Bu haftasonu, CHP’nin genel kongresi toplanıyor. CHP, ana muhalefet partisi olarak, ona en mesafeli olan muhaliflerin, en müşkülpesent hoşnutsuzların bile, ağır istibdat rejimi altında, kendisinden bir şeyler ummak istediği bir parti.
CHP, yarım asırdır, devletlû-milliyetçi Güven Partisi uzviyeti ile, sosyal demokratikleşme yönelimi arasında gerilen bir parti (link). Aslında, bütün dünyadaki sosyal demokratik partiler gibi.
Zamanımızda, özellikle ‘yeni’ partilerde, özellikle yeni sağ partilerde, kongreler o kadar önem taşımıyor, daha ziyade gövde gösterisi işlevi görüyor. Dünyanın bütün sosyal demokratik partileri için ise, kongreleri, hâlâ büyük olaydır. Modern dünyanın en eski ve en süreğen partileri olarak, “örgüt”, çok önemlidir çünkü onlar için. Örgüt yerine “kurum” veya “yapı” da diyebilirdik. Sosyal demokratik partiler, Tarihsel bir zaaf olarak, örgütün temsil kabiliyeti azalan bir iç kamuoyuna dönüşmesinden mustariptirler. Bu, kongrelerinin ve onun zirvesini teşkil ettiği parti-içi politikanın, ‘esas’ politikayı ikame etmeye dönüşmesi tehlikesini beraberinde getirmiştir.
***
Büyük harfle Kongre’den söz edeceğim bu yazıda: Hindistan’daki Ulusal Kongre Partisi’nden. CHP’yi sadece Batı’nın sosyal demokrat partileriyle mukayese ederek değil, Batı-dışı dünyanın sosyal demokratik partileriyle de mukayese ederek daha iyi anlayacağımızı düşünüyorum. Yine CHP ve Hindistan Kongre Partisi gibi Sosyalist Enternasyonal üyesi olan Meksika Kurumsal Devrim Partisi’yle (Partido Revolucionario Institucional-PRI), yine anlamlı bir mukayese partneri olabilir mesela.
Bunlar, Batı-dışı fakat Batı’yla bilhassa içli dışlı bir tecrübe içinde, seküler ve kalkınmacı-‘Batı’ya yetişmeci’ bir ulus-devlet inşa kurumu işlevini görmüş partiler. Kurumsal Devrim Partisi yetmiş yıl, Kongre elli yıla yakın bilfiil tek parti iktidarıydılar (CHP, çeyrek asır kadar). Yaklaşık yirmi yıldır, ‘atılgan’ bir yeni sağ karşısında geriliyor, eski statükonun imkânsız ve donuk bir savunusuna, neoliberal politikalara uyum sağlamaya ve yeni bir alternatif oluşturmaya açılan yolların kavşağında şaşkınlar. Meksika’da PRI, 2000’de düştüğü iktidara 2012’de şaibeli bir seçimle geri dönerken ikinci yolu tutmuştu, öncelikle emekçileri, yoksulları isyan ettirdi, Temmuz’daki seçimlerde yenileceğine kesin gözüyle bakılıyor.
Biz, sanırım daha verimli bir mukayese imkânı sunabilecek olan Kongre’ye bakalım. Baştan iki uyarı. Birincisi, bilebildiklerim yüzeyseldir. İkincisi, mukayese etmek, teşbih sanatı değildir (link). CHP ve Kongre’nin ‘durumlarını’ mukayese içinde düşünerek, zamanımızın meselelerini, memleketin kendine mahsusluğuna kapanmadan, daha iyi anlama imkânına işaret etmeye çalışıyorum. En azından “Gandi Kemal” lâkabını ‘bulmaktan’ daha verimli olabilir.
