Bu Badireden Sükûnetle, Demokratik Yollarla Kurtulmak…
Ahmet İnsel

24 Haziran akşamı AKP ve MHP ittifakının mecliste çoğunluğu kaybetmesi, seçimden dört gün önce, yüksek bir ihtimal gibi gözüküyor. Bu ihtimali gerçek kılacak iki olgu, HDP’nin barajı geçmesi ve AKP-MHP ittifakının toplam oy oranının yüzde 48’in altında kalması olacak. HDP’nin yüzde onun iki veya daha fazla puanla üstünde oy alması, bazı seçmenlere yönelik olası baskılar ve seçim yolsuzlukları aracılığıyla bu partinin barajın altında bırakılmasını neredeyse imkânsız kılacak. Diğer taraftan, CHP, İYİ Parti, Saadet Partisi’nin kendi parti kimlikleriyle, Demokrat Parti’nin İYİ Parti listesine dahil olarak oluşturdukları Millet İttifakı’nın toplam oyunun yüzde 40’a ulaşması gerekiyor. Millet İttifakı’nın yüzde 40’ın altında kalması, HDP’nin de oy oranının yüzde 10-11 olması durumunda, Cumhur İttifakı partileri 300 milletvekilliği kazanabilir, hatta birkaç milletvekili ile çoğunluğu elde edebilirler. Bu nedenle meclisteki durumu 24 Haziran akşamı HDP’nin aldığı oylar kadar, SP’nin ve İYİ Parti’nin Cumhur İttifakı partilerinden devşirecekleri seçmen miktarı belirleyecek. Bir de kararsız AKP seçmeninin sandığa gidip gitmemesi.

Cumhurbaşkanı seçiminde de Tayyip Erdoğan’ın birinci turda seçilmeme ihtimali şimdilik mümkün gözüküyor. İki turlu seçimde güçlü adayın birinci turda seçilmemesi, karşısına farklı seçmen gruplarını mobilize edecek birçok aday çıkmasıyla mümkündür. Şimdi olduğu gibi. Tayyip Erdoğan’ın birinci turdan yüzde 45 ve altında bir oyla çıkması, ikinci turda seçilme şansını zayıflatacak. Kendi kanadının tek adayı olarak yarışa girdiği için, ikinci turda harekete geçireceği başka bir seçmen grubu hemen hiç olmayacak. İkinci gelme ihtimali yüksek olan Muharrem İnce’nin ise, Millet İttifakı ve HDP seçmenlerinden büyük bir fire vermeden ikinci turda destek alması beklenir. İki turlu cumhurbaşkanlığı seçimi ve genel seçimlerde ittifak yapma imkânı çok farklı siyasal kulvarlarda yer alan muhalefet partilerinin büyük bir dayanışma içine girmesine yol açtı. Erdoğan cephesini ters köşeye yatıran gelişmelerin başında bu geliyor. 

24 Haziran’da Erdoğan’ın seçilmesi ve Cumhur İttifakı’nın meclis çoğunluğunu elde etmesi olasılığı da, daha zayıf olmakla birlikte elbette var. Tam bir otokrasi rejiminin resmen kurulması anlamına gelecek böyle bir gelişme karşısında, son bir buçuk ayda can havliyle beklenmedik bir dinamizm gösteren muhalefet partilerinin direnme ve dayanma gücü, dayanışma kapasitesi seçim sonrası gidişatı büyük ölçüde belirleyecek. Eğer AKP iktidarının ve Erdoğan sultasının, ne olursa olsun artık inişe geçtiği tespiti doğruysa, o zaman muhalefetin çok daha örgütlü ve kalıcı biçimde bir demokrasi cephesi oluşturması ve ortak adaylarla yerel seçime hemen hazırlanması gerekecek. Unutmamak gerekir ki, yerel seçimlerde belediye başkanları tek turlu, birinci gelen seçilir yöntemiyle seçiliyorlar. Bu durumda, bir ittifak deneyimini başlatmış olan muhalefetin, hiç olmazsa yerel seçimlerde başarılı olabilmesi için, her yerde tek aday etrafında birleşmekten başka bir yol denememesi beklenir.

24 Haziran’da Cumhur İttifakı’nın meclis çoğunluğunu kaybetmesi ve cumhurbaşkanı seçiminin ikinci tura kalması durumunda, ilginç biçimde istikrar vaadinin Erdoğan’ın rakibinin eline geçecek olması yeni bir gelişme olacak. Böyle bir durum karşısında Erdoğan seçmeninin nasıl davranacağını şimdiden kestirmek zor. Liderlerinin iktidarı kaybetmesi ihtimali karşısında daha fazla harekete geçip, ona oy verecekleri gibi, tam tersine, onu artık kaybetmiş bir siyasal figür olarak değerlendirip, bir kısım seçmenin sandığa gitmemesi veya Erdoğan’ın rakibine oy vermesi mümkün. Bu iki ihtimalin de şimdilik eşit ağırlıkta olduğu, daha önce örneğini bilmediğimiz bir durumla karşı karşıya olacağız.

