Nietzsche’nin “kendi başına olgu yoktur” değerlendirmesi günümüzde hızla yayılan uydurma haber salgınının felsefi arka planını mı oluşturuyor? Alman filozof bu iddiasının hemen ardından, olgunun bir kişi tarafından seçilen ve toplanan olayların yorumlanması olduğunu belirtirken, olgunun tek başına anlamlı olmadığına vurgu yapmak istemişti. Olgunun düzenlenip, anlaşılabilir kılınmasıyla bilginin oluştuğunu, bunun da bir yorum olduğunu vurguluyordu. Buna karşılık günümüzde gerçek-sonrası pratikler olarak nitelenen yalan haber, sahte video veya fotoğraf üretimi ile Nietzsche’nin insanlar arası konularda mutlak bilginin olmayacağı fikrini desteklemek için dile getirdiği “kendi başına olgu yoktur” iddiası arasında bir ilişki kurmak epey zorlama olacaktır.
Gerçek sonrası dönemin özelliği yalanın ve sahtenin medya alanında ve siyasette giderek yaygınlaşması değildir. Sahte haber, yalan belge günümüze özgü olgular değiller. Nazizmin propaganda sorumlusu Goebbels’in yalan ne kadar büyük olursa o kadar inandırıcı olur tespiti genelleşmiş bir yalan rejiminin yansımasıdır. Günümüzde ise totaliter rejimlere özgü bir genelleşmiş yalan rejimi değil, doğru ve yanlış kategorilerinin arasındaki farkın giderek kalkması veya bu farkın önemsiz olması damgasını vuruyor. Fransız siyaset felsefecisi Myriam Renault d’Allonnes bunu olguların kanaate dönüşmesi olarak tanımlıyor (Faiblesse du vrai, Seuil Paris, 2018). Olgunun doğru veya yanlış olması değil, bunların kişilerin kanaatine göre değerlendirilmesinin baskın olmaya başlaması, günümüzde Türkiye’de televizyonlardaki tartışma programlarının ezici çoğunluğunun baskın özelliği değil midir? Tartışmanın değil, kanaat beyan etmenin ve bunu olgulardan neredeyse tamamen bağımsız biçimde yapmanın hâkim olduğu bu medya alanının uzantısında sosyal medya yer alıyor. Herkesin kanaatini kesin bilgi biçiminde ifade ettiği, dolayısıyla tartışmanın, fikir teatisinin, bilgi alışverişinin mümkün olmadığı bu ortamlar aynı zamanda ortak yaşam kurmanın imkânlarını da ortadan kaldırıyorlar. Doğru ve yanlış kategorilerinin değil, inandıklarım ve inanmadıklarım kategorilerinin hâkim olduğu bu gerçek sonrası iletişim döneminde, komplo üzerine inşa edilmiş anlatıların giderek daha fazla öne çıkması, etkili olması şaşırtıcı değil.
Gerçek sonrası olarak tanımlanan dönemin en önemli özelliği doğru ve yanlış, gerçek ve kurgu gibi kategorilerin aralarındaki farkın silikleşmesi, giderek ortadan kalkmasıdır. Bunu gayet iyi gören bazı siyasal iletişim profesyonelleri, son yıllarda farklı ülkelerde bu tespitten hareket eden yöntemlerle seçimleri müşterilerine kazandırmaya çalışıyorlar. Bunun en son örneği Brezilya’da birinci turu ekim başında yapılan başkanlık seçimleri sırasında gözlemlendi. Aşırı sağın önde gelen adayı eski subay Bolsonaro, birinci tura bir haftadan biraz fazla bir zaman kala, kamuoyu yoklamalarında baş döndürücü biçimde aniden yükselmeye başladı. Nitekim birinci turu oyların %46’sını alarak bitirdi. Birinci turda seçilmesine ramak kaldı. İkinci tur 28 Ekim’de yapılacak.
Brezilya’nın önde gelen gazetelerinden Folha de Sao Paolo 17 Ekim’de, bu son derece hızlı yükselmenin yegâne olmasa da, önemli bir nedenini ortaya çıkardı. 2015’te yapılan seçim yasası değişikliğine göre yasak olmasına rağmen, Bolsonaro’yı destekleyen yüz elli civarında şirketin üç milyon dolardan fazla ödeme yapıp, seçimden on gün önce binlerce robotun Whatsapp üzerinden yolladığı mesajları finanse ettiklerini belgeleyen bir röportaj yayımladı. Bu şirketler arasında Brezilya ordusuna çalışanlar özellikle dikkat çekiyor.
