Türkçe’de iki farklı kelimeyle karşılansa da Amerika Birleşik Devletleri ifadesindeki “Devlet” (State) ile “Eyalet” esasen eşanlamlı. Ve her ne kadar dışarıdan bakışla ABD —özellikle de onun hışmına uğrayanlara— monolitik bir yapı gibi görünse de eyaletler kimi hususlarda neredeyse ayrı birer devletmişçesine özerk ve farklı. Bu yüzden federal idare ile eyaletler arasındaki hassas denge ABD’yi anlamak açısından önemli.
Amerika Birleşik Devletleri, adı üzerinde, bir eyaletler birlikteliği (union). Nitekim ABD Başkanı’nın her sene yaptığı ulusa sesleniş konuşmasının adı “State of the Union”.[1] Birleşiklige, birlikteliğe yapılan bu vurgunun kökenleri ABD’nin Büyük Britanya’ya karşı bağımsızlık mücadelesi verdiği 18. yüzyıla uzanıyor. İngiliz hakimiyetine başkaldıran Kuzey Doğu’daki 13 sömürge (colony) 1789’de ortak bir Anayasa kaleme alarak ABD’nin temelini atıyorlar. Bağımsızlık sonrası Kuzey Batı’ya doğru —sonradan Kentucky, Ohio gibi eyaletleri oluşturacak bölgeleri içeren— genişleme 1803 tarihinde Thomas Jefferson liderliğinde Fransa’yla yapılan “Louisiana Purchase”[2] ile birlikte ABD’nin Batı istikametinde yaklaşık iki kat büyümesiyle devam ediyor. Savaşlar, antlaşmalar, satın alımlarla genişleyen topraklara en son Alaska ve Hawaii’nin eklenmesiyle birlikte eyaletlerin sayısı 50’ye ulaşıp ABD bugünkü sınırlarına kavuşuyor.
Birliktelik en büyük sınavını 1861-1865 yılları arasındaki İç Savaş sırasında veriyor. Lincoln’in Başkan seçilmesinin hemen ardından, köleliğin kaldırılmasına karşı olan 11 Güney eyaleti (Confederacy), o dönemde ABD’yi oluşturan diğer 23 eyaletten ayrıldıklarını ilan ediyorlar. Lincoln’in başını çektiği ve kendilerini “The Union” diye adlandıran eyaletler, ayrılıkçılara (secessionists) karşı mücadeleyi takriben 750,000 kişinin ölümü pahasına kazanıyor. Üzerinden 150 küsur yıl geçmiş olsa da bu iç savaşın izleri tamamen silinmiş değil.[3]
Yakın dönemde de kimi ayrılıkçı hareketler cereyan etmiş olsa da bunlar genel itibariyle cılız, sembolik kalkışmalardan öteye gidemediler. Bunların arasında bir nebze daha ciddiyet kesbedeni California. Nüfus ve ekonomi bakımından ABD’nin açık ara en büyük eyaleti olan California o denli büyük bir bölge ki birçok ulus-devlet yanında cüce kalır. Yüzölçümü olarak Japonya’dan büyük, 39.5 milyon nüfuslu ve evsahipliği yaptığı birçok dünya devi bilişim şirketi sayesinde 2.7 trilyon dolara ulaşmış ekonomisiyle 2018’de dünya beşincisi olan bu eyalette yaşayanların hatırı sayılır bir kısmının ABD’nin geri kalanından kopmak istemesi belki de çok şaşılası bir durum değil. Kalkınmadaki eşitsizlikler sonucu, Kuzey İtalya örneğinde olduğu gibi, müreffeh bölge ahalisi diğer bölgeleri kendi sırtında bir kambur olarak görüp onlardan kurtulmaya çalışabiliyor. İlaveten siyasi kutuplaşma da ayrılıkçılığı körüklüyor. Keza Trump’ın Başkan seçilmesinden kısa bir süre sonra, 2017 Mart’ında yapılan bir kamuoyu yoklamasına göre California’lıların %32’si “Union”dan ayrılmaktan yanaydı. CALEXIT olarak bilinen bu inisiyatifin başarılı olması oldukça zor görünüyor ama kazara ayrılıkçılar muradına erecek olursa ortaya BREXIT’den bile daha büyük bir karmaşanın çıkacağı kesin.
