Fatih’in portresinin İBB tarafından satın alınması hemen siyasi bir kavga konusu haline geldi—getirildi. Şaşılacak bir durum değil, çünkü resim Ekrem İmamoğlu’nun kararıyla satın alındı. Ekrem İmamoğlu’nun parmağının değdiği her şeyi bir siyasi kavga konusu yapmak AKP silahşorlarının mesaisi sayılır. Sekiz yüz küsur bin fark atarak Belediye Başkanlığı’nı kazanmanın intikamı bir şekilde alınmalı ve İmamoğlu imgesi yerlerde sürüklenmeli, onun için “Bu kadar masrafa ne gerek var” çizgisi elverişli bir başlangıç noktası gibi görülmüş olmalı. Türkiye’de, herhangi bir resmi satın almak için değil o kadar milyon, üç beş lira vermeyi saçma bir lüks sayacak olan epey yurttaşımız bulunduğunu tahmin ediyorum. Dolayısıyla “gol atmak” görece kolay olabilir.
Ancak, bu “gol”ü alkışlayacak olanlar, büyük bir ihtimalle, zaten AKP’ye oy veren ve Ekrem İmamoğlu’ndan hoşlanmayan kişiler olacaktır. Bu hareketi olumlu bulanların da azınlıkta kalacağını sanmıyorum. Tabii bir Belediye Başkanı’nın böyle bir şey yapması bizim memlekette görülmüş bir şey değildi. İsmail Saymaz’dan konuya Sabancı Müzesi’nin ilgi duyduğunu haber aldık. Bu tamam, beklenebilir bir şey, ama Belediye nereden çıkıyor? Tövbe, tövbe!
Neyse, konunun siyasete çekilen yanını bırakıp resimden söz edelim. Rönesans İtalya’nın tamamına yayılmış olsa da, özellikle yaratıcı olan iki merkezi vardı: ilkin Floransa’yı söylememiz gerekiyor, buna hiç şüphe yok. Ama ikinci sırada da “Venedik” demeliyiz. Floransa figürleri (“leke”leri) tuvale yerleştirmekte ustalaşmıştı (Orta Rönesans’ın üstadı Boticelli’yi hatırlayın). Venedik ise “renkçi”ydi. Bellini ailesi Venedik’in yüzakıdır. Baba Jacopo (1400-1470) ile iki oğlu, Gentile (1429-1507) ve Giovanni (1430-1516) kentlerine büyük bir sanat hazinesi kazandırdılar.
1478’de olmalı, Fatih Sultan Mehmed Venedik kent-devletine bir elçi gönderdi. Elçinin Doc’a verdiği mektupta, çeşitli siyasi konuların yanısıra alışılmadık bir talep yer alıyordu. Sultan, kendisine bir ressam gönderilmesini istiyordu! Yalnız ressam da değil; bir heykeltraş ve bronz döküm ustası. Venedik meclisi toplandı ve Gentile Bellini’nin gönderilmesine karar verdi. Heykeltraş da seçtiler: Donatello’nun yanında yetişen Vellano; ama ne olduysa, Vellano hiç gidemedi. Gentile bu sırada birtakım onarım işleriyle uğraşıyordu. O işleri de Giovanni’ye devrettiler.
İlginç bir istek, değil mi? Hep söylerim, Türkiye’de İslamcılar İstanbul’un “fatihi” olarak (Hazreti Muhammed’in tartışmalı hadisi nedeniyle) II. Mehmed’i pek severler. Oysa kültürel yapısı, düşünceleri ve davranışlarıyla en fazla cephe almaları gereken padişah odur. Zaten bütün padişahlar arasında kimseye benzemeyen bir tiptir II. Mehmed.
Bellini yanına iki kalfa alarak İstanbul’a geldi. İyi karşılandı, sonuna kadar iyi muamele gördü. “Sonuna kadar”ı on beş ya da on altı ay sürdü. Bellini Osmanlı padişahının davet ettiği tek İtalyan sanatçı değildir. Verrano gelemedi ama Costanzo geldi. Adlarını bilmediğimiz başkaları da olmalı.
Mehmed portresini yaptırdı, madalyonunu da yaptırdı, ama Bellini’den istedikleri arasında sarayın bazı duvarlarına pornografik resimler yapılması da vardı. Bu resimler yapıldı. Yapıldı ama Fatih’ten daha uzun ömürlü olamadılar. Fatih ölünce yerine geçen II. Bayezid duvarları kazıttı. Portreleri de üç para karşılığında sattırdı. Bayezid “Osmanlı padişahı” tipolojisine babasından çok daha iyi uyar.
Bu satış, en iyi bilinen Bellini portresinin bugün Londra’da, National Gallery’de bulunmasının nedenini açıklar. İstanbul’da bulunan bir Venedikli tüccar satın aldı Bellini’nin portresini. Böylece resim Venedik’e geldi. İstanbul’da büyük elçi olarak bulunan, bu arada Ninova kentini bulan Layard bu resmi oradayken görüp satın aldı. Layard’ın ölümünden sonra da karısı National Gallery’ye bağışladı.
Bellini’nin istanbul’da geçirdiği süre içinde yaptığı tek Fatih portresi bu değildi. Bir Rus tüccarın bulduğu bir Fatih portresi de 1933’te Paris’te bir Amerikalı’ya satıldı. Babinger bunun Venedik’e dönüşten sonra yapılmış olabileceğini söylüyor. Bellini değil de, Bellini atölyesinin bir ürünü olma ihtimali de düşünülebilir.
Şimdi sözü geçen Bellini’ye atfedilen üçüncü Fatih Mehmed portresi. Bu da İsviçre’de, bir özel koleksiyonda bulunmuş (şarkiyatçı Rudolf Tschudi tarafından (bütün bu bilgileri Babinger’den alıyorum).
Bunu yapanın Bellini olmadığını söyleyenler varmış. Neye dayanarak söylediklerini bilmiyorum. Ahşap portrenin arka yüzünde bir yazıda Bellini’ye ait olduğu söylenmiş: “Maometto Secondo i suo Figlio” denmiş. Yani, II. Mehmed ve Oğlu.
Mehmed’in bir oğlu (Mustafa) yıllar önce ölmüş. Bu tarihte Bayezid ile Cem hayatta, ama onlardan birinin resmi olup olmadığını kesinleştirmenin imkanı yok. İki kişinin duruşları da biraz tuhaf; onun için tartışması kolay kolay bitmeyecektir. Bu resimde Fatih ilkine göre daha yaşlı görünüyor. Zaten bir yıl geçmeden ölüyor. Ama “Bellini gözüyle” bir Fatih Mehmed olduğunu söyleyebiliriz—yamakları yapmış olsa dahi.
Sonuç olarak resim geldi, burada. Sanata ilişkin konulara bu şekilde katılmak Belediye’nin “üstüne vazife”dir. Onun için de Ekrem İmamoğlu’nu kutlamak gerekir.