***
Ulusal Kongre’nin kuruluşu bağımsızlık mücadelesinin en erken tarihine, ta 1885’e dayanıyor. 1947’de elde edilen bağımsızlığın kurucu ataları Gandi ve Nehru ailelerinin otoritesinden de güç alan Kongre, çok partili rejim içinde 1990’lara kadar rakipsiz iktidardı. 90’larda, görece içe kapalı ulusal kalkınma stratejisinin, neoliberal globalleşme koşullarında sürdürülemez hale gelmesi, Kongre’nin kolunu kanadını kırdı. Uzun sürmüş iktidarın kaçınılmaz olarak örmüş olduğu kayırmacılık ağları, yolsuzluk ilişkileri, değişen dünya karşısında tutamak arayan ve hızla güvencesizleşen kitlelerin bu ezelî iktidara olan tepkisini büyüttü. Kongre 1990’larda ilk defa % 30’un altına düştü. 2004-2014 arasında tekrar iktidara geldi fakat neoliberal politikaların beceriksiz bir uygulayıcısı olma çabası Kongre’yi iyice gözden düşürdü. 2014’te %20’nin altına düşerek (19.5) bir ağır seçim yenilgisi tattılar.
***
Kongre’nin büyük gerileyişinin sebeplerine, önce muhalifinden hareketle bakalım. Hindistan’ın yeni iktidarı (1951’de kurulmuş) BJP’dir (Bharatiya Janata Party –Hindistan Halk Partisi). Lideri, -2002’de Gucarat’taki Müslüman katliamındaki tahrikçi tutumuyla hatırlanan-, Narendra Modi, zamanımızın yeni popülizminin dünya çapındaki güçlü timsallerinden. Modi, şedit bir Hindu milliyetçisi. Yoksul ve imtiyazsız zümrelerden gelen biri olarak, Kongre Partisi’nin tahsilli, ‘liyakatli’ elitine karşı sıradan halkı temsil etme iddiasına abanıyor. Hindu milliyetçiliğini, sadece Müslüman karşıtı ve sair şoven yönelimleri kaşımak için değil, seçkinci ve tuzu kuru olarak damgaladığı bir orta sınıf elite karşı ‘sessiz çoğunluğun’ reaksiyonunu seferber etmek için coşturuyor. 2022’yi hedef alan bir “Yeni Hindistan” vizyonu var.
Kongre’nin Hinducu popülizm karşısında, çok dinli (gerçekten, çok dinli!) koca memlekette sekülarizmi güçlendirme kabiliyeti, zayıf görünüyor. Bunda, aslında baştan itibaren tutarlı bir seküler çizgi izleyememiş, Perry Anderson’un tabiriyle [1] hep “yumuşak bir Hinducu kimliğine” meyletmiş olmasının etkisi olsa gerek. (Yazar Arundhati Roy da, 2010’lardaki yazılarıyla, “barışçı-adaletli-eşitlikçi Gandi” mitini çok sarsaladı.) Hatta Keşmir başta olmak üzere, rakibi olan (gayrı Hindu) seküler sol veya liberal millici partileri bölmek için, radikal etno-dinsel hareketleri alttan alta desteklemiş olduğuna dikkat çekiliyor.
Hem, sekülarizm, sadece doğrudan doğruya sekülarizm ajitasyonuyla tahkim edilebilir mi? Yoksa mesele, tehdit ve güvensizliklerle dolu dünyada bir dayanak arayan madûnlara sahici bir ümit verebilmekte mi? Kongre’nin meselesi, bilhassa dokunulmazlar ve aşağı kastlardaki oy oranının düşmesi. Seçkincilik damgasını silecek bir ‘halka gitme’ politikası geliştirmekte zorlanıyorlar. Son yıllarda kırsal nüfusta artan hoşnutsuzluğu politize etmekte başarısız bulunuyorlar.. Gerçi 2015 sonrasında biraz kıra açılmışlar; fakat bu hamle de, iktidara karşı kapsamlı bir muhalefet ve seferberlik yaratmaktan çok, parti içi birliği sağlamaya ve muhalefet blokunun öncülüğünü güvencelemeye dönük olmakla eleştiriliyor.
