Otoriter niteliği giderek artarak, bütün güçlerin başkanın elinde toplanmasıyla otokrasiye dönüşen bir rejimden demokratik yöntemlerle, seçimler aracılığıyla çıkış imkânı hasıl olduğunda, yeni yönetimin karşılaşacağı birçok büyük sorun arasında, devralınan kamu bürokrasisinin durumu en başta gelir. Hele otokratik rejimin başındaki güç ve onun siyasal çevresi iktidarda uzun zaman kalmışsa, bütün kamu kurumlarında liyakatı dikkate almayan, siyasal-ideolojik aidiyeti ve iktidardaki güce tabiyeti ön planda tutan, çoğu zaman yasadışı menfaat ilişkilerine bulaşmış bir kadrolaşma çok büyük bir boyuta varmıştır. Bu durumda, bu kamu bürokrasisi sadece eski rejime ve sabık lidere bağlılığı nedeniyle yeni yönetime karşı devlet içi bir direniş kutbu oluşturmayacak, liyakat zaafı nedeniyle etkin bir yönetim için büyük bir ayakbağı olacaktır.
Otokrasiden demokratik yöntemlerle çıkış sürecinde, devralınan bu kamu bürokrasisinin nasıl temizleneceği konusunda en büyük sorun kendilerine anayasal olarak göreli bir dokunulmazlık zırhı verilmiş olan yargı mensuplarıdır. İktidar yandaşı olma nitelikleriyle yargıç olmuş, yargı hiyerarşisi içinde yükselmiş, yüksek yargı üyesi olmuş, bazıları rüşvet ve yolsuzluğa bulaşmış, yürürlükteki yasaları çiğneyen yargı kararları almış, yetki suiistimali yapmış bu kişilerin yargıdan ayıklanması demokratik dönüşüm için bir acil bir ihtiyaçtır. Çünkü demokratik toplumsal düzenin temeli olan güçler ayrılığı ilkesinin en önemli ayağı, yargının bağımsızlığı kadar, yargının hukuk devleti ilkelerinin uygulanmasının temel güvencesi olmasıdır.
Genel olarak kamu bürokrasisinde, özel olarak yargıda yapılması gereken bu liyakat ve dürüstlük değerlendirmesinin demokratik ilkelere uygun bir yöntemi var mıdır? Yargı bağımsızlığı bu durumda gene büyük bir yara alır mı? Örneğin Erdoğanizm’in yaptığı gibi, olağanüstü hal ilan edip, temyiz hakkı uzun süre verilmeyen KHK’larla, gerekçesiz, keyfi bir temizlik değildir burada kastedilen. Ya da Tunus’ta otokrasi eğilimini hızla belli eden, parlamentoyu lağveden Cumhurbaşkanı Kays Said’in 1 Haziran 2022’de yaptığı gibi, cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle yargıçların azledilmesi yetkisini alıp akabinde 57 yargıcın sorgusuz sualsiz azletmesine dayalı bir yöntem de değildir. Kısacası Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne aykırı olmayan bir yöntem mümkün müdür?
Arnavutluk’ta yargıçların yeniden incelenmesi
Arnavutluk’ta 2016 yılında parlamento anayasanın yedi maddesiyle, birçok yasada değişiklikler yaparak, yargının örgütlenmesini ve işleyişini değiştirip, bunların Avrupa Birliği standartlarına uyumlu olmasını hedefledi. Bu reform öncesinde yargıçların yüzde 25’i yargı içinde yolsuzluğun varlığını kabul ederken, yüzde 75’i siyasal otoritenin doğrudan yargıya müdahale ettiğini ifade ediyordu. AB Komisyonu da Arnavutluk’un AB üyeliği yolunun açılması için olmazsa olmaz bir koşul olarak, ülkede yolsuzluklarla mücadelenin etkin kılınması için gerekli adımların ivedilikle atılmasını ve en başta bunun yargıda başlatılmasını ısrarla talep ediyordu. Yargıdaki yolsuzluğun alenileşmesi ve aldığı boyut, 2013’te Başbakan olan Sosyalist Parti’nin lideri Edi Rama’ya, “Arnavutluk yargısı bu ülkenin yüzkarasıdır” dedirtmişti.
