Bir yıl kadar önce, AKP Genel Başkan Yardımcısı Mahir Ünal'ın “Geçinemiyoruz” diye yakınan çiftçiye cevabı “Cebinde I-phone var!” olmuştu… “Çıkar telefonunu göster!” Gazetecilerin veya video-aktivistlerin sokaklarda insanlara tuttuğu mikrofonların etrafında kendiliğinden tertip olan mini münazaraların standart repliği, bu. Memleketin durumundan, hayat şartlarından, geçim sıkıntısından yakınanlara, birileri çıkıp hep bu mızrağı saplıyor: “Çıkar telefonunu göster!”[1] Bir akıllı telefonunu olması, üstelik belki de görece pahallısından bir telefonunun olması, durumundan yakınanın, başımızdakilerin dirayetine hamdetmeyenin sahtekârlığını, nankörlüğünü, fesatlığını suratına çarpmanın en kestirme yolu, bu akla göre. Bunlar, “Çıkartelefonugösterdayıları”diye bir sosyal grup şânı da kazandılar.
Birisinin bu meş’um soruyu soranın ağzına telefonu tıkamaya yeltendiği grotesk sahne epey meşhur oldu. Ekşi Sözlük’te de, “çıkar telefonunu göster”e verilecek cevaplarla ilgili bir entry açmışlar. Kimisi rasyonel (“al bununla geçin…,” “telefonun kaç euro ettiğini, vergisiz fiyatını söyle…”), çoğu küfürbaz. Yine de, “çıkar telefonunu göster” iş yapmaya devam ediyor. Bu repliğin haricinde de, yoksulluktan yakınanların son model akıllı telefondan eksik kalmadığına dair verip veriştirmek, halk bilgeliğinden sayılıyor.
***
Mürüvet Esra Yıldırım, büyük çoğunluğu 50 yaş üstü olan “çıkartelefonugösterdayıları”nın motivasyonunda, mahrumiyetle geçmiş bir jenerasyon travmasının da payı olduğuna dikkat çekmişti.[2]
Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarının dokunduğunu altın yaptığına, ona muhalefet edenlerin hayın olduğuna inananların veya inanmak isteyenlerin motivasyonu yanında, böyle bir motivasyon da olsa gerek. Ama ‘başka şeyler’ de var.
***
Suriye iç savaşından canını kurtarmak isteyen insanların kitleler halinde Avrupa’ya sığınmaya çalıştığı 2015 yazı sırasında, haber videolarında ve fotoğraflarda mültecilerin ellerinde görülen akıllı telefonlar, Batı sosyal medyasında bir hakaret ve aşağılama sağanağının kopmasına yol açmıştı. Sözüm ona garibandılar, bu adamlarda kadınlarda son model akıllı telefonlar ne arıyordu? Demek ki aslında o kadar da kötü durumda değildiler veya yurtlarından binlerce kilometre uzaklarda bir ilticagâh ararken akıllı telefonla eğleşecek kadar gafildiler, telefonları kadar akılları yoktu.
Göç sosyolojisi alanında çalışan antropolog Marie Gillespie, her şeyini kaybetmiş insanların ihtiyaçlarını “su, akıllı telefon, yemek” diye sıralıyor – önem sırası da aynen böyle olduğunu vurgulayarak.[3] Yolunu bulabilmek, yadım kuruluşlarıyla ve tanıdıklarıyla haberleşmelerini yapabilmek, her türlü âcil bilgiye erişebilmek için akıllı telefona muhtaçlar; yanı sıra, mesela, her şeylerini geride bırakmışken, en sevdiklerinin ve anılarının fotoğraflarını yanında bulundurabilmek için de muhtaçlar...
Sadece mülteciler değil. Güney Koreli Bong Joon-ho’nun bütün dünyada ağzı açık izlenen Parazit filmi (2019), günlük geçici işlerle uyduruk yaşayan en alttakilerin, o günlük geçici uyduruk işleri kapabilmek için akıllı telefona muhtaç olduklarını gösteren bir sahneyle açılıyordu. Komşu wi-fi’ye şifre koyunca internete giremeyen ailenin içine düştüğü panik, bundandı. İş, ekmek, whatsapp’ın ağzındaydı.
