Tayyip Erdoğan’ı aşağı yukarı bir padişah yetkileriyle donattığımız oylamadan bu yana “parlamenter rejim”e dönmek toplumun bir kısmının rüyası haline geldi. Oylamanın yapıldığı tarihte Erdoğan’ın saltanatını destekleyenler çoğunluğu oluşturuyordu. İnsanlar bu yeni düzende geçen birkaç yılda gördükleri ve yaşadıklarından ötürü bu desteğin azaldığını tahmin ediyorum. Birçok belirti de bunu anlatıyor.
AKP saflarında Erdoğan’ın cumhurbaşkanı olduğu bu rejime “Başkanlık Sistemi” adı veriliyor, ama bunun bir “sistem”le ilgisi yok—“keyfilik sistemi” diye bir şey varsa o kategoriye girebilir. Bu duruma muhalefet eden, yani parlamenter sistem diyenler, önerdikleri düzene bir sıfat ekleme gereğini duymuşlar, “güçlendirilmiş” bir “parlamenter sistemi” üstüne konuşuyorlar. Bunun ne anlama geldiğini bilmiyorum. Kim ya da ne güçlenecek? Ayrıca, “güçlendirmek” ne demek?
Tayyip Erdoğan şu anda geçerli olan “sistem”in propagandasını yaptığı sıralarda kendi “güçlenmesi”ni ne gibi matrisler içinde düşündüğünü göstermişti. Bürokrasiden, kırtasiyeden kurtulacaktık. Onun iradesini sınırlamaya kalkışan birtakım kurumların yetkilerini kısacaktık. Bunlar yapıldı; ne gibi sonuçlar verdiğini de seyretmekteyiz. Şimdi bu “güçlü” iktidarı parlamenter sisteme mi devredeceğiz?
Bu bana Erdoğan’ın muhaliflerinin de aklına girmiş olduğunu düşündürüyor. “Güçlü” kavramı onun dünyasının olumlu kavramı. Böyle olunca onun kendi için kurduğu düzeni kaldırmak isteyenler kendi önerdikleri nesnenin de “güçlü” olacağını ima etmiş oluyorlar. Oysa ben şu iktidar döneminde yaşananlardan sonra, ne önereceksek, “güçlü” olmamasını taahhüt etmeliyiz diye düşünüyorum.
Bir “sistem” öneriyorsak, onun “etkili” olmasını teminat altına alacak tedbirler de düşünmeliyiz. Ama “etkili” olmak “güçlü” olmakla aynı şey değil. Şu aşamada, şu koşullarda ancak yargının “güçlü” olmasını istemenin bir anlamı var. Bunun başlıca erdemi de yürütmeyi zayıflatması. Yani, sonuç olarak, Kuvvetler Ayrılığı. Bugünkü iktidarın en fazla düşman olduğu demokrasi kuralı. Yargıyı yürütmenin sürekli tasallutundan kurtarmalıyız ama bunu da abartmaya gelmez, çünkü istediğimiz şey, jüristokrasi değil, demokrasi içinde yaşamak.
“Yukarıda muhalefetin muhalefet ettiği Erdoğan’ın etkisinde kalarak parlamenter düzene bir de “güçlendirilmiş” sıfatı eklediğini söylemiştim. Bu çok doğru değil. Çünkü Erdoğan olmasa da bu toplumda “siyaset” denince hemen “güçlü olma”yı düşünenler zaten çoğunlukta. Öyle olduğu için de tarihimiz boyunca demokratik bir düzende yaşamadık. Bir şeyleri “güçlendirmek” için çabaladıkça bir şeyleri de zayıflatıyoruz. Zayıflayan, kural olarak, toplum!
Dolayısıyla dengeli bir Kuvvetler Ayrılığı düzeni kurmalı ve toplumu da elinde olanların elinden alınmasına izin vermeyecek şekilde “güçlendirmek” gerekiyor.