Sol, insanlığın kendi vicdanını ete kemiğe büründürme çabası, ama zaten vicdanını da tam olarak o çaba sayesinde keşfetmesi, bu eşsiz ve harikulade yolculuktur, diye yazmıştım. Belli bir anlamda kestirme bir yargıda bulunma, indirgemeci bir tutum içinde olma riskini göze alarak. Çünkü, önceden oluşturulmuş kavram ve konumları gerektiği zaman terk etme cesaretini göstererek düşünmeyi sürdürmek, düşünceyi genişlemeye ve yenilenmeye bırakmak için bazen bu tür riskler alınmalı belki de. Bunun üzerine eskilerden bir arkadaşım (kendini politik olarak şimdi nasıl tarif ediyordur, tam emin değilim: muhafazakar demokrat, müslüman demokrat, liberal demokrat, milliyetçi muhafazakar… Solculuk hikayesini sonlandıran diğerleri gibi bir yerde uzun süre kalamadı sanki) sosyal medyada “solun vicdanla ilişkili bir biçimde düşünülmesini önemli bulduğunu, ama, bunun günümüzde (post-human çağda) artık geçerli olamayacağını” ifade eden şeyler yazdı. “Benim sol anlayışım bu” diyerek kestirip attım. Sonra, kızgınlıkla verdiğim bu aşırı ve haksız tepki nedeniyle özür diledim. Sol üzerine düşünürken kendini solcu olarak görmeyen başkalarının da görüşlerini ifade etmesinde nasıl bir sakınca olabilir ki! Belki, solcu olmak üzerine düşünmek temel bir insanlık durumuna temas etmeden mümkün olmadığı için bu kaçınılmazdır da zaten.
Yeniden söyleyeyim: Solcu olma kararını, bu seçimi temellendirebileceğimiz, anlamlı kılacağımız kendine özgü kaidenin vicdan kaidesi olduğunu düşünüyorum. İnsanı güdüleyen temel güçler asıl olarak saydam, apaçık filan değildir. Çoğu zaman her türlü bilişsel ya da rasyonel bağlamın tümüyle dışındadır. O kararları/seçimleri/eylemleri belirli sebeplerle açıklamaya çalışmak, söz konusu edimleri sadece rasyonalize etmek, belli rasyonel/bilişsel kalıplara bağlayarak indirgemek anlamına gelecektir.
Ve benim için daha asıl olan soru şu: söz konusu bireysel karar/seçim ve onun bilgisi genel olarak solculuk hakkında ne söylüyor. Solculuğa ilişkin kavrayışımızı/düşüncemizi genişletip derinleştiriyor mu? Buradaki karşılıklı ilişki nedir? Dahası, aynı bireysel seçim/karar geriye dönük olarak kendi özgül vicdan kaidesiyle, başlangıç noktasıyla nasıl ilişkileniyor ve ona ilişkin ne söylüyor. Çünkü, belki de henüz gerçekleşmemiş en halis ve karmaşık zihinsel potansiyel/kapasite olarak vicdan kendi gerçekleşmesini, solcu/devrimci öznenin bir çok bakımdan vaktinden önce varmak, acele etmek, fazlasıyla ileri gitmek, zamanda bir sıçrayış gerçekleştirmek olarak tarif edebileceğimiz hareketinde mümkün kılıyor. Bu virtüel zihinsel güç ve yatkınlık ancak o kararda/seçimde edimselleşiyor, biçim ve vücut bulmak için o kararı, kendi zamanını bekliyor. Demek belli bir gelecek hayali ile yola çıkan, belli bir gelecek tahayyülüne sahip solcu/devrimci öznenin bu kararı/seçimi aynı zamanda çoktan geri dönüşlü bir jesttir.
İnsan ruhunun/zihninin işleyişinden, ruhun/zihnin spiral/helezoni hareketiyle ile ilgili temel bir şeyden sözediyorum. Aynı tema ve meselelere tekrar tekrar geri dönmek, ve fakat her seferinde onlarla birlikte, onlarda belli bir ilerleme ve olgunlaşma sağlamak. Aynı temanın/meselenin giderek derinleşmesi, dallanması, yeni açılım ve bağlantılar edinmesi, zenginleşmesi. İnsan ruhunun müthiş mucizesidir bu. En önemli ruhsal olay, insanın kendi eylemiyle yarattığı/inşa ettiği ruhsallığın bizatihi kendisidir. Söz konusu bu sıçrama/başarı, saf biçimsel düzeyde, saf biçim olarak gerçekleşen, demek özgül ve olumsal içeriklerine sonradan kavuşan tekrarlama zorlantısı (repetition compulsion) ve geri dönüşlülük (retroactivity) sayesindedir.