Onur Yürüyüşü ve Sert Erkekler
Tanıl Bora

Sırp yönetmen Srdjan Dragojevic, bu filmi yapmaya 2001’de, Belgrad’da yapılmaya çalışılan ilk Gay Onur Yürüyüşü’ne yapılan saldırıları televizyonda izlediğinde karar vermiş. Milliyetçi grupların, devletin ve kilisenin manevî desteğiyle gerçekleştirdikleri bu saldırı öyle vahşi ki, ikinci yürüyüş için 2009’a kadar teşebbüste bulunulmuyor, 2009’da tertipleneceği duyurulmuşken iptal ediliyor, ancak 2010’da yapılabiliyor.

İşte, Dragojevic’in 2011 yılında yaptığı film, 2010’da Belgrad’da LBGTİ Onur Yürüyüşü’nün hazırlık “çalışmalarını” anlatıyor. “Çalışmaların” esası şu: Yürüyüşü ne pahasına olursa olsun düzenlemeye azmeden gay aktivist, polisten de hasmane bir tavırla karşılaşınca, profesyonel “koruma” sağlayan bir gruba başvuruyor. Fanatik milliyetçi, Çetnik/Sırp faşisti adamlar bunlar; hayran oldukları ve şişindikleri “erkekliklerine” delice titizlenen, manyakça homofobik tipler. “İbnelerden” canı gönülden nefret ediyorlar. Ama arada hatırını kıramayacakları biri var (grubun liderinin nişanlısı), sonunda razı oluyorlar, koruyacaklar onları. Esas adam, destek için tayfa toplamak üzere pembe bir arabaya atlayıp yola çıkıyor, Yugoslav İç Savaşı’nda karşılıklı çarpıştığı Ustaşa/Hırvat faşisti ve Müslüman-Boşnak milliyetçisi birer arkadaşını bulup ikna ediyor. Neticede LBGTİ’ler canlarını dişlerine takıp gerçekleştiriyorlar yürüyüşü, bizim “sert erkekler” de yakın zamana kadar aynı kafada oldukları linç güruhuna karşı onların yanında duruyorlar.

Zira nefret ve aşağılamayla başlayan ilişki, LBGTİ’leri tanımalarını sağlıyor. “Kafa tipler”, eğlenceli insanlar olduklarını görüyorlar. Dahası, kadın-erkek-homo-hetero sınırları aşınıyor. Kendi erkek erkeğe eğlenme muhabbetleriyle homoerotizmin epeyce birbirine benzediği görülüyor. Sert erkek romantizmiyle sürekli izleyip bayıldıkları Hollywood klasiği Ben Hur filminin, gaylerin de ikonu olduğunu fark ediyorlar mesela, şaşırıyor, pürneşe beraber seyrediyorlar. Homofobi çaktırmadan aşınıyor kısacası.

***

Filmin adı: Parada (Türkçede Geçit diye karşılıyorlar, aslında Geçit Resmi veya Geçit Töreni olmalı). Mahsus abartarak, klişelerin gözüne vurarak yapılmış popüler bir parodi. Yönetmen, “homofobik ortalama insana” ulaşmak için tercih etmiş bu tantanalı Balkan üslûbunu. Bir arkadaşı, ergen yaştaki oğlunun filmi seyredip eve geldiğinde sinir içinde olduğunu anlatmış. “Sıçtığımın filmi,” diyormuş oğlan, “artık ibnelerden nasıl nefret edeceğim!” Dragojevic, “işte filmi bu insanlar için yaptım” diyor. 

Bir yığın ödül alan filmin bir başarısı da, dağılmış Yugoslavya’yı bir araya getirmesi. Sırbistan-Hırvatistan-Makedonya-Slovenya ortak yapımı bir iş. 600 binin üzerinde seyirciyle, eski Yugoslavya ülkelerinin toplamında en fazla izlenen film oldu. “Sırp” kimliğine karşı husumet ateşinin hâlâ tüttüğü Bosna-Hersek ve Sırbistan’da en çok izlenen “Sırp filmi”.

Sırbistan Eğitim Bakanlığı Parada’nın okullarda gösterimini salık verdi. Filmi izledikten sonra öğrencilerin önyargılarını kırmak üzere tartışmalar düzenlemesi istenen öğretmenler, bunun için özel bir kursa tâbi tutuldu.

Parada’nın konu ettiği 2010’daki yürüyüş yoğun polis koruması altında vuku bulmuştu, Sırbistan’da Onur Yürüyüşü hâlâ güvende değil, hâlâ ağır baskılar, hâlâ dehşetli bir nefret ve önyargı hüküm sürüyor. Ama bu film de yapıldı ve büyük ilgi gördü, hayatta ve müfredatta bu adımlar da atıldı.

***

Türkiye’deki durumun benzerlik ve farklılıklarıyla sizi yormayayım, herkes mukayeselerini yapabilir.

***

LBGTİ hareketinin sloganını işitmişsinizdir: “Susma haykır, eşcinseller vardır.” Bu kadar yalın: Vardır. Postkolonyal teorinin yeni ve etkileyici düşünürü Achille Mbembe, Zenci’likle damgalanmış siyahlar için söylüyor ya: Zenci, siyahları görmemek, yok saymak, hiçlemek üzere üretilmiş bir kategori, bir addır. Onları yok sayarak insanlık kategorisinin dışına atmanın adıdır. Ama bu ideolojik ve politik “stratejinin” tıkandığı bir yer vardır: zencilerin-siyahların varlığı. Yaşar, eyler, direnirler – vardırlar. 

Yokmuş gibi olsunlar, görünmez olsunlar diye bunca didinmek, bunca tertibat, bunca hınç... Dragojevic’in arkadaşının ergen oğlu gibi; en çok korktukları, “ibnelere” olan nefretlerini yitirmek...