"Kadın Kadındır"
Tanıl Bora

Cumhuriyet’in ilk kadın kalemlerindendi. Ama ne Cumhuriyet bunun tadına vardı, ne de onun kendi tadına varmasına yardımcı oldu.” Bir hal tercümesinin bu vurucu ve acı özeti, NEYYA Edebiyat Grubunun “Pazartesi 14” adlı internet sayfasında yer almış.[1] Kadri bilinmeyen bu kadın kalem: Neriman Hikmet (Öztekin). Çok uzun zaman kadri bilinmedikten, gölgede kaldıktan sonra feminist hareketin de katkısıyla artık bilinir hale gelen Suat Derviş’in gölgesinde kalmış bir mücadele insanı, bir yazar. Gölgede kalanın gölgesinde kaybolmuş bir kadın…

Gerçekten, Suat Derviş’e ilişik bir hayat olarak zapta geçmiş, Neriman Hikmet’inki. 1930’lardan itibaren yayın işlerinde onun yardımcılığını yapmış, 1970’lerde Devrimci Kadınlar Birliği’nin kuruluşunda berabermişler. Hatta bir dönem birlikte oturmuşlar.[2]

Bir istasyon memurunun kızı olarak 1912’de İstanbul’da doğmuş. İstanbul Üniversitesi'nde değişik bölümlere devam edip tamamlayamamış. TKP’ye yakın durmuş. İki şiir kitabı var: Konya Yolunda Tahassüsler (1932) ve Tren (1935). 1944’te, Köyün Dulları adlı bir roman. 1948’de Gazetelerin Yazmadığı, Partilerin Konuşmadığı Hakikatler başlıklı, hemen yasaklanan bir broşür yayımlamış. Suat Derviş’in ölümünden sonra babasının memleketi Konya’ya çekilmiş. 1975’te Mevlana: Bilimsel Gerçekçilik Açısından Varoluş Felsefesi diye bir kitap yazmış. Mevlevîliği, Alevîlik ve Bektaşîlik ile müşterek heterodoks miras içinde ele alır bu küçük kitapta.[3] 1978’de ölmüş.

***

Neriman Hikmet’in ‘beden dili’ hakkında birçok kaynakta Nevzad Sudi’den nakledilen bir tarif var:

“Dar omuzlarıyla, bir avuçluk yüzüyle, dostlukla, sevecenlikle dopdolu mavi gözleriyle, çelimsiz, albenisiz bir genç kızdı o zamanlar. Sessiz duruşundaki üzgünlük, boynu büküklük ilkin dokunurdu insana, hele ilk tanışanlara. Ama bir kez konuşmaya başladı mı bilgisiyle, kesin, doğru yargılarıyla, eleştirileriyle ilginçleşir, çekici bir kişiliğe bürünüverirdi; bayağı güzelleşir, dirileşirdi.”

Üzgün, silik, boynu bükük bir çehrenin orta yerde iddiayla bir şeyler anlatınca ilginçleşmesi, çekicileşmesi; kamusal etkinliğin insanı güzelleştirmesi, kadını kapatıldığı gölgenin içinden çıkarması, bu kadar berrak tasvir edilebilir…

***

Memleketin en çalışkan ve titiz araştırmacılarından Bülent Varlık, Neriman Hikmet’in 1937’de Eminönü Halkevi’nin düzenlediği bir “Kadın Şairler Gecesi” üzerine yazdığı bir makaleyi yayımladı.[4] Neriman Hikmet, “kadın şair” tanımına ve kadınlara mahsus bir şiir gecesi düzenlenmesine karşı çıkıyor. Medeni kanunun kadınla erkeği eşit saydığını, gramerdeki “müenneslik” (dişillik) edatlarının kalktığını, artık insanların mesleğinin kadın ön eki koymadan söylendiğini hatırlatıyor. Şöyle tamamlıyor: “Kadının ismi artık bir bebek, bir esire değil, kadın kadındır. Kadın insandır.”