2013’ten bugüne kadar aralıksız başbakanlık görevini yürüten Edi Rama’nın, IMF’yi bile “bu kadarı fazla” dedirtecek özelleştirme, kamu-özel ortaklığı ve benzeri neoliberal önlemlere dayalı ekonomi politikasını, iktidar etrafında oluşturduğu menfaat şebekesini, giderek otoriterleşen ve Erdoğanizm’den esinlenen yönetim tarzını başka bir yazıda ele almak üzere, geçerken not edelim.
2016’da Edi Rama’nın partisi anayasa ve yasalarda değişiklik önerisini sunarken, muhalefet buna özünde itiraz etmemişti. Değişikliklerin en önemlisi, bağımsız bir komisyonun, bir defaya mahsus olmak üzere, ülkedeki bütün yargıç, savcı (takriben 800 kişi) ve onların yardımcıları ve yakınlarının malvarlıklarının kaynağının incelenmesi, hukukçu olarak liyakatleri ve yargıç ve savcı olarak dürüstlüklerinin değerlendirilmesiydi.
Anayasadaki değişiklik önerileri Avrupa Konseyi’nin danışma organı Venedik Komisyonu tarafından daha önce incelenmiş ve Komisyon Mart 2016’da açıkladığı mütalaasında, bir defaya mahsus olmak üzere, 2016’dan önce göreve başlamış bütün hakim ve savcıların malvarlığının, liyakat ve dürüstlük kriterleri açısından incelenmesini içeren ve yeni denetim kurumları getiren yasa taslağını onaylamış ve süreci güçlendirici bazı öneriler dile getirmişti.
Ayrıca yeni yargıç ve savcı adaylarını değerlendirip, tayinlerini meclisin onayına sunacak bir komisyon kurulacaktı. AB ve ABD bu ön seçim komisyonunun sadece uluslararası tanınmışlığı olan hukukçulardan oluşmasında ısrarcıydı. Muhalefet ise bu komisyonda sadece yabancıların olmasına karşı çıktığı gibi, siyasal parti temsilcilerinin de yer almasını istiyordu. Ama AB’nin üyelik kapısını kapatma tehdidini açıkça dile getirmesinden sonra, 21 Temmuz 2016 gecesi Arnavutluk parlamentosunda bütün bu değişiklikler oybirliğiyle kabul edildi. (2016 reformlarının bütünü için bkz. Alesia Baliu). Edi Rama bunu “diğer tüm reformların anası olan reform” olarak sundu.
“Yolsuzluk ve örgütlü suçla mücadele özel kurumu” (SPAK) ve Yüksek Yargı Konseyi ve bir dizi benzer kurum kuruldu. Hukukçulardan oluşan inceleme komisyonlarının kararları bağımsız bir üst mercide temyiz edilebilecekti. Böylece Arnavutluk’ta günlük dile İngilizce adıyla (vetting) giren inceleme süreci 2016’da resmen başladı. Ama incelemelere fiilen başlanması için iki yıl daha beklemek gerekti.
Yasaya göre, yasanın yürürlüğe girdiği tarihten itibaren üç ay içinde istifa eden yargı mensupları soruşturulmayacaktı. 2022 başına kadar toplam takriben 800 yargı mensubundan 500’den biraz fazlası komisyon tarafından incelendi. İnceleme başlatılanların yüzde 60’ı ya azledildi ya istifa ettiler. Uygulamada, istifa imkânı esnekleştirildi ve inceleme başladıktan sonra da istifa edilmesine göz yumuldu. Azledilenlerin ezici çoğunluğunda yegâne gerekçe, yargı mensuplarının kendileri ve yakınlarının malvarlıklarının kaynağının inandırıcı biçimde açıklanamamasıydı. Azledilen veya istifa edenlerin malvarlıklarına dokunulmuyor ama on beş yıl boyunca kamu görevi yapmaları yasaklanıyordu.
