"Milli Güvenlik Sorunu Haline Gelmiştir"
Tanıl Bora

Geçen yılın son günlerinde Devlet Bahçeli, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nu karalama kampanyasının yelkenlerini, “Belediyelerde işe giren teröristler millî güvenlik sorunudur” sözleriyle doldurdu. 2019 yazında da iktidara müzahir sosyal medyada “Ekrem İmamoğlu neden bir millî güvenlik sorunudur?” yeli şöyle bir esip geçmişti.

Bahçeli, bundan tam bir yıl önce de CHP’nin millî güvenlik sorunu haline geldiğini söylemişti. Ama zaten hep söyleniyor. 6 Ekim’de bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan, Kılıçdaroğlu’nun millî güvenlik sorunu olduğunu yineledi. Yineledi diyorum, zira yaklaşık beş yıldır aralıklarla hep tekrarlanıyor, CHP’nin veya Kılıçdaroğlu’nun (bazen de “Kılıçdaroğlu CHP’si” formülü kullanılıyor) millî güvenlik sorunu haline geldiği... Küşadını galiba 26 Kasım 2016 tarihinde AKP Genel Sekreteri Abdülhamit Gül yapmıştı, “Türkiye’de millî güvenlik sorunu olarak Kemal Kılıçdaroğlu sorunu yaşanmaktadır.” sözleriyle.

***

Sadece muhalefetle de kalmıyor ki, millî güvenlik sorunu haline gelen sorunlar. Sosyal medyayı zaptürapt altına almaya dönük hazırlıklar, sosyal medyanın (Erdoğan eş anlamlısı niyetine “dezenformasyon”u kullanıyor) bir millî güvenlik sorunu olduğu söylenerek gerekçelendiriliyor. Sinema oyuncusu Hakan Ural da 20 Aralık’ta bu girişime ‘sivil’ destek verdi: “Sosyal medya millî güvenlik sorunu haline gelmiştir. Batı, ülkemizi ayrıştırmak için sosyal medyayı kullanıyor, ben bu konuyu uzun uzun açıklamış acil müdahale edilsin demiştim.”

Geçtiğimiz Aralık başında iktidar medyasında, “fonlanan gazeteci ve siyasilerin millî güvenlik sorunu haline geldiği” haberleri yer aldı.

2019 Mart’ında Cumhurbaşkanı Erdoğan, “spekülatörler, teröristler gibi millî güvenlik sorunu,” demişti.

Bir, bir buçuk sene kadar önce, hatırlayın, Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çıkması lehindeki kampanya sırasında, bu Sözleşme’nin millî güvenlik sorunu haline geldiğini söylüyorlardı. Teferruata girenler, LGBTI+’ların görünürlüğünü, mesela, bir millî güvenlik sorunu olarak tespit etmişlerdi.

Daha geriye gidelim, 2016 Eylül’ünde, bir Türkiye Bilimler Akademisi (TÜBA) yetkilisi, 15 Temmuz darbe girişimine atıfla, Türkiye’de eğitimin millî güvenlik sorunu haline geldiğini ‘açıklamıştı.’

Geçtiğimiz yaz, Ağustos, Çevre ve Şehircilik Bakan Yardımcısı Prof. Dr. Mehmet Emin Birpınar, iklim değişikliği meselesinin artık bir millî güvenlik sorunu haline geldiğini söyledi. Yine o aralar, Türkiye Tarım Hayvancılık ve Arıcılık Federasyonu’nun başkanı, arı popülasyonunu tehdit eden virüslerin ve bazı ithal edilen tarımsal ilaç ve tohumların verdiği zararın, millî güvenlik sorunu olarak ele alınması gerektiğini belirten bir çıkış yaptı,

Depremle ilgili farkındalık yaratmaya çalışan bazı uzmanlar, birkaç yıldır, bunun bir millî güvenlik sorunu olduğunu söylüyorlar. Depremin “en büyük millî güvenlik sorunu” olduğunu vurgulayarak dikkat çekmeye çalışanlar da var.

Başta Ümit Özdağ, Suriyeli göçmenlerin bir millî güvenlik sorunu olduğunu işleyenler de az değil.

***

Geçtiğimiz Eylül başlarında, mavi tık başvurusuna twitter’dan “dikkate değer bir kişi, kuruluş ya da marka olmadığı” gerekçesiyle olumsuz cevap alan bir iktidar ajitatörünün “Bu artık bir millî güvenlik sorunudur” diyerek tepki göstermesi epey konuşulmuştu. Laf tağşişinde bakır oranını artıran, klişenin enflasyonunu azdıran bir örnek, tabii…

Genç Fenerbahçeliler taraftar grubunun facebook sayfasında bir katılımcı, bir oyuncuya, “20 maç top oynamamış, Fenerbahçe için millî güvenlik sorunu haline gelmiş,” diye çattığına rastladım.

Belki çağdaş Türkçe deyim sözlüklerinde “çok vahim, tahammül edilmez derecede, ‘ne bu artık!’ anlamında…” falan gibi karşılıklar yazmak gerekecek “millî güvenlik sorunu haline gelmiştir” ‘deyimi’ için.