***
Kongre’nin ana muhalefet konumunu tehlikede görmesine yol açan gelişme, 2012’de kurulan Aam Admi partisi. “Sıradan İnsanın Partisi” anlamına geliyor. Adı üstünde, bir politik yalınlık ve dürüstlük mesajıyla, yolsuzluğa karşı bir kampanyadan çıktı. Formel parti yapısına sıkışmadan, “hareket” karakterini korumak istiyor. Eşitlik, adalet, Hint anayasasının kurucu ilkelerine bağlılık temelinde, sol popülist denebilecek bir çizgisi var. Henüz ana muhalefet yerine geçecek kudreti yoksa da, 2015’te Delhi eyalet seçimlerini kazanarak, bir sinyal verdi. Kongre üzerindeki etkisi, BJP’den bile acil bir tehdit algısı yaratmak mı olacak, yoksa onu ileri itmek mi?
***
Kongre’nin darlıkları, orta sınıf seçkinciliğinin ötesinde, kuruluşundan beri süregelen otokratik ve bürokratik yapısında kristalleşiyor. Gandi-Nehru ailelerinin yönetimdeki hakimiyeti ve aşırı merkeziyetçi parti yapısı, kallavi bir iç demokrasi ve dinamizm problemi yaratıyor. Yerel [2] politik liderliklerin temayüz etmesini engelleyen, taban inisiyatiflerini boğan bir yapı. Fazlaca içe dönük bir yapı.
***
Hindistan’da bir dahaki genel seçimler 2019’da. Geçen yıl yapılan iki büyük seçime bakarsak… Şubat’ta büyüklüğü ve temsilî gücüyle kilit eyalet sayılan Uttar Pradeş’te BJP büyük bir zafer kazandı. 403 sandalyenin 312’sini –müttefikleriyle beraber 325’ini– elde ettiler. Kongre Partisi, müttefiki Sosyalist Parti’yle birlikte 56 sandalyede kaldı. (2012’de, Kongre&Sosyalistler 224, BJP 47 idi!) Aralık’taysa, Modi’nin memleketi ve kalesi olan Gucarat’ın 182 üyeli meclisinde BJP 16 sandalye kaybederken, Kongre 16 sandalye kazanmayı başardı.
Gucarat seçimi, Kongre muhitlerini birazcık iyimserleştirdi. Buradaki göreli gelişmeyi, birincisi, lider Rahul Gandi’nin (yine bir Gandi!) soğuk, resmi tavrından biraz uzaklaşıp hitabetini geliştirmesine bağlıyorlar. İkincisi, başta sosyal medya ‘çevik kuvveti’ olmak üzere, ‘halka gitme’ yöntemlerini daha iyi kullanmalarına. Fakat taban dinamiği bakımından hâlâ tutuk, alternatif sunma bakımından hâlâ zayıf görülüyorlar.
***
Sadece yurda değil, cihana bakmalı... Hindistan’ın Kongre’si, Meksika’nın Kurumsal Devrim Partisi, Batı’nın sosyal demokrat partileri, CHP… hepsi, kıyıcı neoliberal yönetim yapıları karşısında, bu rejimlerin derinleştirdiği ağır güvencesizlik-güvensizlik kaygılarına seslenen, bunu yaparken genellikle etnik veya dinsel veya kültürel kimliklere tutunan ve güçlü iktidar vaat eden popülist sağ dalga karşısında, savunmadalar. Tekrarlarsak, bu dalgaya uyum sağlamak, sosyal refah devleti devrinin (veya genel olarak, 1960’lar 70’ler nizamının) ihyâsına bel bağlamak ve yeni bir gelecek perspektifine açılmak arasında, bînamazlar. Hem, bu âfet şartlarında önemi zinhar küçümsenmeyecek barınaklar, çatı altları sunuyor; hem de yapısal ve fikrî hantallıkları ve içe dönüklükleriyle, ümit yaratacak bir alternatifin önüne set çekiyorlar. Ne tutabiliyor, ne bırakıyor, ne bırakılabiliyorlar.
[1] Perry Anderson: Indian Ideology. New Left Books, 2012.
[2] Hindistan söz konusu olunca aslında ülkelerden söz ediyoruz.