“Kadın kadındır”ı, behemehal “Kadın insandır”a bağlamak istiyor Neriman Hikmet. Kadın şairler gecesini, kendisine “kadın klüplerini, bizim Kadınlar Birliği'ni,[5] Amerika'da, Avrupa'da bazı acaip isimlerle işittiğimiz lüzumsuz kadın teşekküllerini hatırlattığı” için sevmemiş. Eşitlikçi “birinci dalga” feminizmin radikal hatta fevrî bir ifadesi…  “Sosyal hayatımızda feracesine bürünüp kafesli mesire yerlerinde dolaşır gibi asri bir ‘hanımlar âlemi’ yaratmak, doğrusu soğuk oluyor”du ona göre.

Neriman Hikmet’in nazarında asıl sorun, kadın yazar ve şairlerin kabul görmemesi, edebiyat tarihinin kadın şairlere sadece “birkaç silik imza olarak” yer vermesiydi. Ayrı bir kadın matinesi düzenlemek yerine, “herhangi bir edebiyat gecesinde kadın şairlerimizden de beyitler okunup onlar hakkında etütler gösterilemez miydi?” diye soruyordu.

***

Kadın şairler, Neriman Hikmet’ten çok sonraları da, uzun süre ana akım yayın organlarında, antolojilerde yer bulamadı. O yeri açan şair, Gülten Akın, 1977’de Türk Dili’nin Aralık sayısında, şiirde (ve edebiyatta-sanatta) “kadınlara mahsus” bir alan açma eğilimine karşı çıkıyor, yani esasında Neriman Hikmet’in tavrını sürdürüyordu. Ama o sorunu daha derinde, “duygusal”ın kadına tahsis edilmesinde görmüştü.  “Erkeklerin kadın duyarlılığı diye ayırıp büyüttüğü şey”le sorunu vardı; “kadın duyarlılığı”nı “körükleyip şişirerek, kadın yaratıcılığını, sanatını genel yaratıcılık ve sanat içinde eski deyimle, bir ‘ucube’ olarak yeşertmek ve saklama”ya karşı çıkıyordu.[6]

Bu yazıdan on yıl önce, 1967’de, Tomris Uyar, Gülten Akın’ın şiiriyle, “kadınlığı genel insanlığın içinde bir yere oturtmaktan” fazlasını yaptığını yazmış. Onun, “kadın olmanın düzenini, bu düzenin çağrışımlarını, ayrıntılarını” işlediğini, hayatını ve kendini “gündelik süpürüp silmelerin, çocuk giydirmelerin karmaşasında incelediğini” yazmış.[7] Gülten Akın şiirinin “kadın duyarlılığı” vb. ‘özcü’ bir kimlik kurgusuna yüz vermeksizin, eşyanın ve imgenin erkek düzeni karşısında kadın öznelliğini bir yaratıcı-başkaldırı yordamı olarak kullanışını, Hasan Turgut Araziyi Düzleştirmek adlı kitabında incelikle inceliyor (önümüzdeki aylarda yayımlanması bekleniyor.)

***

Neriman Hikmet’e dönelim… Onun kadri bilinmemişliğini konu eden yazılarda da, şiirlerinden hiç örnek verilmediğini fark ettim. Kendisi, Tren’in sunuşunda “üzerine titrediği” mısraların belki “istenilen ‘öz şiir’ olmayabileceği” notunu düşerek peşinen boynunu bükmüş. Yine de, devamında, ‘Yazdıklarım, şiir dolu gönlümün, şiirle dolu duygularımın birer hezeyanıdır’ desem; onların beni o kadar gülünç etmiyeceklerinden bir haylı ümidim var,” demiş.[8] Tahassüsler’de, şiiri (hezeyan değilse de) rüya ve hayalle eşleyen birkaç dize var - mesela: “Ruhum yine bir hayal filmini çevirdi”; “Bunlar bir şiir değil, hayal kırıntıları”…[9]

Tren’de yer alan “Ben” adlı şiirinden şu dizeleri,[10] erken Cumhuriyet'in kadın kuşağının annelerine duygusal mesafesinin epigrafı yapamaz mıyız?

