Oy ve Berisi
Tanıl Bora

Bir Batılı gazete, 14 Mayıs gecesi internet sayfasında Türkiye’deki seçim sonuçlarını bildirirken “Seçim polisiyesi” tabirini kullandı. Tekrar tekrar itirazlarla iktidarın hoşlanmadığı seçmen çoğunluklarının bulunduğu sandıkların sayımının geciktirildiği; kamu adına iş görmesi beklenen bir ajansın, hoşlandığı seçmen çoğunluklarının sonuçlarını ayıklayıp öne alarak “iktidar fark attı” haberi kurduğu, sabahlara kadar süren bir yıpratma savaşına dönüşen bir seçim için, münasip bir tabir. Önceki seçimlerin tecrübesinin biriktirdiği “oy çalınacak” endişesinin yarattığı teyakkuz, polisiyenin gri atmosferini tamamlıyor. “Islak imzalı tutanak” lâfı, rüyalara (kâbuslara) kadar girmiş olmalı.

Polisiyenin iki ana türünden biri olan dedektif romanından ziyade ötekisine, gerilime, sinirlerle oynayan (thriller) türe benziyor seçim tablomuz. Hikâyedeki entrikanın seçim gününün çok öncesine dayandığını, bu seçimin olağan, eşit, adil koşullarda yapılmadığını unutabiliyoruz. Meclis’teki üçüncü büyük partinin kronik kapatma tehdidi altında, tutuklamalardan, kovuşturmalardan “geriye kalanlarıyla” kadro çıkarabildiği; bütün muhalefetin suç terimleriyle anıldığı, kamusal tartışmanın bilfiil kapatıldığı, medyanın linç hazır kıt’ası olarak işlediği ‘ortamımızı’ uzun uzun tarife gerek yok (Malatya’da bir muhafazakar STK yöneticisi, nasıl “apolitik” gayrı-politik anlamına, “apatik olmak” ilgisizlik-kayıtsızlık anlamına geliyorsa, “a-haber”in de gayrı-haber anlamına geldiğini söylemişti.)

***

En önemlisi, siyasetin sadece ve sadece seçime-oya kıstırılması. %51 ‘sisteminin’ referandumlaştırdığı (“O bu mu bu? ‘He’ diyor musun demiyor musun?”) seçimlerin, siyasetin soluk alabileceği yegâne alan haline gelmesi... Bütün siyasal enerjinin, sadece iktidarın değil muhalefetin de, ‘seçim yatırımına’ hasredilmek zorunda olması...[1] Geri kalan zaman da, seçim simüle eden anketlerle geçiyor.[2] Saha deyince, akla mahalleden, sürekli temastan, “ilişki”den ziyade, anket sahası geliyor.[3]

Seçim kampanyasına, sandık korumaya, gerçekten “demokrasi emekçisi” sözünü hak eden nasıl muazzam bir emek sarf etti, ediyor insanlar. Örgütlenme, insanlarla konuşma, temasa, ikna çabasına sarf edilen emekten çok daha fazla… Siyasetin imkânını seçime kilitleyen istibdadı yıkmanın veya geriletmenin tek yolu oy ise eğer, öyle oluyor… Enerjiler, oya giden yolda da sarf edilmesi gereken uzun vadeli emekten ziyade, doğrudan oy gayretine hasredilmek zorunda, oluyor. 

Oy ve ötesi var - oy ve berisi, yok.

