. Kısa bir süre sonra başlayacak şen şakrak devrin ismi Genroku; sanat ekolüyse, sonradan Van Gogh gibi empresyonistleri etkileyecek olan ukiyo-e’ydi; kaygan dünyadan resimler. Hatta günümüzün anime ve manga gibi sanatlarının temeli o zamanlarda atıldı. Tüm bunlar Batı maddiyatçılığına ya da tüketimcilik örneklerine, özetle Batı’ya öykünerek başlamadı.[6] Murasaki 20. yüzyılda Batı’yla tanışsa da, kendi topraklarında yüzyıllar boyu okundu, edebiyatı etkiledi; o kanalla da dünya edebiyatına görünmez izler bıraktı.

Virginia bunların çoğundan habersiz, her ne kadar çok beğendiyse de, Batılı yazarlar kadar güçlü bulmaz Murasaki’nin yazdıklarını. Bunun en önemli iki sebebi onun 1.300 sayfalık ve altı ciltlik romanın sadece ilk cildini okumuş olması ve modernist anlamdaki romancılık kalıplarıyla düşünmesi olabilir.

“Hayır, Leydi Murasaki, ‘tıpkı kendi düşüncelerine gülümseyen insanların dudakları gibi’ açılan çiçeklere kafesli penceresinden bakarak, ataları savaşan ya da kulübelerinde çömelen Tolstoy ve Cervantes’in akranlarıyla ya da Batı dünyasının diğer büyük hikâye-anlatıcılarıyla kendini ispatlamayacaktır... Murasaki ile bütün büyük Batılı yazarların kıyaslanması, sadece kendisinin mükemmelliğini ve onların [Batılı yazarların] gücünü ortaya çıkarmaya yarar” (s. 267).

Neticede imparatorun oğlu parlak Prens Genji’nin maceraları, roman türünün ortaya çıkışına dair okullarda öğretilen, modern romanın gündelik hayatın bir yansıması olma şartı, bireyin ruhsal durumuyla ve toplumla baş edişiyle ilgilenmesi gerektiği gibi klişelere o günler için ters gelir. Anlaşılan Virginia’nın aklına sarayda da bir gündelik hayat ve toplumsal ilişkiler olabileceği gelmez; bu yüzden bugün tüm dünyada ruhsal çözümlemeleriyle de bir şaheser olarak değerlendirilen ilk romanın yazarı Murasaki’yi, örneğin Tolstoy’la aynı güçte bir yazar bulmaz ve eleştirdiği oryantalizmin tuzağına düşer.[7] Kalıplardan kurtulmak kim için kolay olmuştur ki? Diğer taraftan üç yıl sonra, soylu Orlando kahramanını yaratır[8] ve dört yıl sonra Kendine Ait Bir Oda’da, Murasaki’yi, Sappho ve Emily Brontë ile aynı yere koyar.[9]

Virginia, British Vogue’a yazdığı denemesinin en sonunda Murasaki’yi biraz daha övmekten kendini alamaz: “Fakat bu yine de güzel bir dünyadır; sessiz leydi bütün görgüsü, kavrayışı ve neşesiyle, mükemmel bir sanatçıdır.” Tıpkı yüzyıllar sonra Murasaki’nin elini tutup bunları yazan Virginia gibi.


Not 1: Murasaki ve Virginia’nın hoşgörüsüne sığınarak hem onlara ilk isimleriyle hitap ettim hem de çevirilerini İngilizceden yapmaya çalıştım. İki alıntı karışmasın diye Murasaki’nin bölümlerini italik yaptım.紫

Not 2: Genji’nin Masalı, Japoncada Genji Monogatari olarak geçer; monogatari masalla destan arasındaki bir edebî biçimdir. Bu eşsiz esere bugün sadece roman olarak değil, anime, manga gibi birçok değişik türde ulaşmak mümkün.


[1] Bu yazıdaki Virginia Woolf çevirileri, denemelerinin toplandığı şu eserden yapılmıştır: Andrew McNeillie (der.) (2008), The Essays of Virginia Woolf IV, 1925-28, Harvest Original Harcourt, Inc.: Orlando, s. 265-269. Virginia Woolf, bu yazıdaki denemesinde 1925’te yayımlanan şu tercümeyi kullanmıştır: Murasaki Shikibu, A Tale of Genji, cilt. i, çev. Arthur Waley, George Allen and Unwin Ltd. McNeillie’nin Virginia’nın mektuplarına bakarak düştüğü nota göre Virginia, Waley ile bir akşam yemeğinde tanışmıştır. Waley’nin çevirisinde önemli eksikler bulunduğu için Genji’nin Masalı sonradan tekrar çevrilir. Ekim 2019’da romanın eksik bir bölümünün Tokyo’da bir evde ortaya çıktığını ve büyük bir sansasyon yarattığını not düşeyim.

[2] Murasaki Shikibu (2016), Murasaki Shikibu’nun Günlüğü, çev. Esin Esen, İş Bankası Kültür Yayınları: İstanbul.  

[3] http://www.inquiriesjournal.com/articles/286/women-in-ancient-japan-from-matriarchal-antiquity-to-acquiescent-confinement. Anonim bu şiiri şurada okudum: https://digital.library.upenn.edu/women/omori/court/court.html

[4] Barış Özkul, “Virginia Woolf’un Evi,” Birikim, 12 Mayıs 2018.

[5] George Elison ve Bardwell L. Smith (1981), Warlords, Artists, and Commoners, Japan in the Sixteenth Century, University of Hawaii Press: Honolulu.

[6] Maddi kültürün Japon tarihindeki gelişimini -hasbelkader ve fi tarihinde- “Momoyama-Edo: Tüketici Kültürünün Japon Tarihindeki Yükselişi” isimli yüksek lisans tezimde çalışmıştım.

[7] 2019 baharında New York’taki Metropolitan Museum of Art’ta A Tale of Genji: A Japanese Classic Illuminated, isimli bir sergi düzenlenir. Elyazmaları ve ilgili resimler ilk kez Japonya dışına çıkar. Amerika basınında hem sergiyi hem de romanı öven birçok yazı var. Bir tanesi de şu: https://www.newyorker.com/culture/cultural-comment/the-radiant-prince-comes-to-fifth-avenue

[8] Catherine A. Nelson-McDermott (1990), Virginia Woolf and Murasaki Shikibu: A Question of Perception, Yüksek Lisans Tezi, University of Alberta. Bu yüksek lisans tezine göre Orlando yaratılırken Genji’den ilham alınmış. Karşılaştırmalı metin çalışmasının daha ileri bir seviyede yapıldığı bir kaynağa erişemedim.

[9] Virginia Woolf (1929|2002), Kendine Ait Bir Oda, çev. Suğra Öncü, İletişim Yayınları: İstanbul, s. 123.