Birikim'de son yazımda, “robot” olgusuna değinmiştim. Kısaca özetlemek gerekirse, birtakım işleri robotların yapmaya başlaması, tarih boyunca son derece önemli olmuş “insan emeği” konusunu radikal bir biçimde değiştiriyor. Bu da, bilinen tarihimizde insan emeğinin en tutarlı savunucusu olan sosyalist düşünce ve eylem alanında gene aynı derecede radikal bir değişim gereği yaratıyor. Bu, tahmin edilir ki, bugünden yarına dünyayı değiştirecek bir şey değil. Ama özellikle teknoloji alanında her şeyin ne kadar hızlı olup bittiğini de biliyoruz. Örneğin bizim hayat süremiz içinde “bilgisayar” dediğimiz aletin fikri ne zaman konuşulur oldu ve ne kadar sürede nereye geldik? Bizim ömrümüzde sabah kahvaltı masasına oturduğumuzda evin robotu tereyağını önümüze koymayacaktır ama hayata yeni başlayanlar bunu pekâlâ görebilir.
Robot, “üretim” dediğimiz etkinlik içinde “kapitalist” dediğimiz kişiyi önemli bir masraftan kurtaracak çare olarak biçimlenmeden önce “kapitalistler” bir çözüm olmak üzere aslında öteden beri bilinen bir yönteme başvurmuşlardı: dünyanın “eşitsiz gelişmesi” içinde daha yoksul ülkeler ve buralarda “ucuz” emek bulunabiliyordu. Dolayısıyla başka her türlü sırrını kendi elinde tuttuğun bir malı böyle bir ülkede ucuza yaptırabiliyordun. Şimdi “ucuz emek”ten de kurtulup robota doğru açılmanın sinyalleri göründü.
Bu ucuz emek hikâyesinin “simgesel” denebilecek bir yanı var. Marx, emeğin de uluslararası bir dayanışma içinde varolmasının gereğine inanıyordu; onun için de, “Enternasyonal”in kurulması hayatının en önemli projelerinden biri haline gelmişti. Bu örgütün bazı soluk silik kopyaları bugün de var ama Marx’ın, Lenin’in hayalindeki Enternasyonal’le bir ilgileri yok. Bugün, “globalizasyon var elimizde. Varlığının başlıca kanıtı da yukarıda anlattığım hikâye: ucuz emek! Bu bize, sosyalizmin sorularına kapitalizmin verdiği cevapların niteliğini gösteriyor. Al sana “Enternasyonal”!
Sermayenin ve sermayedarların dünyasında “kazanç” dışında kavramların ve olguların uzun boylu bir önemi yok. Marx’ın ve ona yakın düşünenlerin insanlığın birliği, barışı, dayanışması için mutlaka gerekli gördükleri şey onların gözünde bir kazanç kapısı. Kazandırıyorsa tamam, bu kadarı yeter.
Bu hikâye bize sosyalizmin geleceği hakkında bir şey söylüyor mu? Bence söylüyor.
Sosyalizm bu dünyada “kötülük” olarak bildiğimiz birçok şeyin, eşitsizliğin, yoksunluğun emeğin sömürülmesinden ötürü varolduğunu söylüyor ve özellikle üretim araçlarının özel mülkiyetinin kaldırılması gerektiğini söylüyordu. İnsan emeğinin yerini robotların alması dünyaya ve sorunlarına bakışımızda bazı kalıpları bir kenara bırakmamızı gerektirecektir ama bir yere kadar. Çünkü bu, yaşadığımız hayatın her santimetre karesine sinmiş eşitsizlikleri ve sömürü biçimlerini ortadan kaldırmaya yetmiyor. Çünkü insan zekâsının, yaratıcılığının önemli bir kısmı zaten varlıklı olanların servetine servet katma planları için seferber ediliyor.
Ben hayatımda hiçbir zaman bir “yeryüzü cennetine” inanmadım. İnsanlar varoldukça sorunlar da varolacaktır. Bir soruna çözüm olmak için düşündüğümüz şey on tane yeni sorun yaratabilir. “Gelecek” dediğimiz şeyin içinde nelerin gizli olduğunu elbette bilemeyiz ama insanoğlunun bencilliğini, nasıl güçlü hırslar geliştirdiğini deneyimlerle bildiğimiz için genel tahminlerde bulunabiliriz. Dolayısıyla sorunlar olacaktır, sorunları çözme ihtiyacı da olacaktır. Yani bir tür sosyalizme de her zaman ihtiyaç olacaktır.
Yalnız bu sosyalizm, geçmişte zaman zaman gördüğümüz gibi, kendini öteki bütün sorunların çözümü için bir anahtar olan tek bir soruna ve tek bir çözüme bağlamamalıdır.