Brezilya’da yüz yirmi milyon civarında Whatsapp kullanıcısı olduğu tahmin ediliyor. Yollanan milyonlarca mesajın hemen hepsi Bolsonaro’nun en yakın rakibi, Emekçiler Partisi [PT, Partido dos Trabahaldores] adayı Haddad hakkında her türlü tezviratı yaymış. Seçmenin önemli bir kesiminde var olan “Nunca Mais PT” [“Bir daha asla PT”] tepkisini kanalize eden, bunu katlayan bu tezviratta yok, yok. Örneğin “eğer PT ve Haddad kazanırsa okulların hali ne olacak” başlığıyla dağıtılan videoda altı-yedi yaşlarındaki çocukların okulda cinsel ilişkide bulunmaları tasvir ediliyor. Ya da Lula’nın başkanlığı sırasında eğitim bakanı olan Haddad’ın okullarda “gay çantası” dağıttırdığı bilgisi paylaşılıyor. Haddad’ın ailesi ile ilgili her türlü cinsel fanteziyi içeren bilgiler de bu mesajların tuzu biberi elbette. Sao Paolo belediye başkanı iken Haddad’ın kiliseleri kapattırdığı ve sattırdığı “bilgileri” de öyle. Bunların yanında Haddad seçilirse Brezilya’nın hemen Küba veya Venezuela olacağı iddiası neredeyse masum kalıyor.
Bu mesaj bombardımanının hedefi evanjelik kiliselerin müdavimi büyük yoksul kesimlerde korku ile karışık bir nefret yaratmak. Bu açıdan girişimin amacını elde ettiği söylenebilir.
Folha de Sao Paolo’nun bu büyük organize tezviratı ortaya çıkarmasından sonra, Trump’ın bu konuda sağ kolu olmuş Steve Bannon’un Bolsanoro’nun oğluyla bir yıl önce buluştuğu, Cambridge Analytica’nın Brezilya’da dört yüz bin civarında sahte hesap açtığı ortaya çıktı. Bunun üzerine Haddad ve seçimde üçüncü gelen aday Gomes, Bolsonaro’nun seçim yasasını açık biçimde ihlal ettiği gerekçesiyle, birinci turdan elenmesi talebiyle Brezilya Yüksek Seçim Divanı’na başvurdular. Yüksek Mahkeme 19 Ekim’de bu başvuruyu inceleme kararı aldı.
Yüksek Mahkeme’nin bu konuda nasıl bir yöntem izleyeceğini açıklaması bekleniyor. Bolsonaro’nun ikinci tura kalmasını iptal edip, onun yerine ikinci turda ikinci ve üçüncü gelen adayların yarışması kararı alması pek ihtimal dâhilinde değil. Ancak Whatsapp’ın alelacele onbinlerce sahte hesabı kapatmasının ardından, hesabı kapatıldığı için Bolsonaro’nun oğlunun da feryat etmesi anlamlıydı. Bolsonaro cephesinin buna tepkisi, Lula’nın hapisten, Küba ve Venezuela’nın desteğiyle, Yüksek Mahkeme ile işbirliği içinde Bolsonaro’nun seçimi kazanmasını engelleme ve Brezilya’ya komünizmi getirme planını yürürlüğe koyduğunu iddia eden mesajlarla sosyal medyayı bombardımana tutmak oldu. Bolsonaro’nun seçilmemesi durumunda silahları kuşanıp “komünizme karşı” sokağa çıkma çağrıları da bunu tamamlıyor.
Brezilya’da 28 Ekim’de Bolsonaro’nun bütün bunlara rağmen seçilmesi ihtimali yüksek. Lula ve Emekçiler Partisi’ne sadık kalmaya devam Kuzeydoğu bölgesi hariç, yoksul halk kesimlerinin önemli bir bölümü “PT bir daha asla” sloganını besleyen bu kampanyanın etkisi altındalar. Bunda Emekçiler Partisi’nin iktidarda yaptığı hatalar kadar yapmadıklarının da payı kuşkusuz var. Ama daha önemlisi galiba gerçek ötesi rejiminin yarattığı tahayyül dünyası daralmasının, hatta çöküşünün oynadığı rolde yatıyor. Gerçekle kurgu arasındaki farkın belirsizleştiği, doğru ile yanlış kategorilerinin önemsiz olduğu ortamda demokrasinin kendini üretmesi de giderek zorlaşıyor. Gerçeğin gücünü yitirmesi iyi, doğru ve arzulanır olan bir geleceğe ilişkin tahayyül dünyasını köreltiyor.