Yasayla beraber yargıçların maaşı ortalama 550 eurodan önce 1500-1700 euroya, daha sonra 2200-2800 euroya, yani ülkedeki ortalama ücretin beş ila yedi katına çıkartıldı. Yasanın yürürlüğe girmesini izleyen ayda, bir tarım arazisinin tapusunu davacı lehine düzenlemek için seksen bin euro talep eden Saranda savcısı beş yıl hapis cezası aldı. Yargıda rüşvetin baş nedeni, özel mülkiyeti yasaklamış olan komünist rejim sonrası patlayan tapu davalarıydı. Bu arada iki eski bakan ve astığı astık eski başsavcı rüşvet, yolsuzluk suçlamalarıyla tutuklandılar. Eski bir içişleri bakanı da uluslararası uyuşturucu ticaretiyle ilişkisi ortaya çıkartılıp tutuklandı.
Ama inceleme yavaş gittiği gibi, topluca azledilen veya istifa eden yargıçların yerine yenilerinin atanması da zaman alıyordu. Anayasa Mahkemesi’nin dokuz yargıcından sadece biri görevde kalınca, AYM iki yıl boyunca çalışamaz hale geldi. Aynı şey Yargıtay için de geçerliydi. Karar yeter sayısına AYM’ye 2021’de beş yargıç atandıktan sonra ancak ulaşılabildi. O tarihe kadar Edi Rama hükümeti AYM’nin ve yüksek temyiz organlarının felç olmasını denetimsiz bir idare için fırsata çevirdi.
AYM üyeliğinden azledilen bir kadın yargıç, bu kararı AİHM’e taşıdı. AİHM 9 Şubat 2021’de verdiği Xhoxhaj/Arnavutluk kararında, “bir AYM yargıcının azledilmesine yol açan değerlendirme usulü adildir ve azil ölçülü bir karardır” sonucuna vardı (ECHR 051 (2021)). Xhoxhaj (Cocay okunuyor) kocasıyla sahip olduğu 100 m2 evi daha önce yıllık malvarlığı bildirimlerinde gizlediği, evi almak için kullanması gereken paranın ve banka hesaplarındaki miktarların kaynağını gösteremediği gibi gerekçelerle azledilmişti.
AİHM, yargıya güvenin tesisi amacıyla yargı mensuplarının yeniden liyakat incelemesine tabi tutulmasını da, Venedik Komisyonu’nun değerlendirmesi ışığında onayladı. Toplumun yargıya olan güveninin bizzat yargı mensuplarınca zedelendiği ve bunun yaygın bir hal aldığı bir durumda; malvarlığı, liyakat ve dürüstlük kıstaslarına dayalı olarak yapılan yeniden incelemeler Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne aykırı bulunmadı. Ama Arnavutluk’ta bugüne kadar inceleme komisyonları sadece malvarlığı incelemesi sonuçlarından hareketle azil kararı verdiler. Azil için yeterli kanıtları bu şekilde elde ettikler için, diğer iki alanda incelemeye devam etme lüzumu duymadılar. Bunun süreci hızlandırmak için gerekli olduğu ama yargının sorununu sadece yolsuzluğa indirgemesi açısından yetersiz olduğu söylenebilir. Bu yetersizliklere rağmen AB Komisyonu, esas olarak yargıdaki bu büyük reform ve temizlik politikasını dikkate alarak, 25 Mart 2020’de Arnavutluk’la üyelik müzakerelerini başlattı.
Yargı mensuplarının incelenmesi yeterli mi?
Arnavutluk parlamentosunun aldığı, daha sonra AİHM’in onayladığı kararla birlikte belli bir tarihten önce göreve başlamış tüm yargı mensuplarının bir defaya mahsus olmak üzere yeniden değerlendirilmesi, otokratik rejimden demokratik seçimler yoluyla çıkışın olmazsa olmaz adımlarından birini oluşturuyor. Ama Arnavutluk’ta bu süreç, Edi Rama hükümetinin otoriter niteliğini zayıflatmadı. Hükümete yönelik yolsuzluk iddiaları 2016’dan sonra ayyuka çıktı. AYM ve Yargıtay’ın üye eksiği nedeniyle uzun bir dönem faaliyet gösterememeleri, mecliste çoğunluğa sahip olan hükümetin denetimsiz kalmasına yol açtı. Yargı mensuplarının yeniden değerlendirilmesini ve azlini de içeren kapsamlı bir yargı reformunun yolsuzlukların engellenmesi ve hukuk devletinin tesisi için gerekli koşul olmakla beraber, yeterli koşul olmadığı ortaya çıktı. Bağımsız bir medyanın yokluğuyla parlamentonun denetim gücünün olmayışı birleşince, iş iktidarın iyi niyetine kalmıştı ve Edi Rama yönetiminin niyeti başkaydı.
