ABD emperyalizminin en mühim başarılarından biri yoksulluğunu, yoksunluğunu gizleme kabiliyeti olsa gerek. Halbuki ABD markasının yaldızını biraz kazıyınca altından içler acısı bir tablo ortaya çıkıyor. ABD’nin militer heybeti, devasa ekonomisi, bilişim endüstrisi liderliği, kültürel hegemonyası, vs. ile bağdaştırması zor bir kofluk saklı bu ihtişamın ardında.
Bu ambalaj-içerik tezatlığı Covid-19 salgını sonrası iyice ayyuka çıktı. Söylemeye gerek yok herhalde; ABD’nin içeriden bakışla hiç de müreffeh bir ülke olmadığı tespitini yaparken Türkiye’deki iktidar ve medyasının virüs salgını bağlamında giriştiği “onlarda hastaya yatak, ölüye mezar yok” propagandasına benzer bir maksat gütmüyoruz. Gerek yarım asırdan fazla bir süredir Türkiye sağının “küçük Amerika” olma hayalleri gerek T.C.’nin Koronavirüs ile mücadeleki garİBANlığı herkesin malumu. ABD’nin bir varlık içinde yokluk ülkesi olduğunun altını çizerken başlıca meramımız Türkiye lehine milli bir kıyaslamaya girişmek değil, kendilerini ayrıştıran birçok suni —ve de hakiki— farka rağmen bu iki ülke halklarının ortaklaştıkları dertlere, geçim sıkıntısına, “prekaryat”laşmaya, yabancılaşmaya, yanlızlaşmaya, yani kapitalizm karşısında yıllardır gittikçe artan ve pandemi ile iyice kesifleşen varoluşsal endişeye dikkat çekmek. Kapitalizm vurgusu önemli çünkü geçende Murat Belge’nin işaret ettiği üzere Türkiye’de “Amerika’nın çaresizliğine sevinenler ‘kapitalizm’ lafını işin içine karıştırmıyorlar” [1] çünkü o ipin ucunun tehlikeli yerlere gidebileceğini biliyorlar. Ve tam da bu yüzdendir ki Amerikalılar’ın burnunun sürtmesinden haz almak yerine, bu “schadenfreude” refleksini dizginleyip meseleyi merkez-periferi aksı yerine sınıf çelişkileri perspektifinden değerlendirmek önemli. Yani zaman, okyanus-aşırı enternasyonalizm propagandası yapma zamanıdır. Rakamlarla açalım:
- ABD Merkez Bankası’nın yıllık anketinin 2018 sonuçlarına göre[2] tüm hanelerin %39’unun beklenmedik bir masrafı karşılamak için kıyıda köşede 400 dolarlık nakit birikimleri yok. Rutin harcamalara ilaveten cüz-i bir ek masraf bile çıktığında insanların ya kredi kartına başvurması ya da konu komşudan borçlanması gerekiyor. Hanelerin %12’sinin bunu bile yapmaya gücü yok; dolayısıyla 400$ (ya da üzeri) bir ekstra harcama kalemi çıkacak olursa bu masraf belirsiz bir geleceğe ertelenmek zorunda (örn. arabanın kaportası göçük kalacak, düşen o dolgu için dişçiye gidilmeyecek, vb.). Özetle, hiçbir sürprizi kaldırmayan bıçak sırtı bir gelir-gider dengesi söz konusu ABD’deki birçok ailenin hayatında. O yüzden virüs salgınına karşı sosyal mesafeyi korumak herkesin harcı değil.
- Yoksulluğun bir diğer çarpıcı göstergesi, resmi adıyla Takviye Besin Yardım Programı[3] ama halk arasında “gıda kuponu” (food stamp) olarak bilinen sistemden 327 milyon nüfuslu ülkede ortalama 40 milyon (evet, yazıyla kırk milyon!) insanın faydalanması — daha doğrusu, faydalanmaya muhtaç olması. Federal yoksulluk sınırına yakın insanlara sağlıklı beslenebilmeleri için aylık ortalama 129$ düzeyinde yapılan bu yardım uzun yıllar kupon şeklinde ihtiyaç sahiplerine gönderildiği için hala “gıda kuponu” diye anılıyor ama 1990’ların sonlarından itibaren yerini kredi kartına benzer bir ödeme biçime bırakmış durumda. Asgari ücreti saatte 15$’a çıkartmaya yönelik hareketin afişe ettiği üzere yıllık cirosu itibariyle dünyanın en büyük şirketi olan Walmart’ın bile birçok çalışanı bu yardım programına dahil. Diğer bir deyişle, dünyanın en büyük şirketi çalışanlarına yaşanabilir ücret ödemediği için açığı vatandaştan topladığı vergilerle devlet telafi etmeye çalışıyor. Ve katmerli bir ironi olarak o çalışanlar aldıkları gıda yardımıyla Walmart market zincirlerinde alışveriş yapabiliyorlar...