Ben;

Benim Ninemin…

                        Annemin.

Bırakıp gittikleri,

Bana terk ettikleri

                        “Aşka”…

Baştan başlıyacağım.

***

Neriman Hikmet’in 1966’da yayımlanmış bir röportajı var bir de. Mülakat-söyleşi değil sahih anlamıyla röportaj: Ankara mezarlıklarında gezerek, kitabeleri okuyarak, mezarlık görevlileriyle, ziyaretçilerle konuşarak, biraz tarih okuyarak, izlenimlerini yazmış; kaliteli bir amatör etnografi. Kitabelerde kadın izlerini özellikle aramış, “memleketin arif kadınlarından Havva Nesibe Hatun”un mezar taşını not etmiş mesela… “İlk Türk hava şehidi kızımız”ı not etmiş. 43 yaşında ölmüş “genç mahsun yüzlü” bir kadının mezar taşında yazanı aktarıyor: “Bu dünyaya geldik, hiç gülmedim. Soldum, dört yavru bıraktım ahreti buldum.” Kitabenin başında düşünmüş, kurmuş: “Bu çileli aile kadınının ki, ihtimal genç kızlığı da gülmeden gelip geçmişti. Evlendi, aile dırıltıları, kocası huysuz ihmalkâr. Zaruret içinde evini döndürüyordu, yavrularını yetiştiriyordu. Kendisini ihmal etti, hastalığı arttı…”[11] Nasıl diyordu Neriman Hikmet, memleketin arif kadını: “Kadın kadındır…”


[1] https://pazartesi14.com/2020/10/31/neriman-hikmet/ (NEYYA: Nükhet Eren Yaratıcı Yazarlık Atölyesi.)

[2] Hakkında bazı anlatımlar: https://m.bianet.org/english/kadin/111287-doneme-tanik-bir-yasam-neriman-hikmet;

https://sanatkritik.com/soylesi/tahir-silkan-neriman-hikmeti-suat-dervisten-ayri-dusunmek-mumkun-degil/

[3] Neriman Hikmet: Bilimsel Gerçekçilik Açısından Varoluş Felsefesi. Öncü Kitabevi, İstanbul 1975, s. 94-96.

[4] M. Bülent Varlık: 40’ların Dergileri. 3 cilt. Sosyal Tarih Yayınları, İstanbul. 2020 basımı 2. Cilt, s. 23-26.

[5] Biliyorsunuz, 1927’de Nezihe Muhiddin’in tasfiyesiyle özerkliğini yitirip rejim çizgisine bağlanan Kadınlar Birliği, 1935’te “inkılâpların zaten Türk kadınına her ihtiyacını verdiği” gerekçesiyle kendini feshetmişti. 1949’da tekrar açıldı.

[6] Gülten Akın: “Kadın yaratıcılığında, insanca duyarlığa evet,” Bütün Eserleri I, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 2019, s. 775-779, burası s. 776-777 (Türk Dili, Aralık 1977 sayısı).

[7] Tomris Uyar, “Sığlıkta Tek Başına: Gülten Akın”, Kitapla Direniş, haz. Handan İnci, Yapı Kredi Yayınları, 2011, s. 59.

[8] Neriman Hikmet: Tren. Tecelli Matbaası, İstanbul 1935, s. 2. Orijinal imlâya dokunmadım.

[9]Neriman Hikmet: Konya Yolunda Tahassüsler. Bürhaneddin Matbaası, İstanbul 1932, s. 7, 16.

[10] Tren, s. 21.

[11] Neriman Hikmet: Ankara Kabristanlarında Açan Güller. Ajans-Türk Matbaası, Ankara 1966, s. 34, 101.