Siyaseti Siyasallaştırmak
Tanıl Bora

Bülent Arınç, seçimin ertelenmesi önerisini, depremin siyaset malzemesi haline getirilmesini önlemekle gerekçelendirmişti. Sakındığı şey, kendi terminolojik ayrımıyla, siyasetten ziyade politika olmalıydı aslında. Zira birkaç yıl önce bir uzun söyleşisinde, "sadece dünyaya bakıyor" diye dudak büktüğü politikadan farklı olarak siyaseti, “dünya ile ahiret işlerini salâha çıkarmak için yapılan şey,” diye, muhterem bir iş olarak tanımlamış. Eğer öyleyse, tam da çürüklüğüne göz yumulmuş bir "yapı stoku" yüzünden o kadar can feda olmuşken, tam da o kadar insanın hayatında dünya-ahiret birbirine kaynamışken, siyasetin en lâzım olduğu zaman değil midir?

***

Türkiye'de muhafazakâr siyaset anlayışı, -tıpkı Arınç gibi-, siyaseti "modern/Batılı" politikadan ayırt eder. (Dergâh Yayınları'nın "siyaset" ve "politika" başlıklı iki ayrı dizisi var!) Bu tasnifte siyaset yüksek, herkesin el uzatamayacağı bir yere konur. Siyaset "peygamberler mesleği" sayılır; "hak ve adalete bağlı olarak insanların hukukunu muhafaza etmek hizmetidir," mukaddestir buna göre; "bunu yapabilen gerçek manada siyasi" addedilir, "onun bir saatlik icraatta bulunması, bir yıl nafile ibadetten daha hayırlıdır...” [1]

Kelimenin kökündeki "seyislik"le bağlantılı olarak “tımar” terimiyle bağ kurarak, siyasetin yalnızca yönetim anlamına gelmediği, toplumu terbiye ederek, "niteliğini yükselterek, geliştirerek yönetmek" demek olduğu söylenir. Fakat modern/Batılı siyaset, -veya politika-, bu yüksek anlam ve muhtevadan uzaklaşmıştır.[2] Siyasetin başı üstüne, “bir milletin varlık duyuşu” diye metafizik bir hâle de kondurulur. “Tabiat ve hayat ile kısaca eşya ile kendine has bir temas kurma tarzı icat etmek” demektir siyaset, bu da yerli-ve-millîdir[3] - ve tahmin edileceği gibi, modern/Batılı zamanlarda yozlaşmış, 'özünü' kaybetmiş olduğu varsayılır.

***

Özkan Ağtaş, zevkli bir yazısında,[4] siyasetin seyislik yani at terbiyesi manâsına gelen etimolojik köküne dokunur. Seyislik faaliyetinin nesnesi olan atın, hem çekici, zarif, böylelikle kırılgan, korunmaya muhtaç, buna bağlı olarak da tavizkâr, itaatkâr olduğunu hatırlatır. Terbiyelidir, çünkü terbiye edilmiştir ve dişildir. (Necip Fazıl'ın 1957'de bir at methiyesi yazdığını hatırlayalım: At’a Senfoni.) Şunu sorar Ağtaş: “İnsanda hayvanî olanı yönetme işine kendini adamış ve bundan daha yüce bir değer tanımıyor olan şeye halen siyaset dememiz mümkün müdür?” Seyislik 'manâlı' bir siyaset anlayışı, -bu etimolojik kökene sadakatinden bağımsız olarak-, biyopolitikaya indirgenmiş, bekaya indirgenmiş siyasettir.

***

Üç ciltlik kapsamlı ve incelikli Siyasal Düşüncelerin Toplumsal Tarihi çalışmasında Ateş Uslu (Yordam Kitap, 2021), siyaset-politika ayrımına pek rağbet etmemek gerektiğini söylüyor.[5] Onun görüşüne göre, “Siyasetin seyislik-düzenleme üzerinden hiyerarşik ve zorlayıcı bir yönetimi ifade ettiği, ‘politika’nınsa eşit yurttaşları varsayan bir kavram olduğu yönündeki yorumlar,” Antik Yunan polis’ini yücelten, "estetize eden" bir siyaset geleneğine dayanır. (Hannah Arendt'i hatırlıyoruz tabii!). Uslu, Antik Yunan düşünürlerinin "‘politika’sının daha genel bir ‘siyaset’ kavramından pek de farklı değerlendirilmemesi” gerektiği kanısındadır.

Politika kelimesi, malûm, polis’ten, şehir-devleti'nden türemedir; şehrin/şehir devletinin ortak-kamusal meseleleriyle ilgili bir kavramdır. "Devlet işleri" anlamı baskın olmakla birlikte, aslında yurttaşların müşterek işleriyle, kamusal meselelere meşguliyetini ifade eder. Siyasetle arasında bir kökensel anlam farkı var, yani. Bülent Somay, yıllar önce, bu nedenle siyaset yerine politika kavramını tercih etmek gerektiğini savunmuştu.

***

Etimoloji ve kelime tercihine abanmayalım. Siyaset-politika farkı üzerinden Doğu-Batı ve modernlik genellemelerine de girmeyelim. Merama bakalım.

Jacques Rancière, politik/siyasî süreci, esasen eşitliği ‘doğrulama’ deneyimi olarak anlamlandırıyor. Başka toplumsal ilişkilerde asimetri hüküm sürerken, politika, simetrik ilişki vaat eden, tanımı bu olan bir etkinliktir. Siyasî etkinlik, bizzat, siyasetin herkesin dahil olabileceği bir etkinlik olmaklığının teyididir. Siyaset, hiçbir özgül salâhiyeti-ehliyeti olmayanların salâhiyettar-ehil olduğu etkinliktir.[6]

İşte onun için, "siyaset yasağı" denen şey de, her şey bir yana, eşitliğe, yurttaşlık fikrine aykırı olduğu için, bir skandaldır. (Malûm, 'günümüzde' bu yasaklama arzusunun hedefi HDP'dir.) Siyaset yapma hakkı, yurttaşlığın ve eşitliğin teyididir, zira.

Esas mesele: Siyaseti/politikayı yüksek bir iş olarak gören, ayrı bir iş olarak gören muhafazakâr anlayıştan, -adlı adınca muhafazakâr olanlarla sınırlı kalmayan, diyebiliriz ki hegemonik anlayıştan-, ayrılmak... Siyaseti yere indirmek, normalleştirmek. Siyaseti siyasallaştırmak.


[1] Eski Diyanet İşleri Başkanı Lütfi Doğan'ın 'sohbeti': https://www.youtube.com/watch?v=HRrXV34UdI8

[2] Savaş Barkçın, Osmanlı Aklı, Mostar, İstanbul 2018, s. 431.

[3] İhsan Fazlıoğlu Akıllı Türk Makul Tarih. Papersense Yayınları, İstanbul 2016 (4. baskı), s. 110-112.

[4] Özkan Ağtaş: “Guernica’nın izinde: İnsan, hayvan ve şiddet,” Eda Sizgen (editör): İmgenin Zamanı içinde, Corpus Yayınları 2018, s. 28-94.

[5] Ateş Uslu: Siyasal Düşüncelerin Toplumsal Tarihi, Yordam Kitap, 2021, 1. cilt, s. 19-20 ve 25.

[6] Axel Honneth – Jacques Rancière: Anerkennung oder Unvernehmen, Suhrkamp 2021, S. 27 ve 94-95.