Arkadaşlarımızı “Alacağız”
Sema Aslan

Arkadaşlarımızı alacağız; dirayet, ısrar ve inancı yansıtan bir tür direniş sözü olarak telaffuz ediliyor. Arkadaşlar, cümlede bir adrese yönlendirme olmadığı için belirsiz gibi görünse de büyük ihtimal üzerinde uzlaşılabilecek belli bir mekândan alınacaktır. Arkadaşlarımızı okuldan almayacağız; keyfi için ve kendi rızasıyla uzun bir tatile çıkmış olanları, gittikleri sayfiye kasabasından almayacağız. Arkadaşlarımızı “oradan” alacağız. Doğrudan doğruya “oradan” dendiği gibi, arkadaşların, belli bir cezaevinden –mesela “Silivri’den” ya da “zulmün elinden”– alınacağını söyleyenler de var. Bu anda “almak”, bir fiili müdahale jargonuna uygun düşüyor ve haliyle bunu söyleyenin kendiyle mutabakat anını, iddiada karar kıldığı anı dünya âleme ilan ediyor.

Fiili bir müdahale olarak “almak”, bir insanı –kapatılmış, alıkonulmuş bir insanı– almak kadar, gasp edilmiş hakkı da almaya niyet ediyor. “Arkadaşlarımızı alacağız”daki “almak”, kaynağını mutlak haklılık ve belki bir ölçü mutsuzluktan alan ve –dolayısıyla, doğallığında meşruluk kazanan– bir eyleme işaret ediyor. O zaman birini bir yerden “almak” hem mümkün hale geliyor hem de “alma”nın müdahale gücünden doğan bir tür reddediş vuku buluyor¬; hem içeridekiler hem dışarıdakiler için. Mekân, arkadaşlarını alma iddiasındaki kişilerin gözleri önünde açılıveriyor, apaçık hale geliyor. Ama, cümlenin kehanet tonuna rağmen hokus pokus bir açılma değil bu, kararlı bir anda bir kapının omuz verenlerin ortaklığında itilmesi gibi daha çok. İnsan hakları aktivistlerinden Ali Gharavi’nin serbest kaldıktan sonra kameralar karşısında biraz şaşkınlıkla söylediği “Nasıl yaptıysanız, bizi buradan çıkardınız” sözüne göndermeyle, bir hareket ve içeriden dışarıya, dışarıdan içeriye yansıyan bir çalışma süreci, yani (“Bütün arkadaşlarımızı, içerideki bütün gazetecileri dışarı çıkartana kadar çalışmaya devam edeceğiz”, İdil Eser, cezaevinden çıkarıldıktan hemen sonra). Fakat yine de “arkadaşlarımızı alacağız”ın büyülü bir gerçekliği andırdığını söylemekte zarar yok.

Semih Özakça ve Nuriye Gülmen yaptıkları çağrıyla cezaevinden nasıl alınabileceklerine dair söz söylerken, sözcüğün anlam dünyasına bir ilave yapıyorlardı: “Bizi hücrelerden sizin sahiplenmeniz alacak.” 20 Ekim’de görülen davanın ardından arkadaşları “Semih’i aldık, Nuriye’yi de alacağız” dediler. “Nuriye’yi faşizmin elinden alacağız” diyenler de oldu. Bu arada, bir diğer yaklaşım da, Özakça ve Gülmen’i “ölümün elinden almak” şeklinde belirdi. Eğitimcilerin tutukluluğunun son bulmasını “bir soluk alma” ihtiyacıyla anlatan, (mealen) “yasal hak” tartışmasına zaten hiç girmeyelim diyen Şükrü Erbaş, Özakça ve Gülmen’i “ölümün elinden almayı” Cumhurbaşkanına görev biçti. Erbaş, kendi sosyal medya hesabından yaptığı çağrıda “Sayın Cumhurbaşkanı, Nuriye ve Semih’i ölümün elinden almak yalnızca sizin elinizdedir ve sizi hiçbir şekilde küçük düşürmeyecektir” dedi ve fiili müdahale gücünü bildik rol paylaşımına uygun olarak pay etti. (link) Oysa bu rol paylaşımını reddetmek –en azından Foucault’nun aktardığına göre deneyimle sabitlenmiş güçlü bir seçenek. Buna göre, teatral ve belki biraz da naif, hoşnutsuzluğunu söyleyen birey ile harekete geçme gücünü elinde bulunduran iktidar arasındaki rol paylaşımı reddedilebilir: “Bireylerin iradesi hükümetlerin tekelinde tutmaya çalıştığı bir gerçekliğin içine dâhil edilmelidir, bu tekel her gün ve adım adım sökülüp alınmalıdır.”

Bağımsız milletvekili Aylin Nazlıaka kendi sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada Cumhuriyet gazetesinin hâlâ tutuklu olan mensuplarını kast ederek “diğer arkadaşlarımızı da bu hukuksuzluktan çekip alacağız!” diyordu. Arkadaşların sadece belli bir mekâna kapatılmamış, bir hukuksuzlukla da kuşatılmış olduğunu hatırlatan bir cümle. Dolayısıyla tutun ki “arkadaşlarımızı alacağız”lar, kendi kehanetini gerçekleştirdi, konu birdenbire kapanır mı? Arkadaşları kuşatan ve onların tutsaklığını başka bir boyuta taşıyan hukuksuzluğun da giderilmesi; arkadaşların yargılandıkları davalardan beraat etmeleri, itibarlarının iade edilmesi de bekleniyor. “Oradan” sureti haktan görünen bir yaklaşımla alınmak, bu nedenle sahici tınlamaz.