Teferruat
Tanıl Bora

Mustafa Kemal’e atfedilen “Mevzu-u bahis olan vatansa, gerisi teferruattır” sözünü, 2008 başlarında dönemin Genelkurmay Başkanı Büyükanıt kullanmıştı. Ardından, İstanbul Üniversitesi rektörü Mesut Parlak ve İnönü Üniversitesi rektörü Hilmioğlu, bu sözü tekrarlamışlardı – üniversitede başörtüsü yasağını ‘temellendirmek’ üzere! O aralar, gazeteci Sevilay Yükselir, (Habertürk, 26 Şubat 2008), Atatürk Araştırmaları Merkezi Kurucu Başkanı profesör Utkan Kocatürk’ten, bu sözlerin “maalesef” Atatürk’e ait olmadığını öğrendiğini yazmıştı. Tesellisi, Prof. Kocatürk’ün şu hükmüydü: “Bu bir Atatürk vecizesi değildir ama Atatürk’çe bir sözdür.” Yani ‘mevzû’ vecize.

İzleyen yıllarda, bu söz ulusalcı ve kısmen de ülkücü-milliyetçi muhitlerde büyük bir şevkle benimsendi. 

Orada kalmadı, başka sahalara yayıldı. Öncelikle futbol sahasına. Yakın zamanlarda, Galatasaray’ın UltrAslan taraftar grubundan, Fatih Terim’den, Fenerbahçe başkanı Aziz Yıldırım’dan, kulüpleri söz konusu ise gerisinin teferruat olduğunu bildiren beyanlar duyduk.

Ekonomi Bakanı Zeybekçi de bir sene önce Ege Ekonomiyi Geliştirme Vakfı’nın bir toplantısında “Söz konusu Ege ise gerisi teferruattır” demiş.

***

15 Temmuz darbe girişiminden sonra, Cumhurbaşkanı Erdoğan bu kalkışmaya karşı sokağa çıkanlardan bahsederken, “mesele vatansa gerisi teferruattır” sözünü birkaç yerde sarf etti.

CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun, kendisini darbe girişimi sonrası iktidara haddinden fazla müzaheret göstermekle eleştirenlere cevabı da bu olmuştu: “Söz konusu vatansa gerisi teferruattır.”

Yakın zamanda bu söz, Afrin harekâtı vesilesiyle defaatle tekrarlanıyor. Zaten, bir ‘harp hali’ sözü değil mi bu? Beka alarmı veren söz… (link) (Gerçi, askerlik işi de müthiş bir teferruat titizliği icap ettirmez mi? İyi strateji, ‘tümdengelimci’ bir kesip atmayla değil, teferruattan süzülmüş bilgiyle kurulmuyor mu?) 

Şubat başında (tam da Türk Tabipleri Birliği yöneticileri gözaltındayken) yapılan bir haberde, sınırda görev yapan hekimlerden birinin: “Burada söz konusu vatansa gerisi teferruattır” dediği aktarılıyordu. Can değeri peşinde, her bir uzvun iç düzenindeki mikroskobik teferruata, ufak bir sinir seğirmesinin bize söyleyebileceklerini anlamaya ömürler yatıran bir meslekten söz ediyoruz.

***

Teferruat kelimesinin yaygın kabul gören kullanımı, “önemsiz, değersiz”e yakındır. 

Yeni Türkçesi: ayrıntı. Türk Dil Kurumu (TDK) sözlüğü, cümlede içinde kullanımını şöyle örneklemiş: “Mustafa Kemal teferruat ile uğraşmayı sevmezdi (F. R. Atay)”. Ayrıntı, TDK’da şöyle açıklanıyor: Bir bütünün önemce ikinci derece olan ögeleri. Teferruat, tafsilat. Ayrıntı kelimesiyle ilgili, Nişanyan Sözlüğü’nün uyarısını aktarmalıyım: “Gezinti, kuruntu, sıkıntı vb. sözcüklerinden yanlış analoji yoluyla türetilmiş” olduğuna dikkat çekiyor bu uyarı: “bu sözcükler +In- ekiyle inşa edilmiş dönüşlü fiilden türer (gezin-ti). Oysa ayrınmak fiili anlamsızdır.” Görülen o ki, teferruatın yeni-Türkçeleştirilmesine pek özenilmemiş – “teferruattır” gözüyle bakılmış!