***

Muhalefetin de bu kalıbı gönül rahatlığıyla kullandığını görüyorsunuzdur. Kılıçdaroğlu 2020 Aralık’ında Katar’a yapılan satışlar nedeniyle Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın millî güvenlik sorunu haline geldiğini söylemişti. Geçtiğimiz Nisan’da da ABD Başkanı Biden’ın “Ermeni soykırımı” ifadesini kullanması vesilesiyle AKP’nin dış politikasına yüklenirken, “Erdoğan millî güvenlik sorunu haline gelmiştir” ithamını tekrarladı. AKP kurucusu ve CHP milletvekili Abdüllatif Şener, 2019’dan beri, Erdoğan ve ailesinin malvarlığının bir millî güvenlik sorunu haline geldiği savını yineliyor. Geçtiğimiz Ekim’de CHP Mersin milletvekili Ali Mahir Başarır, ihalelerin yapılma şeklinin ve yolsuzlukların bir millî güvenlik sorunu haline geldiğini söyledi. Muhalefetin sağ kanadında da, mesela Karar gazetesinde İbrahim Kahveci, iktidarın ekonomi politikalarının Türkiye’nin ekonomik değerlerini ucuzlatmasını, bir millî güvenlik sorunu olarak ‘okuyor.’

“Millî güvenlik sorunu” baltasıyla ilgili bir ironi yok bu kullanımlarda; baltayı hasmının elinden alıp ona savurmak var. “Asıl sensin!” reaksiyonu... Güçlü ve geçerli sayılan bir ithamı asıl hak edenin üzerine giydirme çabası... Bazen de, gerçekten ‘teknik anlamıyla’ millî güvenlik sorunu teşkil ettiği düşünülen bir durumu, bir sorumluluğu tespit etme niyeti…

Bu tağşişe uğramış lâfı alabildiğine çoğaltmanın, onun temsil ettiği zihniyeti yeniden üretmenin mahsurlarına daha duyarlı olmak gerekmez mi?

Bir meselenin, sözgelimi depremin, ormanların, iklim krizinin önemine dikkat çekmek için millî güvenlik sorunu ‘kozunu’ oynayanlar da, bu aklın depremi, ormanı, iklim felâketini zerre kadar umursamadığını; ancak imkân olsa depremi tutuklamaya, elverse iklim değişikliğini denetimli serbestlikle kontrol altına almaya yetecek bir akıl olduğunu düşünmezler mi?

***

Teknik anlamıyla millî güvenlik sorunu, bir ulus devletin, onun kurumlarının ve yurttaşlarının güvenliğiyle ve savunmasıyla ilgili bir sorunu tanımlıyor. Kavramın kaynağında askerî kullanım var. 1990’lardan beri, tanım genişledi: Terörizm, ekonomik güvenlik, enerji güvenliği, çevre güvenliği, gıda güvenliği, siber güvenlik gibi ‘branşlar’ eklendi. Fakat kavramın kaynağındaki askerî zihniyet ve teyakkuz anlayışı bakidir. Neticede her sorun, özgül bağlamının ve kendi ‘teknik’ gereklerinin ötesinde, ‘teknik olarak’ düşman-tehdit-savaş kavramlarıyla iş gören bir aklın mıknatısına çekilir.

Türkiye’de, millî güvenlik sorunu kavramı, uzun yıllar boyunca asker ağırlıklı ve askerî akıllı Millî Güvenlik Kurulu’nun hükümranlığı altında belirlendi. 2015 sonrasında, süreklileşen olağanüstü hal yönetimi, bu aklı siyasal ve toplumsal kürelerin her alanına yaydı, ‘siyasal’ın ikamesi haline getirdi. Ülke, onu süreğen bir varoluş-yokoluş arafında, ezelî-ebedî bir beka davasıyla yüz yüze olarak gören-gösteren bir ideolojik kafese sokuldu. Siyaset biliminde Türkiye’nin rejimini “millî güvenlik devleti” kavramı altında inceleyenler var.

“Siyasal olanın güvenlikleştirilmesi” de deniyor, bir başka siyaset bilimi terimiyle. Bu idare altında, bu zihniyet dünyasında her tekil sorun, hem özgül mesele, her ‘teknik’ konu, millî güvenlik sorunu olarak kodlanmaya açıktır. Piştide joker kullanmak gibidir bu; dahası, hoşginde de briçte de joker kullanmak gibidir – joker (veya “koz”) olmayan oyuna joker sokmaktır yani. 

***

1990’larda, millî güvenlik sorunu kavramının askerî kökeninden ve siyasal olanı güvenlikleştirmesinden rahatsız olanlar, onun yerine insan güvenliği kavramını önerdiler. İnsan güvenliği kavramı, yurttaşların esenliğini, sağlık, eğitim, barınma gibi temel beşerî ihtiyaçlarının karşılanıyor olmasını, haklarını özgürce kullanabiliyor durumda olmalarını, kısaca insan haysiyetine yaraşır bir hayat sürebilmelerini gözetir. (Güvenlikçi hamaset, işte bunların da koşulunun millî güvenlik olduğunu söyleyecektir. Elcevap: Millî güvenlik konsepti, insan güvenliği kavramının önceliklerini öncelik olmaktan çıkarmanın doktrinidir.)

“Millî güvenlik sorunu haline gelmiştir” ezberi, artık bir insan güvenliği sorunu haline gelmiştir, diyebiliriz…

***

Ama güvenlikçi ideolojinin millî’sine insanî’siyle karşı koyan bu ‘kontra’ kavrama da büsbütün teslim olmamalı, değil mi? Güvenlikçi paradigmaya mahpus kalmamalı, güvenlik ‘kozunun’ bir susturucuya dönüşmesine razı olmamalı...