“Kürtleri temsil hakkını hiç kimse HDP veya PKK'ya vermiş değil. Bölgede AK Parti'nin temsil gücü onlardan daha yüksek.” Bu sözler Başbakan Davutoğlu’na ait. 19 Kasım 2014 tarihinde TRT Haber’de Nasuhi Güngör’ün moderatörlüğünde gazetecilerin çözüm sürecine ilişkin sorularını yanıtlarken, muhataplık meselesini bu çerçeveden ele alıyor Başbakan. HDP ve Demokratik Bölgeler Partisinin (DBP) tüm Kürtleri temsil etmediği doğru. Zaten anaakım Kürt Hareketinin böyle bir iddiası da yok.
Politik Kürt Bölgesi/Kültürel Kürt Bölgesi
Bu temsil meselesini tartışmadan önce, politik bölge ile tarihsel/kültürel bölge ayrımının altını çizmek gerekiyor. Zira, Türkiye’de politik Kürt bölgesiyle, tarihsel/kültürel Kürt bölgesi aynı bölgeye işaret etmiyor. Kürtlerin çoğunluğu oluşturduğu, tarihsel olarak var olan kültürel Kürt bölgesinin sınırları üzerine tartışmalar sürse de eldeki “Kürdistan Haritaları”, bu bölgenin 22-25 arası ili kapsadığını gösteriyor. Bu bölgenin tamamı dikkate alındığında, 2002 yılından bu yana yapılan seçimlerde AK Parti’nin ortalama oyların üçte ikisini aldığı görülüyor.
Öte yandan bu kültürel Kürt bölgesi içinde Kürt meselesi çerçevesinde dikkate değer sosyo-politik ve sosyo-kültürel mobilizasyonun olduğu –bunu anaakım Kürt Hareketi’nin %20 ve üstünde oy aldığı iller olarak da okuyabiliriz– politik Kürt bölgesi ise 15 ili kapsıyor. Bu bölgede AK Parti ve DBP’nin temsil ettiği ana-akım Kürt Hareketi’nin aldığı oylar neredeyse aynı. Son yerel seçimde aradaki fark 50.000 civarındaydı. Bununla beraber, bu 15 ilin içindeki dört büyükşehirin/bütünşehirin üçünde, geriye kalan 11 il merkezinin de sekizinde DBP’nin selefi BDP seçimleri kazandı. Bu anlamda, anaakım Kürt Hareketi tüm Kürtleri temsil etmese de, batı illerinde aldığı oylar bir yana, yaklaşık dokuz milyonun yaşadığı 15 ilde yurttaşların yarısının desteğine sahip.
Politik Kürt bölgesi dışında kalan Erzurum’dan başlayıp, Sivas’ın bazı ilçelerini, oradan Malatya, Adıyaman, Maraş, Antep ve Kilis’e inen tarihsel Kürt bölgesinin batı yakasıyla ilk temas halkasını oluşturan illerde Kürt meselesi çerçevesinde dikkate değer bir sosyo-politik ve sosyo-kültürel mobilizasyonun olmadığını ve anaakım Kürt Hareketi’nin marjinal sayılabilecek bir güçte olduğunu not etmek gerekir. Bugün Kürt meselesine ilişkin yerelleşme, özerklik, federasyon gibi idari ve siyasi çözüm modelleri tartışılırken, olası çözüm sürecinin 15 ili kapsayacağını ve politik olmayan kültürel Kürt bölgesindeki 7-10 ilin en azından kısa ve orta vadede dışarıda kalacağını söyleyebiliriz.
Kürt Sağının Gücü
Bu anlamda Başbakan Davutoğlu’nun AK Parti’nin Kürtler içindeki temsil gücünü hatırlatması, HDP’nin ya da DBP’nin Kürtlerin önemli bir kısmını temsil ettiği gerçeğini değiştirmiyor. Bununla beraber, Başbakan bu açıklamasıyla kanaatimce Kürt meselesinin ve çözüm sürecinin geleceğini belirleyecek siyaseten oldukça önemli olan bir noktanın altını çiziyor: AK Partiyi destekleyen Kürt sağının gücü ve önemi.