İktidarın baskısı altında, bağımsız kurumları çalışmayan yargı organı, bu zayıflamış haliyle otoriter iktidarın güçlenmesine zemin hazırladı. Yakın tarihe kadar keyfi kararları ve kamu kaynaklarının suiistimalini engelleyebilecek bir işlevi olmadı. Arnavutluk halen çok büyük bir uluslararası uyuşturucu ticaretinin dağıtım merkezi olma vasfını koruyor.
Ama yeni yargıçların göreve başlamasıyla, yargının bağımsızlığı da güçleniyor. Edi Rama ve destekçileri, 2021 seçim kampanyasında kendilerini açıkça eleştiren, Rama’yı “kleptokratik bir rejim”in başında olmakla suçlayan Cumhurbaşkanı İlir Meta’nın, “anayasayı vahim biçimde ihlal ettiği” gerekçesiyle azledilmesini Haziran 2021’de meclisin onayına sunmuş ve yeterli oyu elde etmişti. Ama bu azilin yürürlüğe girme koşulu AYM tarafından onaylanmasıydı. Nihayet altı üyeyle tam kadro çalışmaya başlayan Arnavutluk Anayasa Mahkemesi, Şubat 2022’de meclisin azil kararını iptal etti. Ama zaten Meta’nın görev süresinin de sonuna gelinmişti. Geçtiğimiz Haziran’da meclis dördüncü turda eski genelkurmay başkanını cumhurbaşkanı seçti.
Arnavutluk’ta her şeye rağmen yargıdaki temizlik devam ediyor. Görev süresi beş yılla sınırlı olduğu için 2022’de faaliyetlerine son vermesi gereken inceleme komisyonunun süresi sürecin iki yıl geç başladığı dikkate alınarak, 2024 sonuna kadar uzatıldı. Venedik komisyonu bu süre uzatımına 2021’de yeşil ışık yakmıştı. Mahkemelerde halen on binlerce dosya hakim yetersizliği nedeniyle yığılmış vaziyette, bekliyor. Bu da toplumda memnuniyetsizlik yaratıyor. Ama diğer taraftan, sadece yargıda değil, örneğin poliste de başlayan incelemeler yavaş da olsa netice vermeye başlıyor. İncelemeler başlar başlamaz yüzlerce polis istifa etti ve birçoğu ülkeyi terk etti. Hastanelerde de yolsuzluk incelemeleri parça bölük de olsa devam ediyor.
Arnavutluk’taki temiz eller operasyonu altı yılın sonunda halkta ilk baştaki heyecanı ve iyimserliği yaratmasa da, Reporter.al’in yöneticisi Besar Likmeta’nın değerlendirmesi gene de reformun olumlu yanının ağır bastığını gösteriyor. Gazete olarak yargıçların her birinin değerlendirildiği oturumlara katılıp bunları takip ettiklerini belirttikten sonra, şöyle diyor: “Sürecin ağır bir maliyeti var. Özellikle yargıda bekleme süreleri uzadı. Çünkü vetting çok önemli görev boşlukları yarattı ve yargıçların yerine yenilerinin atanması zaman alacak. Ama gene de bu sürecin olumlu sonuçları olduğunu kabul etmek lazım. Yargıçların büyük bir kısmının kaynağını izah edemedikleri gelirleri veya örgütlü suçla ilişkileri olduğu açıkça ortaya çıktı.”
Bundan sonrası sadece yargının değil, toplumun sorumluluğundadır artık.