Hamaset
Tanıl Bora

Ses montajıyla sanat (ve politika) yapan müthiş 2/5BZ ekibi, 1994’te “Opua Dışın – Düzenin Yedi Ceddine” çalışmasında, müesses nizamın hamasetine ne güzel bir kontra atak geliştirmişti.[1]   

Hamaset, memleketimizde hep vardı ama epeydir kendi rekorlarını alt üst ediyor. 

“Kurşunu sen atarsan hedefi Allah vurur”, “Biz ismin, şanın, şöhretin değil kimsesiz mezarların talibiyiz” gibisinden hey hey de vay vay replikleriyle ‘millî’ TV dizileri… Mehter makamından çalan nutuklar… İktidar siyaseti, bitmez bilmez bir Heeeeyt! narasına kesmiş vaziyette.

***

İçişleri Bakanı'nın Silvan’da AKP ilçe başkanı tarafından yanlışlıkla nasıl anons edildiğini hatırlarsınız: “Kargaşanın, kaosun, terörün mimarı Sayın Bakanımız Süleyman Soylu Bey!” (24 Mart 2017). Hamaset afâkı sarınca, böyle kazalar kaçınılmaz olur. 

Hamaset, “gerisi teferruattır…” afâkîliğidir çünkü. Hamaset, yüreği kanatlandırıp şuuru boşaltarak hedefe kitlemek ister. Kitlenen, boşalan şuur, sürçer de tabii.

***
Arapça ḥamāsa’dan geliyor kelime. Ötüken Osmanlıca Türkçesi Sözlüğü fıtrî, özcü bir tanım yapıyor: “Yaratılıştan kahramanlık, yiğitlik, özden gelen cesaret”. Nişanyan Sözlüğü: coşma, şeci olma, aşırı cesaret gösterme, fanatizm diye açıklıyor. Birkaç on yıldır, kelimenin kullanımı, olumlu ya da nötr ilk tanımdan uzaklaşıp bu ikinci tanıma bükülmüş durumda: Bir aşırılık, fanatizm; diklenerek bir mevzuyu velveleye getirme…

Batı dillerinde heroism diye karşılanıyor: kahramanlık/kahramancılık. Oradaki anlamı, ‘hâlâ’ epeyce nötr.

***

Kemalist tek parti döneminin etkili millî-hümanist kültür dergisi Yücel’in Ağustos 1940 tarihli 66. sayısında ‘bile’ bir “Türk hamaset şiiri” özel dosyası yer alır. Hamaset veya kahramanlık edebiyatının dünyanın her yerinde eskilere uzanan bir geleneği var. Cesaret aşılamaya yaramış, daha somut olarak savaşmaya hazırlamaya. Eski Arap topluluklarındaki “hamâse şiiri” geleneği de bunun örneği. “İntikam, kabile asabiyeti, yiğitlik” motiflerini taşıdığı; sonra, “bâtıl” sayılan yanlarından arındırılarak “cihad ve hak uğruna yiğitlik” istikametinde İslâmîleştirildiği söylenir.

Medenîleşme sürecinde, Ötüken Sözlüğü'nün tarif ettiği türden geleneksel fıtrî kahramanlığın, bir değerle bağdaştırılarak damıtıldığını görürüz. Hamaset, dinî, millî, siyasî bir ‘öz’le birleştirilerek, hatta ona özgülenerek yücelir; hem de, bizatihî bir değer olmaktan ve başına buyrukluktan çıkarak, bir ahlâkî denetime girer. 

***

Faşizmin, -nasyonal sosyalizmden ziyade faşizmin- özünü, heroizmle, hamasetle tanımlayan birçok araştırmacı var. Bilhassa Fütürist-Dadaist ilham kaynaklarının belirlediği bir damar. Siyasî program falan değil, hayata karşı heroik tavır belirleyicidir bu yoruma göre faşizmde; kendini bir ülküye kaptırma performansının narsistik cezbesi, âleme meydan okumak, canından geçmiş kahraman edâsı…  