***

Süleyman Demirel, “Rey ‘kâğıt parçası’ değildir. Arzunun, ümidin, iradenin izharıdır,” demişti. “Vatandaş hür olmanın, bu ülkenin çocuğu olarak onun idaresine iştirakin zevkini ve gururunu,” rey sayesinde tatmıştı, ona göre. Bu sözler, Türk sağının oya, adeta bizzat sol-karşıtı (CHP-karşıtlığı dahil!) bir değer olarak bakmasının güçlü geleneğini yansıtır. Oy üstünlüğünü ve oya dayanan üstünlüğü, adeta kendi siyasi üstünlüğünün tescili ve ahlaki kaynağı olarak yüceltir. Bu yüceltmeye, sadece “CHP zihniyeti”ne atfedilen darbecilikle flört, aydın kibri vs. değil, siyasal katılımın başka bütün yollarını kapatıp veya tek şeride indirip, meşru siyaset alanını seçimle-reyle sınırlama niyeti eşlik eder.

***

Artık kullanılmayan Arapça kökenli rey kelimesi, “görüş, görme yetisi, kanı” anlamına geliyor. Seçimde kullanılan oy, reyin, görüşün, görme yetisinin anlık bir ifadesinden ibaret, aslında… Nişanyan Sözlük’e göre Eski Türkçe “ses verme, sesli tepki, ünlem” fiilinden türeyen oy kelimesinin etimolojik arka planı, seçimde kullanılan oyun ruhuna sanki daha uygun. Ruhen, “Oy!” nidasına daha çok benzemiyor mu!

***

Siyasal katılımın, siyasetin seçime sıkışması, verilecek oyun, insanın topyekûn dünya görüşünü, varoluş anlamını, vicdanî kanaatini temsil eder hale geldi (“Arzunun, ümidin, iradenin izharı”). “Seçmen davranışı”nı, alttan alta, (talimli olduğumuz) tüketici davranışına yakınsatan bir itki de işleyebiliyor burada…

Ve oya onca anlam yüklenirken, paradoksal biçimde, onun taktik işlevi araya kaynayabiliyor. “Stratejik oy” deyip duruyoruz ya; oysa oy, taktik araçtır. Siyasetin araçlarından biridir; genel hedefe, esas meseleye bağlı olarak, yani strateji içinde işlev görecek bir araç. İktidar cephesinin altından iki sandalye çekmek, muhalefet cephesine oturacağı iki sandalye temin etmek için kullanılacak oy, taktik oydur – oy da zaten buna yarar ve stratejinin icabı da odur. Bazen, oyu topyekûn “arzu, ümit, iradenin izharı” olarak değil de taktik işleviyle kullanmakta hayırlar vardır! Tek seçmenin marjinal faydasını vurgulayan “Bir oy bir oydur” şiârını, bir de öteki türlü düşünmeli değil mi: Bir oy, bazen sadece bir oydur; oya, takatinin üzerinde yük bindirmemeli…

***

İktidar, -yenilgisi kendisine bir Pirus yenilgisi gibi de görünse de-, ilk defa kazanamadı. Hiç şüphe yok, üzerine çok büyük bir takat kuvveti binmiş olan oy, 28 Mayıs’ta da hayati önemde. İşin içinde gerçekten, oyun ötesi var.

Sonra, her halükârda, oyun berisine gelmektir, ihtiyaç. Siyasetin iyice daralan soluğunu genişletmek için; sahici temas, hakiki ilişki, anket sahası yerine ‘tam saha’ için… Kayıp Halk’ın [4] kayıplıktan çıkması için…


[1] Kimi siyaset bilimcilerin katılım şiddeti diye tanımladığı durum: Katılımın tek yola hatta zarurete dönüştüğü ve enerjileri kıskıvrak bağladığı bir hal (Markus Miessen: Katılım Kâbusu. Çev. Bülent Doğan. Metis, 2013, s. 17).

[2] https://birikimdergisi.com/haftalik/10887/anket-demokrasisi

[3] https://birikimdergisi.com/haftalik/11132/saha

[4] Necmi Erdoğan’da, kitabına adını veren bu kavramı (Kayıp Halk, İletişim Yayınları, 2023), hem yoksulları, en alttakileri işaret etmek, hem halkın henüz ‘kendini gerçekleştirmemiş,’ ‘dile gelmemiş’ varlığını hatırlatmak için kullanıyor.