- ABD’de sosyal güvencesizliğin en başlıca kaynaklarından biri sağlık sigortası(zlığı). Ülkede tüm vatandaşları kapsayan bir sağlık sigortası sistemi yok. 65 yaş ve üstündekiler (Medicare) ile belirli bir gelir seviyesinin altındakiler (Medicaid) için ücretsiz sağlık hizmeti var[4] ama gerikalanlar için tek seçenek ya işveren üzerinden ya da kendi cebinden özel sigorta yaptırmak. Obama döneminde hayata geçirilen program (Affordable Care Act) ile sigortasızların sayısında kaydadeğer bir düşüş yaşanmış olsa da günümüz ABD’sinde ne devlet ne özel sigortası olanlar hala toplam nüfusun %12’sini oluşturuyor[5]! Yani ABD’de yaklaşık sekiz kişiden birinin sağlık güvencesi yok. Bu nedenle birçok yoksul vatandaş durumları acil servise gitmeyi gerektirene kadar bekleyip —bazen iş işten geçtikten sonra— soluğu hastanede alıyor. Zira federal yasa gereği hastaneler acil servise gelen insanları sigortasız dahi olsalar geri çeviremiyor. Sağlık sigortaları olmadığı için insülin edinmekte zorlanan, edindiğini de zamana yayarak azar azar kullanan nice şeker hastası var ABD’de[6]. Zaten yeterince kalabalık olan sigortasızların saflarına şimdi bir de Covid-19 krizi sebebiyle işlerini ve dolasıyla işleri üzerinden sahip oldukları sağlık sigortalarını yitiren milyonlar eklenmekte.
- Sağlık sigortası olanların durumu da çok parlak değil. Zira sigorta poliçeleri birçok tedaviyi, testi, prosedürü, ilacı kapsamayabiliyor ve/veya çok fazla cepten katkı gerektiriyor. Birçok sigorta ancak ortalama 1,200$ ila 2,400$ üzeri harcama sonrası devreye giriyor ve o rakamın üzerindeki ödemelerin de sadece belirli bir yüzdesini karşılıyor. Sigorta kısıtlamaları fahiş ilaç fiyatlarıyla birleşince bazı insanlar çareyi Kanada’ya geçip ilaçları çok daha ucuza oradan temin etmekte arıyor. Bu utanç tablosunu muktedirlerin suratına çarpmak için Kanada’ya komşu Vermont eyaletinin senatörü Bernie Sanders bir süredir sınır ötesi otobüs turları düzenlemekte. İşte bu kağıt üzerinde sağlık sigortası olan ve fakat cepten karşılanması gereken masraflar yüzünden layıkıyla sağlık hizmetlerinden faydalanamayanlar (underinsured) bir araştırmaya göre 44 milyonu, yani nüfusun yaklaşık %13’ünü buluyor. Hiç sağlık sigortası olmayanlarla sağlık sigortası yetersiz olanları toplayınca kabaca ABD nüfusunun dörtte biri ediyor.
- Federal hükümete bakılırsa ABD genelinde yarım milyon kadar evsiz var. Ve fakat T.C.’deki Covid-19 istatistikleri gibi bu resmi rakamlar da epeyi su götürür. Evsizliği daha kapsamlı ve yerel düzeyde ele alan araştırmalara göre geceyi bir barınakta, çadırda, arabada, başka bir ailenin yanında, vb. geçiren ABD’lilerin sayısı ortalama 4 milyon kadar. Ulusal Evsiz Eğitim Merkezi verilerine göre 2017-18 eğitim yılında en küçükleri yuva çağında, en büyükleri lise son sınıfta olan 1.5 milyon kadar evsiz öğrenci vardı[7]. Bu çocukların büyük çoğunluğu akrabalarının ya da arkadaşlarının evinde ya da barınaklarda ikamet etse de yüz bin kadarı kelimenin tam manasıyla evsiz, sokaklarda yaşıyor. Uzun süredir büyüyegelen evsizler ordusuna 2008 finansal krizinde mortgage’larını ödeyemedikleri için evlerinden olanların bir kısmı da eklendi. Bir sağlık krizi olduğu kadar şimdiden 2008’i yaya bırakacak denli muazzam bir ekonomik krize dönüşmüş olan pandemi yüzünden evsizligin daha da yakıcı bir sorun halini alacağına şüphe yok.
ABD’nin varlık içinde yokluğuna örnek teşkil eden başlıklar, istatistikler çoğaltılabilir. Nitekim Birikim Haftalık’ta daha önce 1.7 trilyon doları bulan öğrenci borcundan, kefalet ücretini ödeyemedikleri için uzun yargılama sürelerini hapiste geçirenlerden, ülkedeki ortalama yaşam süresini aşağıya çekecek denli derinleşmiş opioid krizinden, vb. bahsetmiştik. Bu yazıda Gayri Safi Milli Hasıla bakımından dünya birincisi olan ABD’nin, gıda, barınma ve sağlık olmak üzere Maslow’un hiyerarşisinin en alt basamağındaki gereksinimleri karşılamaktaki yetersizliğine odaklandık. Madalyonun öbür yüzünde pandemi teyakkuzunun zirve yaptığı 18 Mart–10 Nisan döneminde servetlerini 282 milyar dolar artırmış olan ABD’li zenginler var. Okyanusun öte tarafındaysa maskelerle katıldıkları toplantıda Kanal İstanbul’un ilk ihalesini yapanlar.
[1] https://www.birikimdergisi.com/haftalik/10075/kagit-ve-kapla
[2] Bu anketteki verilerin yanıltıcı olduğunu iddia edenler yok değil. Ama astronomik faizlerle kısa vadeli borç veren modern tefecilik kurumlarının (Payday Loan) yaygınlığı nakit sıkıntısının hiç de azımsanmayacak boyutta olduğunu gösteriyor.
[3] https://www.cbpp.org/research/food-assistance/policy-basics-the-supplemental-nutrition-assistance-program-snap
[4] Medicaid’e hak kazanma eşiğinin üzerinde geliri olan ama yine de dar gelirli olan ailelerin çocukları için de bedava sağlık sigortası mevcut.
[5] https://www.kff.org/uninsured/issue-brief/key-facts-about-the-uninsured-population/
[6] https://www.ajmc.com/journals/evidence-based-diabetes-management/2019/september-2019/gathering-evidence-on-insulin-rationing-answers-and-future-questions
[7] https://www.theguardian.com/society/2020/feb/04/us-homeless-student-population-homelessness