Dünyanın en hızlı internetine sahip olmakla övünen Güney Kore gibi birçok Doğu Asya ülkesinde akılı telefon, lüks değil, hayatta kalma vasıtası. En alttakiler, onsuz hiçbir şey yapamıyor. Zamanımızda proleterya veya prekarya, emek gücünden ve akıllı telefonundan başka hiçbir şeyi olmayanlardır. Telefonu, emek gücünün bir bileşeni de sayabilirsiniz; siborg-emekçi, onunla tamama eriyor.
Telefon var, telefon var… ama en pahalısı da olsa, fark etmeyen durum, işte bu.
Bir IT girişimcisi, Sascha Lobo, Batı Avrupa’nın üst orta sınıfıyla ilgili, “Tuhaf bir analog adacıkta yaşayabilen talihlileriz,” demiş: “Dünyanın birçok başka bölgesinden farklı olarak, dijital teknoloji olmadan da yaşayabiliyoruz.” Akıllı telefona muhtaç olmamak, bir imtiyaz.[4]
***
Pınar Öğünç’ün Covid-19 salgını sırasında çeşitli çalışma alanlarından emekçilerle bir yıl arayla tekrarladığı görüşmeler,[5] akıllı telefonun nasıl onları bir görünmez üretim bandına raptettiğini gözler önüne seriyor. Akıllı telefonları ‘sayesinde’ sürekli takip ve kontrol altındalar. Kendi “özel” telefonları, işverenlerin, yöneticilerin ve müşterilerin müracaat kapısı işlevi görüyor – sürekli zili çalınan, bam bam vurulan, bazen omuzlanıp kırılan bir kapı. Akıllı telefonun, mesaiyi bilfiil 7/24’e döndürdüğünü de bu röportajlardan bir defa daha hatırlıyoruz.
Son birkaç haftadır isyan eden kuryelerin de, onlara “atıl kurt” muamelesi yapan sisteme akıllı telefonlarıyla lehimlendiklerini biliyoruz.[6]
***
Telefonuna zincirlenmiş, telefonundan ibaret kılınmış insanların başına o telefonu kakmak, -söylemeye gerek var mı: o cihazın fiyatı ne olursa olsun-, utanç verici bir sınıfsal sinizm...
Emekçinin zincirine dönüşmüş telefonunu onun başına kakan da bir emekçi olduğunda ise, bu hücum alttakilerden, aşağıdakilerden geldiğinde, elem verici bir sınıfsal özyıkım ideolojisinin infilâkı oluyor. Kendisi de 7/24 telefon kontrolünde olan, gecenin bir vakti Whatsapp’tan iş talimatı alan, telefonuna düşecek üç kuruşluk bir ödemeyi bekleyenin, aynı telefon mesaisine tabi olana patlayan hıncı, aslında içten içe kendi durumuna duyduğu öfkenin bastırılması ve ikamesi değil mi? Hınç; çünkü ötekinin hiç değilse öfkesini gösterebiliyor olması karşısında kendini düşük düşmüş, aciz hissediyordur. Öfkeyle kalkan ötekini, kendisinin de bağlı olduğu zincirinden çekiştirerek oturturcasına… Öfkesini kendi içine doğru patlatmaya benzemiyor mu?
[1] Sokak mülakatlarıyla ilgili küçük bir belgesele de bu adı koymuşlar https://www.youtube.com/watch?v=rArqKTzemrM
[2] https://birikimdergisi.com/guncel/10834/cikar-telefonunu-goster-veya-tetiklendim
[3] https://theconversation.com/phones-crucial-to-survival-for-refugees-on-the-perilous-route-to-europe-59428
[4] Christian Stock, “Wasser, Smartphone, essen,” iz3w, Ocak 2020, D-3-5.
[5] Pandemi Zayiatı, İletişim, 2021.
[6] https://birikimdergisi.com/guncel/10777/pandemide-kurye-olmak-motosikletler-esaret-ureten-ozgurluk-ve-gozetim