Ötüken Osmanlı Türkçesi Sözlüğü, teferruat kelimesinin anlamlarını şöyle açıyor: 1. Dal budak sarmalar, dallanmalar. 2. Bir bütünü oluşturan ve ikincil oldukları düşünülen ögeler. 3. Eklenti. Başka bir sözlük: Bir şeyin bütün incelikleri.

Batı dillerinde teferruat/ayrıntının karşılığı detay, biliyorsunuz. Fransızca détail’dan geliyor; parça, kesit anlamında. Almanca detay’a (Detail) ilâveten ‘öz-Almanca’ Einzelheit kullanılır; tekil, münferit, müşahhas olan, anlamına geliyor. Teferruata daha hürmetkâr bir karşılık.

***

İslâmî dilde, teferruatın birinci anlamında gördüğümüz “dal, budak” anlam kökünden gelen furûat, aynı işlevi görüyor: ikinci derecede önemli olan, içtihada bırakılmış hususlar anlamındadır. Teferruat, bunun daha ‘seküler’ karşılığı. Yine de, “teferruatı hakikat olarak yaşama aldanışına düşmeme” uyarılarına rastlanabilir. 

İslâmî söylemde de, ‘aslolanı’ vurgulamak üzere çok şeyi “teferruat” ilan etme eğilimi çok güçlü. Bol keseden “furûattandır, teferruattır” ahkâmı, geniş bir ‘boş verin!’ hükmü olarak işliyor. İlâhiyatçı Mustafa Öztürk’ün “Mevzu bahis olan din ve itikatsa, ahlâk teferruat mıdır?” sorusunu sorması; ‘zaten’ dinî kimliğe ‘sahipseniz’, ahlâkı adeta elde bir sayarak teferruat addeden anlayışı sorgulaması, boşuna değil. (link)

***

2008’de bir grup kadın, başörtüsü yasağına itirazın yanına başka bir dizi özgürlük talebini de katarak, o aralar ünlenen bu sözü tersine çeviren bir kampanya yürütmüştü: “Söz konusu olan özgürlükse, hiçbir şey teferruat değildir.” 

Sevilay Çelenk, Haziran’da bir yazısında en yalın soruyu sormuştu: “Her şeyin ve herkesin gerekirse ‘teferruat’ sayılabildiği bir yer yine de vatan mıdır?” (link)

***

Evet, bu güçlü, yaygın, müesses teferruat nefretinde bir sorun yok mu? Yoksa teferruat korkusu mu demeli? Her şeyi teferruat ilan ve tayin etmekteki tutku, teferruatı adeta sevinçle küçümsemek; düşünmekten müstağni yaşama ruhsatına hak kazandırıyor gibidir. Teferruat reddiyesi, düşünmeye, etraflıca düşünmeye, ötesini düşünmeye, başkasını düşünmeye karşı reddiye olarak işliyor. 

***

Şeytan ayrıntıda gizlidir. Meşhur söz. 19.-20. yüzyıl dönümünde yaşayan sanat tarihçisi Aby Warburg’a atfedilir. Daha önce, romancı Gustave Flaubert bunu “aziz tanrı, ayrıntıda gizlidir” diye söylemiş. Belâ da ayrıntıda gizlidir; itikadınız her ne olursa olsun, ilâhî, yüce, kıymetli olan da…

Muhafazakâr söylemde de bir kadim söz olarak aktarılır: Kemâlat (olgunluk, mükemmellik) teferruattadır. Veya: Kemâlat teferruattan doğar veya kemâlat teferruatta saklıdır.

***

Hayat, teferruat değil mi? “Çıplak hayat”tan fazlası olan hayat… İnsanları emek ederek var ettikleri, yaşamaya değer olan hayat, teferruatta. Dünyayla ve öteki insanlarla meşgul olmak, onlarla sahici bir ilişki kurmak, teferruata dalmadan, teferruata ehemmiyet vermeden, teferruat üretmeden olur mu? Gülten Akın’ın Ayrıntılar İlâhisi [1] nasıl başlıyor: “Ben neyi kimden aldım, nerden aldım/ her şeyi bir yerden aldım…”



[1] Sonra İşte Yaşlandım kitabında yer alır. Uzak Bir Kıyıda içinde, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 2018 (5. baskı), s. 61.