“CHP ihtiyar bir partidir. Çekilen bütün rahatsızlıklar bu ihtiyarlıktandır.” CHP’nin o sıra en yeni eski genel sekreterlerinden olan Kâmil Kırıkoğlu, 1977 yılında söylemiş bu sözleri.[1] Bundan yaklaşık yarım yüz yıl önce. CHP, yarım yüzyıl daha gençken! Yönetimdeki kadroların ihtiyarlığından (kadın ve gençlik kollarının önünün açılmamasından) da dem vuruyordur Kırıkoğlu, ama partinin yıllanmışlığını da kastediyordur.
Daha önce de yazmıştım: CHP, sadece memleketin değil, dünyanın en eski siyasal partilerinden birisi. Sadece İngiliz Muhafazakâr Partisi, Avrupa’nın sosyal demokrat partileri ve Hindistan Kongre Partisi var, CHP’den daha kıdemli.[2]
***
Birkaç aydır, uzun ömründe ikbali de idbârı da görmüş asırlık partinin kapatılma ihtimalinden söz ediliyor ya… Biliyorsunuz CHP’nin daha önce bir kere kapatılması tasarlanmış (DP iktidarının son demleri), bir kere de CHP resmen kapatılmıştı – 1981’de, 12 Eylül darbe rejimi tarafından. Az değil, 11 yıl kapalı kıldı. 1992’de yeniden açıldı. Yani halihazır CHP, ‘teknik olarak’ II. CHP sayılabilir.
1982’de darbe döneminden çıkıp seçimlere gidilirken, CHP mirasını 1982’de kurulan Sosyaldemokrasi Partisi (SODEP) ile Halkçı Parti (HP) sahiplendi. Halkçı Parti, aslında Güven Partisi’nin[3] devamı gibiydi. SODEP ise, sosyal demokrat kimliğini adlı adınca benimsemiş, yeni başlangıç yapma itkisi daha güçlü, daha sol bir partiydi. 1985’te SODEP’in HP ile birleşmesiyle, Sosyaldemokrat Halkçı Parti (SHP) oldular. SHP 1989 yerel seçimlerinde birinci parti oldu. 1991 seçimlerinde ikinci geldi ve DYP ile 1995’e kadar süren koalisyon hükümeti kurdular. Yani 1985-1995 on yılında, ‘dönemin CHP’si,’ SHP idi.
Aslında, 1992’den itibaren, ‘dönemin CHP’lerinden’ söz etmek gerekir. Zira 1992’de CHP yeniden kurulmuştu. Bilfiil Deniz Baykal hizbinin partisi olan o CHP (Anglosaksonların tabir edeceği gibi söylersek: CHP-CHP), 1995 yılında, hem koalisyon deneyiminden yıpranan hem Baykal-CHP’sinin markajından sıtkı sıyrılan SHP ile birleşti, daha doğrusu SHP CHP’ye iltihak etti ve geriye yine CHP kaldı.
***
İşte o dönemi hatırlamak ve üzerine yeniden düşünmek bakımından, Ekim’de yayımlanan, Nazım Alpman ve Ekin Kadir Selçuk’un hazırladıkları Fikri Sağlar Kitabı[4] yararlı bir kaynak ve vesile. Fikri Sağlar, bu kitapta hem zamanında Kâmil Kırıkoğlu’nun olduğu gibi bir küskün eski genel sekreter (1986-88’de SHP genel sekreteriydi), hem DYP-SHP koalisyon hükümetinin Kültür Bakanı, hem de HP-SHP-CHP seyrüseferinde hep sol kanadı temsil iddiasında olan bir siyasetçi sıfatıyla konuşuyor.
Sağlar, gayet açık, SHP’nin CHP’ye ‘dönmesinin,’ bir gerileme olduğu kanısında. 1995’te CHP ile birleşmeye sıcak bakmadığını söylüyor: “CHP’nin bagajı vardı, SHP ise yeni ve gerçek sosyal demokrat ilkeleri, kadrosu olan bir partiydi.” Altı çizilecek nokta, SODEP-SHP döneminde, sosyal demokrat sıfatının bu partilerin adında yer almakla kalmayıp, partililerin kendilerini, ilkelerini, siyasî hatlarını tanımlarken sürekli zikrettiği kavram olmasıdır.
Sağlar, SHP’nin ve sonra CHP’nin “emekten ve insandan yana” olma önceliğinden, sendikalarla, kitle örgütleriyle ve kendi soluyla canlı bir ilişki içinde olmaktan, teslimiyetçi olmayan, kararlı, mücadeleci bir siyaset tarzından uzaklaşmasında, Baykal hâkimiyetinin tayin edici etkisi olduğunu düşünüyor. 1989’da Paris Kürt Konferansı’na giden Kürt milletvekillerinin SHP’den ihracını da, Genel Başkan Erdal İnönü’yü kandırarak, Baykal hizbinin gerçekleştirdiğini anlatıyor. Sağlar’a göre, Deniz Baykal döneminden itibaren, partinin “asgari etik değerleri bile erozyona uğra”mıştır.
Kitabı okurken, bir Deniz Baykal takıntısıyla karşı karşıya olduğunuzu düşünebilirsiniz. Sağlar, gerçekten Baykal’dan bütün kötülüklerin anası gibi bahsediyor. O takıntı bir derece bu satırların yazarında da vardır; CHP’nin “Baykalizasyonundan” söz eden yazılarıma denk gelmiş olabilirsiniz. Ama tabii, Baykal’ın sadece Baykal olmadığını unutmamak gerekir. Dayandığı bir sınıfsal-toplumsal ‘oluşum’ vardır. Güven Partisi dediğimiz de, bir komplo değil, bir siyasal hattır.