AK Parti’nin Kürtler içindeki temsil gücü biri yukarıdan, diğeri aşağıdan olmak üzere iki şekilde okunabilir: (1) AK Parti’nin mobilize ettiği Kürtler, (2) Kürt bölgesinde siyasi alanda anaakım Kürt Hareketi’ne alternatif olarak gücünü derinleştirmek ve yaymak isteyen muhafazakâr, İslamcı ve sermayedar Kürtlerin düşünceler, çıkarlar ve kurumlar düzeyinde “etkin” ve “zengin” bir kaynak olarak mobilize ettiği AK Parti ya da merkezi hükümet. Bu iki okuma biçimi siyaseten çok farklı anlam ve analiz çerçeveleri sunsa da Kürt meselesine dair aynı şeyi söylüyor: Çözüm sürecinin bir tarafı ve belirleyeni AK Parti’yi destekleyen Kürt sağı.
Yukarıdan bir okuma yaptığımızda, çözüm süresi sadece politik Kürt bölgesini kapsasa bile, bu bölgede AK Parti şimdi olduğu gibi Kürtlerin en az yarısının onayını alarak toplumsal rızaya dayalı hegemonik bir güç olarak kalmayı başardığı ölçüde, diyalog/müzakere sürecinde anaakım Kürt Hareketi’nden gelen baskılara direnç gösterecektir. Kürt sağı AK Parti için bir direnç kaynağı olduğu sürece, anaakım Kürt Hareketi’nin çözüm sürecinde taleplerini hükümete kabul ettirmesi oldukça zor olacaktır.
AK Parti'nin Kürtleri/Kürt Sağının AK Partisi
Ancak, AK Parti ile Kürt sağı arasındaki ilişkiyi yukarıdan değil de aşağıdan bir okumayla anlamaya çalıştığımızda, Kürt sağının AK Parti’nin mobilize ettiği bir nesneden ibaret olmadığını görürüz. Hatta bu görüntünün yanıltıcı olduğunu söylemek gerekir. Yerel/bölgesel ölçekte farklı Kürt grupları arasında süregelen güç ve iktidar mücadelesinde merkezi hükümet düşünceler, çıkarlar ve kurumlar düzeyinde kimi gruplar için bir kısıt, kimileri için ise bir kaynak işlevi görür. Zira, devlet toplumun dışında, üstünde bir yapı değil, aksine toplumun içinde ve onun bir parçası olan mikrodan makroya, yerelden merkeze çoklu ölçeklerde ve boyutlarda var olan ve yeniden üretilen ilişkisel bir inşadır. Bu anlamda, Kürt sağının Kürt bölgesindeki siyasi alanını on yıllardır domine eden seküler, sol/sosyalist mirasa sahip, geleneksel muhafazakar toplumsal değerlere meydan okuyan “kadın özgürlüğü ve toplumsal cinsiyet eşitliği” siyasetine dikkate değer ölçüde önem veren anaakım Kürt Hareketi karşısında alternatif bir toplumsal güç haline gelmeye çalıştığı ve merkezi hükümeti de oldukça uygun bir kaynak olarak değerlendirdiği söylenebilir.
Çözüm İçin Kürt Mutabakatı
Bu noktada şunu iddia edebiliriz: Anadilde eğitim, kamu hizmetlerinin Kürtçe sunumu, bölgesel ölçekte resmi dil olma gibi kolektif kültürel haklar; on yıllar süren sosyoekonomik politikalar sonucu yaşanan yıkımı ve bunun yarattığı eşitsizliği giderek bir sosyoekonomik gelişim ve Kürtlerin idari, siyasi, iktisadi, sosyal ve kültürel meselelerini yönetmelerine olanak tanıyacak bir özyönetim sisteminin inşası konularında Kürt sağı içerisinde bir toplumsal rıza oluşmadığı sürece Kürt meselesinin çözüm sürecinde mesafe almak zor olacaktır. Ana-akım Kürt Hareketinin mobilize ettiği Kürtlerin bu talepleri Kürt sağı tarafından da temsil edilmediği sürece Ankara çözüme direnç göstermeye devam edecektir.
Not etmek gerekir, Kürt sağı içerisinde böylesi bir eğilim çoktan başlamış durumda. AK Parti’nin Kürt sağının partisi olarak kalıp kalamayacağı bu eğilime nasıl cevap vereceğine bağlı. Ama kesin olan bir şey var, Kürt sağı merkezin mobilize ettiği bir siyaset nesnesinden ibaret değil ve tek mobilizasyon kaynağı da AK Parti ve merkezi hükümet değil.