Sapkınlık ve Utanç
Erdoğan Özmen

İnsanın kendindeki sapkın eğilimlere teslim olduğu bir dönem bu. Sapkınlığa yenildiği, bastırılmış bütün sapkınlık çekirdeklerinin geri döndüğü, ruhları esir aldığı bir dönem. Çığırından çıkmış sapkınlık dönemi. Kişiliğin bütün iyi, güzel, olumlu taraflarının sapkınlık karşısında geri çekildiği, aşınıp durduğu, zayıfladığı bir dönem. Sapkınlığın güçleri tarafından habire kemirilmekten bitap düşmüş birey çağı. Sapkınlık, sapkın ruhsallık demek ki, musallat olduğu bireyi de insanlığından eden, insanlık dairesinin dışına çıkaran, içini tümden boşaltan ve tüketen bir güce/niteliğe sahip.

Toplumsal/politik hayata ve süreçlere, “…kendisini yasanın bir aracından ibaret gören erdemli ve vahşi ahlakçı” kılığındaki feci ve korkunç sapkın hükmediyor bir süredir. Ötekilerin acısıyla zevkleniyor, onların çaresizliği, kadersizliği, acısı üzerinde iştahla tepiniyor. Başkalarının maruz kaldığı adaletsizlik, hukuksuzluk ve zulüm karşısında hazla geriliyor, kendinden geçiyor. Hepimizi sapkınlığın kara rengiyle  boyanmış bir gündelik hayata ve ilişkilere mahkum etmenin, nefessiz ve ışıksız bırakmanın keyfini sürüyor. Hayata karanlığın, cehaletin, çoraklığın, tekdüzeliğin, birörnekliğin giderek daha çok hakim olmasının keyfini.

Çekilen acı ve eziyetler karşısında en nihayetinde hepimizin derin bir çaresizliğe gömülme, kahrederek teslim olma, tam bir ümitsizliğe gömülme kararı verecek olmamız hayaliyle heyecanlanıyor. Bekliyor ki insana inanmaktan vazgeçelim. Nefret ve hınçla örülen ilişkilere katılacak, razı gelecek olmamızın düşünü kuruyor. Bu çirkin senaryoya yatırım yapıyor, ondan haz alıyor. Her durumda, hakkın/hukukun barbarca çiğnendiği, hiç gözetilmediği, hayatların vahşice karartıldığı olaylarda bile, akıl almaz bir pişkinlikle “Gayet iyi biliyorum, ama yine de…” kalıbına göre davranmaktan ve tavır almaktan hiç utanmıyor. Hepimiz aynı sefil düzeye düşelim, devasa bir suç ortaklığı içinde hizalanalım istiyor. İnkarın, sahtekarlığın, utanmazlığın ordusuna yazılmamızı bekliyor. Tarihin bu döneminde, kendi temsiliyet alanının böylesine genişlemesinin, elde ettiği iktidar araç ve imkanlarının habire çoğalmasının verdiği güç ve yetkiyle her gün yeni bir hoyratlık ve zalimlik pratiği/örneği icat edip sergiliyor. Diğer yandan karşılıklı bir ilişki içinde, sapkının kendini temsil ve ifade ettiğini düşündüğü/hissettiği iktidar ve güç alanı da sapkın faaliyetleri meşrulaştırarak çemberi tamamlıyor.

Sapkının daima hizmetkarı olduğu bir Öteki'si vardır şüphesiz.  Sapkın kendini söz konusu o Öteki'nin iradesinin ve zevkinin aracı olarak konumlandırır. Sapkın bireyin tam bir adanmışlık ve konsantrasyonla bu görevi yerine getirmeye çalışırken, bu görevine sadakati ölçüsünde doğrudan saldırmak, yıkmak ve ortadan kaldırmak istediği de saf insanlık gururu ve onuru sanki. Sapkının, geride görevlerden ve basit bir araç olmaktan, nesneleşmekten başka hiçbir şey bırakmamak saikiyle hareket ettiğini söyleyebiliriz belki de. Aynı kara iştah ve şehvetle. Ama olmuyor işte; en zayıflık ve güçsüzlük anlarında bile insanlık onuru parlayıveriyor, onurlu bir yaşam arzusu olanca ışıltısıyla…