***
Kahramanlığı/hamaseti kaybetmek, Batı sağının, yakın zamanlarda da canlanan gözde bir şikâyet temasıdır. Kahramanlığın manasızlaşmasını, ‘gereksiz risk almak’ sayılmasını, aşırı refahın, değer ve anlam yitiminin, dekadans belâsının bir alâmeti sayarlar. Hatta ‘aşırılarına’ gittikçe, cihatçı intihar bombacılarına bir tür hasetle bakanlarına rastlayabilirsiniz. Bir “Batı bitmiş” imgesi… 

***
Kültür eleştirmeni Helmut Lethen’in, Nazi rejimiyle kâh işbirliği yapıp kâh bir miktar tahammül görerek vaziyeti idare etmiş dört ‘yıldız’ şahsiyeti ele aldığı kitabında, hamaset üzerine bir yarı kurgusal sohbet sahnesi var. Söz konusu şahsiyetlerden yıldız cerrah Sauerbruch, ağır gerilim ve tehlike altında insanın acıya karşı apati geliştirebildiğini anlatıyor. Apati, yani ilgisizlik, duygusuzluk, kayıtsızlık. Bilvesile, Ernst Jünger’in acıya dayanmayı romantize eden hamaset edebiyatından söz açılıyor. Bunları dinleyen orkestra yönetmeni ve besteci Fürtwängler, şu neticeyi çıkarıyor: “Apati yetiyorsa, hamasete ne hacet?”[2] (Peşinden “iş makineli tüfeklere havale ediliyorsa,” diye ekleyecek “hamasete ne hacet?” sorusuna; keza, bu durumda Himmler’in erkeklik gösterilerine ne hacet olduğunu da soracak.) 

Bir apati ‘ikamesi’ olarak, hamaset… Sadece acıya karşı değil, duyarlılığı çelebilecek her şeye karşı apati donanımı olarak, hamaset…

***

Türkiye’de hamasetin, esasen resmî-devletû ve milliyetçi-muhafazakâr çeşitlerinin tazyiki altındayız. Bizzat muhafazakâr, İslâmcı, ‘hatta’ milliyetçi cenahta bundan yakınıp duranlar da yok değildir, ama enerjiden yüksek teknolojiye, her alanda hamaset sürüp gidiyor. Şu aralar “yerli ve millî”, her somut konunun üzerine atılan hamaset örtüsüdür.

Hamasetin ana kaynağı resmî-devletû ve milliyetçi-muhafazakârdır ama bunun bir politik kültür formatı olduğunu da unutmamalı. Derin köklerini “tarihçilere bırakalım”. Solda da hamasetin varlığını, pekâlâ iş gördüğünü, pekâlâ sevildiğini inkâr etmeyelim.[3] Direnmek için yakıt olması ile, kendi apatisini üretmesinin ağırlıklarını, teraziye koyabiliyor muyuz?

***
André Comte-Sponville [4]  cesareti “korkunun üstesinden gelme kapasitesi” diye tanımlıyor. “Korkuyu daha güçlü ve daha cömert bir istençle aşma kapasitesi”. O, “sert adamların değil… yumuşakların ve kahramanların yiğitliği”ne güveniyor. Spinoza’dan ilhamla, “iyilik yapmaya ve sevinç içinde kalmaya çaba sarf etmek”le tanımlıyor cesareti. İnsanî kahramanlık ve medenî cesaret…  

Bu, aslında bir duyarsızlaşmanın, bir kayıtsızlaşmanın narası olan hamasetten başka bir şey…


[1] Misal: Polis müdürünün tehditkâr anonslarına Kara Murat narasıyla mukabele: https://soundcloud.com/2-5bz/2-5bz-insan-ekti-ini-bi-er, Tansu Çiller’in hisli ve epik havalarına eski film replikleriyle mukabeleler: https://www.youtube.com/watch?v=fnM5qSwo45w.

[2] Helmut Lethen: Staatsräte. Rowohlt Verlag, Berlin 2018, s. 185.

[3] Doğan Gürpınar, esas olarak iktidarın hamaset söylemi etrafında dönen kitabında, -pek şefkatli olmayan bir dille-, soldaki hamaseti de ele almıştı: Yerli Milli - Türk Düşününde Hamasi Söylemler, Liberte Plus Yayınları, 2017.

[4] Büyük Erdemler Risalesi, çev. Işık Ergüden, İletişim Yayınları, İstanbul 2012, “Yiğitlik (cesaret)” bölümü, s. 69-88.