Gördüm ki fikrim sana uzanmakta
Ezberledim seni kalbimi tartarak
- İlham Sami Çomak
Nurullah Ataç, 15 Mayıs 1936’da Yarım Ay’da, ezbercilik karşıtı modern eğitimcilik anlayışı içinde şiir ezberlemenin gözden düşmesine itiraz etmiş.[1] (Maarifimiz, o zamanlardan beri ezberciliğe karşıdır. Resmiyette öyledir. Gerçek durum, ayrı.) Ataç da ezberciliğe kesinlikle karşı. “Çocuk ancak bunu anlar” diye “birtakım saçma sapan, dili de âhengi de bozuk, manâsı bayağı sözler öğretme” usulüne yüz buruşturuyor. Onun itirazı, ezbercilik karşıtlığının şiire sirayet etmesine: “Ezbercilik sakat bir şeydir diye şiir, güzel söz bellemekten vazgeçmekle, ezberciliğin niçin kötü olduğunu anlamadığımızı ispat ettik; yani ezbercilik ettik.”
Şiirleri ve güzel söylenmiş, güzel kurulmuş sözleri ezbere almanın estetik bir deneyim olarak kıymetine, Ataç’tan seksen sene sonraki bir söyleşisinde, edebiyat eleştirmeni filozof Georg Steiner da sahip çıkar. Ezberlemenin kendisinde tutkulu bir takıntı olduğunu söyler. Ezberlemek, içselleştirmek, kendine mal etmektir ona göre: “Ezbere bildiğinizi kimse sizden alamaz.”[2]
Bildiğim kadarıyla, günümüz pedagojisinde de ezber bir ölçüde iade-i itibara uğradı. İdrak edilmiş bir bağlam içinde olmak kaydıyla bilgileri ezberlemenin, en etkili öğrenme yöntemi olduğu düşünülüyor. Dahası, dijitalleşmenin zihni üzeri sürekli silinip duran bir boş masaya çeviren etkisine karşı, hatta “dijital demansa” karşı, ezberlemeye sağaltıcı işlev yükleyenler var.
Ataç’ınki, Steiner’inki, daha ziyade estetik bir tercih ve ona bağlı olarak etik bir tercih. Güzel sözün kıymetini vermek, onunla hak ettiği aşk ve emekle ülfet kurma daveti…
***
Nitekim Ötüken Osmanlı Türkçesi Sözlüğü de, ezberin birinci anlamını, tutkuya yanaştırıyor: “Göğüsten, kalpten,” demektir buna göre, ezberin birinci anlamı. Kelimenin anlamları şöyle devam ediyor: “2. Bir sözü veya metni aynen tekrar edebilecek şekilde hatırda tutma, hafızaya yerleştirme; hıfz. 3. Öğrencilere ezberlenmek üzere verilen ödev. 4. (Unutmamak, tekrarlamak, yazmak, söyleyebilmek vb. için) akılda tutarak.”
Farsça hafızadan (barm) türediğini biliyoruz (az barm = hafıza-dan).
Hıfzetmek, hafızlık kelimeleri de, hafızaya almak demek; ezberle ilgili. (Ezber, bilgiyi-sözü kısa vadeli hafızadan uzun vadeli hafızaya nakleder.) Kutsal metinleri ekleyip çıkarmadan, aynen bellenmenin dinî görev addedildiği, hatta bu işe adeta bizzat kutsiyet atfedildiği malûm. Zaten eğitim-öğretimde ezberden uzaklaşmanın, kutsal metinler etrafında dönen bir tedrisattan uzaklaşmakla ve herhangi bir metne-söze kutsiyet atfetmeme iradesiyle ilgisi var.
Kelimenin İngilizce karşılıklarından biri memorizing: hafızaya almak, hıfzetmek; diğeri Osmanlıca sözlükteki ilk karşılıkla aynı: learning by heart, kalben öğrenmek. Fransızcası da mémorisation, hıfzetmek. Ezber’in Almancası auswendig; düz anlamıyla dışa döndürme, dışa çevirme… 16. yüzyıldan itibaren “hafızadan dosdoğru çağırabilme” anlamını kazanmış.
***
1990’lı yıllarda başladı değil mi; ezber karşıtlığı, eğitim-öğretim yöntemiyle ilgili bir konu olarak değil, siyasetle, toplumla, akılla-fikirle ilgili bir genel ilke olarak dile yerleşti. “Ezber bozmak” birkaç on yıldır, popülaritesini sürdüren bir söz. Toplumu anlayabilmek, anlamlı bir politik bir tercih koyabilmek, anlamlı bir çift söz edebilmek için, önce muhakkak ezber bozmak gerektiği hatırlatılıyor sık sık. Gerçekten etkili olabilmek için, ezberleri bozacak bir şey söylemek gerektiği ikazını sık sık işitiyoruz. Doğrudur, dünyaya kulak asmadan, dönüp de devrana bir bakmadan ha bire bildiğini (ya da bilmediğini!) okuyanlar, bu ikazı kışkırtıyorlar.
Fakat mesele şu ki, bizzat “ezber bozmak lâzım” sözünün kendisi, manâlı bir şey söylemenin, yeni bir şey söylemenin yerine geçti, gitgide. Ezber bozmak, bir çeşit ezbere dönüştü. Gerçekten ezber bozabilmek için, galiba şu “ezber bozma” ezberini bozmak lâzım.
Herhangi bir şeyi bellemeyi lüzumsuz kılan dijital imkânların –başta da zikretmiştim- bir çeşit dijital demansa yol açtığı, bol yalanlı “güncellik” pervanesinin kısa vadeli hafızaya bile soluk aldırmadığı, uzun vadeli hafızayı delik deşik ettiği şu zamanda, bozulacak ezber mi kalır garibe?
Ezberin kök anlamına, hafızaya mukayyet olabilmek için bir ezbere ihtiyacımız var. “Gündem” esaretine, aktüalitenin gelgeçine karşı, devamlılığı ve sebatı ezbere almaya ihtiyacımız var. Haksızlık-hukuksuzluk karşısında, değer tanımazlık karşısında, hakikatin karartılması karşısında, adalet ezberine, insan hakları ezberine, düşünce özgürlüğü ezberine ihtiyacımız var. Şiirsizlik karşısında, ezberdeki şiire ihtiyacımız var.
Ezberin bereketine dair, yine İlhan Sami Çomak’la bitirelim.
Hayatı öğreniyordum hayatı öğreniyordum
Sizin unuttuğunuz yerden.
Ansızın yüzünü de ezberlerim belki
Kuyulara su veren gözünden senin.
[1] Nurullah Ataç: “Şiir ezberlemek,” Ne Yalan Söyleyeyim. Yapı Kredi Kültür Yayınları, İstanbul 2022, s. 183-184.
[2] Georg Steiner: Ein langer Samstag. Hoffmann und Campe, Hamburg 2016, s. 89.