Parlamento çoğunluğunu kaybetmiş bir Tayyip Erdoğan’ın, cumhurbaşkanlığı seçimi ikinci tura kalırsa, seçimleri tekrar etme vaadiyle seçim kampanyası yapması pek mümkün değil. Bunu ikinci tur öncesinde dile getirmesi, istikrarsızlığın temel kaynağının kendisi olduğunu resmen ilan etmesi anlamına gelecektir. Cumhurbaşkanı’nın meclisi feshetmesi ve bu durumda kendi seçimini de tekrarlatması zorunluluğu, ayrıca yürürlükteki anayasa kuralına göre, kendisinin de bir seçim hakkını iptal etmesine yol açacaktır. Bu da ikinci kez seçilmesi mümkün olmayacak bir başkan adayı durumuna kendi eliyle düşmek demektir. 

Tayyip Erdoğan’ın, eğer parlamento çoğunluğu olmadan seçilirse, cumhurbaşkanlığı ve meclis seçimlerini hemen iptal edip, yeniden seçimlere gitme kararı alması, zannedildiği kadar kolay olmayacaktır. Her durumda hükümeti kuracak olan seçilmiş cumhurbaşkanının, meclisin engellemelerini bahane ederek, yönetim başarısızlıklarını meclisteki muhalefet çoğunluğunu oluşturan partilerin sırtına yüklemeye çalışacak olsa da, mecliste oylanacak demokrasiye ve hukuk devletine dönüş kararlarına karşı çıkma kapasitesi de sınırlı olacaktır. En azından güçler ayrılığına kısmen geri dönüldüğü, ehveni şer bir durum ortaya çıkacak ve siyasal mücadele yeniden canlanacak ve toplumsal mücadele alanları genişleyecektir.

Sonuçta 24 Haziran’da milletvekili genel seçiminde kullanılacak oyların, anayasa değişikliği ile getirilen yeni düzen nedeniyle beklenenden çok daha büyük bir önemi var. Önümüzdeki milletvekili seçimleri sonucunda mecliste Millet İttifakı ve HDP’nin demokrasiye, hukuk devletine, iyileştirilmiş parlamenter rejime dönüş için oluşturacağı esnek ittifak etnik, dinî ve kültürel kimlik kutuplaşmalarını aşarak, en azından belli bir dönem yeni bir siyasal diyalog ve işbirliğinin yaşamasını sağlayabilir, yeni bir siyasal rekabet tarzını yerleştirebilir. Seçim kampanyasında bunun somut bazı adımları atıldı. Bunun Tayyip Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığı seçimini kaybetmesiyle taçlanması, elbette bu dönüşün daha hızlı, daha az sancılı ve daha etkili biçimde gerçekleşmesini sağlayacaktır.

Bugün Türkiye’de seçmen topluluğu büyük bir sınavın eşiğindedir. Dünyada otoriter rejimlerin yükselişinden ve yerleşmesinden bahsedilirken, somut olarak birçok yerde bu gözlemlenirken, Türkiye’de seçimler yoluyla, demokratik yöntemlerle otoriter gidişata dur denilmesi, otokrasi emellerine son verilmesi son derece anlamlı olacaktır. Türkiye’de seçmen çoğunluğu, aralarındaki etnik, dinî ve kültürel kimlik farklarını ikinci plâna alarak, bir ortak yurttaşlık bilinci içinde, çeşitli provokasyon denemelerine karşı sakin bir kararlılıkla otoriter iktidara son verebilir veya en azından bu otokratlık hevesine karşı meclisin bir karşı güç odağı haline gelmesini sağlarsa, demokrasi, özgürlük ve kardeşlik beklentilerinin zannedildiği gibi zamanının geçmediğini de göstermiş olacaklardır. Bundan daha önemli olan, Türkiye toplumu büyük bir badireden kendi imkânlarıyla, kendi direnişiyle, kendi mobilizasyonuyla, hiçbir şekilde şiddet içermeyen demokratik yöntemlerle çıkmış olmanın özgüveniyle bundan sonra hareket edecektir. 

AKP ve/veya Erdoğan’ın iktidarı kaybetmelerinin ardından elbette çok büyük sorunları çözmek gerekecektir. Ama bu badireyi bu şekilde atlatmış bir toplumsal enerji, diğer sorunların da üstesinden gelme gücünü kendinde bulabilir. Şimdi, her şeyden önce, HDP’nin barajı geçmesi, Millet İttifakı’nın milletvekilleriyle birlikte mecliste bir Demokrasi İttifakı çoğunluğuna sahip olması ve cumhurbaşkanı seçiminin ikinci tura kalması için oy verme ve nihai sonuçlar açıklanıncaya kadar hiçbir yere kıpırdamayıp verilen oylara sahip çıkma zamanıdır. 18 Nisan’da baskın erken seçim ilan edildiğinde, hemen hiç kimsenin beklemediği bir durum var bugün. Bunun istisnai öneminin, ülkemizde demokrasi ve hukuk devletinin egemen olmasını samimiyetle isteyen, talep eden herkesin bilincinde olması beklenir.