Buralar Hoştur
Sema Aslan

Diyarbakır Sur ilçesinde, 2012 yılında ilk yıkımın gerçekleştirildiği Alipaşa Mahallesi'nde yaşayan ve fırıncılık yapan Ahmet Bey, Siyasal ve Sosyal Araştırmalar Merkezi SAMER’in raporuna da geçmek üzere, “Burası hoştur,” demiş. Güneşli bir günde kapı önünde otururken öylece aklına gelivermiş gibi. (Bu, Ahmet Bey’in konuşmasına bir şiirsellik katma telaşı olmayabilir. Zamanında Dersim’de toprakları, köyleri, evleri memnu mıntıka ilan edilen insanların bir kısmı, resmi makamlara yazdıkları dilekçelerinin en altına ikamet bilgilerini eklerken, şiirsel olmayı biraz olsun bile düşünmeden şöyle demişlerdi: “Pülümür’de bir ağaç altında ikâmet eden 12 nüfuslu Ali Yaman...”, “halen ağaç altında barınan Cafer Devrani…”) 40 yıldır oturduğu ve yıkım kararı verilen mahallesinden söz ederken elleri kolları bağlayan ekonomik zorlukları / zorunlulukları ve her şeye rağmen yaşamlarını sürdürmelerini sağlayan dayanışma kültürünü anlattıktan sonra, duraksamadan, sanki konuşmanın doğal seyrindeki yerini sezerek “burası hoştur” demiş. Belki sözünü ettiği bu hoşluğa dair ayrıntı da vermiştir ancak rapora yansıyan, bundan çok fazlası değil: “Başka yerde yaşayabilir miyiz? Sanmıyorum… Bizi de gömsünler buraya”. Tıpkı “Buralar hep tarihi, güzel yerler”, “burasının bir kültürü var, bozulmasını istemeyiz” ya da “evimiz kara taşlı” sözleriyle Suriçi’nin tarihi dokusunu vurgulayan diğer mahalleliler gibi, ele avuca sığmaz güzelliği, hâlâ ölmemiş hoşluğu hatırlamış.

“Burası hoştur” aynı “memleketimiz güzeldir” gibi, basit bir cümle. Dışarıdan gelene görkemli değilse de tanıdık, alışıldık, bildik bir güzellikten söz eden; bir zamanlar onu hoş kılan ne vardı ise, onun bugün de var olduğunu söyleyen bir cümle. “Cennet neyse, eskiden buralar da oydu” cümlesinden farklı olarak şimdi, burada, gözümüzün önünde olup da görülmeyene, kıymeti bilinmeyene işaret ediyor. Yani unutulmuş olana değil, şimdide fark edilmeyene çağırıyor. Sur, en azından henüz bir hatıra değil. Yasaklı sokaklarına, yıkık evlerine ve verdiği göçe rağmen, bir hatıraya dönüşmemiş daha. (Öyle olsa da, söz gelimi Pülümür’deki ağacın hatırası bugün bile capcanlı.) Bu yüzden, “kentsel dönüşüm politikaları” sözü tüm büyüklenmesine rağmen “burası hoştur” sözüne kıyasla, cılız kalıyor. Çünkü eğer kentsel dönüşüm, Gültan Kışanak’ın ta cezaevinden yetişip söylediği gibi “kentin sosyal ve kültürel dokusunu değiştirmeye (…), binlerce yıllık tarihi silip yeniden yazmaya (…), kente yeni bir kimlik giydirmeye” niyetliyse, devlet kendi söylemini sonsuza armağan edebilmek için şimdi ve burada olanı ortadan kaldırmak zorunda. Oysa buralar hâlâ hoş. Çünkü insanın dünyadaki köşesi; dünya üzerinde kendine bulabildiği ve bilebildiği yer mutlaka hoştur. Bu nedenle, yasaklı ilan edilmesi de zorla boşalttırılması da o yerin unutturulmasına pek imkân vermez gibi görünüyor.

Yine Dersim’den bir örnekle -Dersim, hoşluğun unutulamayacağının ilk örneklerinden çünkü. 1948 yılında bir köy heyeti tarafından yazılmış telgraf, “buraya” dönmenin çocuksu sevinci ilan etmiş: “Senelerdir hasretini çektiğimiz öz topraklarımıza sahip olacağımızdan bu neşeli günümüzde…”