***
Fikri Sağlar’ın siyasetçiliğinde temayüz eden iki iştigal sahası var. Birisi, “derin devlet” denen şeyi mesele etmesidir. Gayrı nizamî operasyonlarla, insan hakları ihlâlleriyle her zaman didişti. 1990’larda Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş’in Başbakan Tansu Çiller hakkındaki meşhur “tak emrediyor şak yapıyorum” sözünü zikrederken, aslında tak diyenin Güreş, şak diye yapanın Başbakan Çiller olduğunu belirtmesi, şıktır.
Diğeri, 1991-1996 yılları arasında (arada yaklaşık bir yıllık boşlukla) Kültür Bakanlığıdır. Kültür Bakanlığı’nın önemini vurgulayan Sağlar’ın icraatına kitapta genişçe yer ayrılmış. O dönemde sağcı mahfiller, Sağlar’ın “Batıcı-hümanist” ve “solcu” buldukları icraatına büyük tepki gösteriyorlardı ve aşağılamak için, –ön adı Durmuş’u kullanarak–, ona “fikri durmuş bakan” adını takmışlardı. Kitapta bu karalama ‘söylemine’ değinilmemiş. (Zaten hagiografik bir metin bu. Sağlar’ın “Zaten egom da yoktur,” demesine de aldırmayın!) Acaba incitici bulunduğu için mi? Oysa, sağın zihniyet dünyasına ve olmayan mizah duygusunu zevzeklikle ikame eden zevksizliğine tipik bir örnektir. (O koalisyonda SHP kanadının sağı rahatsız eden iki bakanından biri Sağlar, diğeri Adalet Bakanı Seyfi Oktay’dı.)
***
Fikri Sağlar, Baykal yönetiminde CHP’den ihraç edilmiş, 2013’e kadar parti dışında kalmış, 2002’de II. SHP’nin (bu defa Sosyaldemokrat Halk Partisi, 2010’a kadar ömür sürdü) kuruluşunda yer almıştı. CHP’nin son çeyrek yüzyıldaki seyri hakkında da yorumlarını okuyoruz. Özetle, Baykalizasyonun ardından Kılıçdaroğlu döneminde sağa kayışın “kimlik siyaseti” ile sürdüğünü düşünüyor. Özgür Özel’in genel başkanlığı döneminde, partinin rotasını yeniden sola çevireceğine dair bir umut görüyor.
***
Yine Kırıkoğlu, bir yandan “parti içi sorunlarla uğraşmaktan başını alamamalarından” yakınırken, “CHP’nin tek telli saz olmasını beklemeye kimsenin hakkı yoktur” demiş bir kurultay konuşmasında.[5] Evet, CHP tek telli saz değildir. Özay Gönlüm’ün tambura, bağlama ve curayı birleştiren “Yaren”ine daha çok benzer. Bu ihtiyar parti, uzun ömründe ikbali de idbârı da görmekle kalmadı, içinde sağdan sola nice kanatlar (nice partiler) barındırdı.[6]
Halihazır CHP’nin teknik manâda II. CHP olduğunu söyledik. Siyasal manâda, daha çok CHP var. Tek parti CHP’si (hatta Mustafa Kemal ve İnönü CHP’si ayırt edilebilir) – çok partili hayatın ilk yirmi yılındaki CHP – Ecevit’in “Halkçı” CHP’si – SODEP/SHP – Baykalize olmuş CHP – Kılıçdaroğlu dönemi CHP’si – 19 Mart 2025 sonrası direniş CHP’si. (VII.’si oluyor.) AKP’nin ilk dönemini adeta ayrı parti sayanlar varken; bu CHP’lerin hepsini bir sayabilir miyiz? Fikri Sağlar Kitabı, sayamayacağımıza bir tanıklık. Elbette bariz süreklilikler var, kurumsal devamlılık var, onları unutmamalı; bununla beraber farkların da hakkını vermeli. Sokaktan korkmayan, “holdinglerin verginin yüzde 11'ini, bizlerin yüzde 89'unu veriyor” olmasını mesele eden, Özgür Özel’in kariyerindeki kitle örgütü tecrübesinin demokratik siyaset asabiyesini taşıyan ‘son’ CHP’nin farkının, kendi bereketini getirmesi olmasını dileyelim.
[1] Tanju Cılızoğlu: Kırık Politika – Anılarla Kâmil Kırıkoğlu. Güneş Yayınları, İstanbul 1987, s. 265. Kırıkoğlu, 1971-1973 gibi müşkülatlı bir dönemde genel sekreterdi.
[2] https://birikimdergisi.com/haftalik/10223/chp
[3] Güven Partisi’ni, somut tarihsel örneği yanında, CHP’nin devletçi-statükocu-sağcı kanadının ‘kavramı’ olarak kullanıyorum. CHP’den koparak kurulan bir Güven Partisi yanında, orada barınmayı sürdüren bir Güven Parisi çekirdeği daima olur. https://birikimdergisi.com/haftalik/8319/guven-partisi
[4] Nazım Alpman – Ekin Kadir Selçuk: Fikri Sağlar Kitabı. Kırmızı Kedi Yayınevi, İstanbul 2025.
[5] A.g. k., s. 316.
[6] CHP ile ilgili önceki yazıları hatırlatayım: https://birikimdergisi.com/haftalik/11461/chp-nedir-ne-degildir; https://birikimdergisi.com/haftalik/11842/chp-nin-alti-ok-u; https://birikimdergisi.com/haftalik/12166/cumhuriyet-halk-parti