Ayrılıkçı hareketlerin önündeki başlıca engellerden birisi eyaletlerin federasyondan ayrılmadan da yeterince özerk olmaları. Bu özerkliğe birkaç örnek verelim:
• İdam cezası günümüzde federal mahkemelerde ve 30 eyalette yürürlükte olmakla birlikte diğer 20’sinde değil. 1972 yılında birkaç idam davasını bir arada değerlendiren Yüksek Mahkeme jürinin hem suçluluğa hem de cezaya bir arada karar vermesini Anayasa’ya aykırı bularak halihazır verilmiş cezaları da ömür boyu hapse çevirdi. Akabinde Florida’nın başını çektiği birçok eyalet jürinin takdir hakkını sınırlayan yasal düzenlemelere gitti ve Yüksek Mahkeme 1976’da görüştüğü bir davada idam kararını onayarak bu infaz biçimine tekrar geçerlilik kazandırmış oldu. Takip eden senelerde, idam cezasının verilip sonradan DNA testi sayesinde hükümlünün masumiyetinin ispatlandığı vakaların görünürlük kazanmasıyla, bazı eyaletler bu tersinemez cezalandırma yönteminden vazgeçti.
• ABD’de federal hükümet bir taban asgari ücret belirliyor ama eyaletler, bu tabanın altına inmemek kaydıyla, kendi asgari ücretlerini belirlemekte özgürler.[4] Günümüzde 29 eyalette asgari ücret, saatlik ve brüt 7.25$ olan federal asgari ücretten yüksek. Örneğin, Florida’da rakam 8.25$, New York’ta 11.10$, Massachusetts’de 12$. Asgari ücretin serbest piyasanın arz-talep dengesini bozarak işsizliği arttıracağını iddia eden egemen iktisadi görüşe inat ve “15$ Hareketi”nin de[5] verdiği ivmeyle, Washington eyaleti 2020 itibariyle 13.50$, California 2022 itibariyle 15$’i hedefliyor.[6] Özetle, aynı ülke içerisinde yer alan ve üstelik birbiriyle komşu olan eyaletler farklı asgari ücretler uygulayabiliyorlar.
• Bu Sözlük’ün bir başka maddesinde ele alındığı üzere “sığınak” (sanctuary)[7] eyalet ya da şehirlerdeki yerel yetkililer, kayıtdışı göçmenler hususunda federal yetkililerle işbirliği yapmayı reddediyor. Kendi önceliklerinin yerel güvenlik olduğu prensibinden hareketle ICE[8] gibi federal kurumlara yardım etmekten imtina eden emniyet birimleri, örneğin, bir trafik ihlali için çevirdikleri bir sürücüye vatandaşlık statüsünü sormuyor ve hatta tutukladıkları bir göçmenin ICE tarafından sorgulanmasına engel olabiliyor. Not düşelim ki bu tür yöntemlerle kayıtdışı göçmenlere “sığınak” teşkil eden eyaletlerin (California, Colorado, Illinois, Massachusetts, New Mexico, Oregon ve Vermont) çoğu Demokrat seçmenin çoğunlukta olduğu “mavi”[9] eyaletler.
• Federal hükümetin uyguladığı vergiye ilaveten eyaletler kendi gelir vergilerini toplayabiliyorlar. Vergi oranlarında —yukarıda değinilen asgari ücretlerdekine benzer— bir makas var. Mesela, yedi eyalette (örneğin Wyoming, Texas) hiçbir bireysel gelir vergisi yok iken diğerleri arasında en yüksek gelir diliminin tâbi olduğu vergi oranı Arizona’da 6.9%, Oregon’da %9.9, California’da %13.3’e kadar çıkabiliyor. Bazı eyaletlerde de (örneğin Alaska, Florida) gelir düzeyinden bağımsız, sabit bir bireysel vergi oranı var. Kurumsal vergi oranları da benzer bir çeşitlilik arz ediyor.
• Yakın bir zaman öncesine kadar kanun nezdinde eroin, kokain gibi uyuşturucularla aynı muameleyi gören marihuana (cannabis), özellikle tıbbi faydalarının (örneğin ağrı kesici, travma sonrası stres bozukluğu tedavisi) yaygın kabul görmeye başlamasıyla birlikte birçok eyalet tarafından yasadışı madde olmaktan çıkarıldı. Kimi eyaletler (örneğin Kaliforniya) marihuananın tedavi maksatlı kullanımına izin verirken bazı eyaletler bu bitkinin satışını tamamen yasallaştırdı (örneğin Washington, Colorado). Federal hükümet tarafından bulundurulması, tüketilmesi ve ticareti hâlâ suç sayılsa da gidişata bakılırsa —vergi gelirlerinin de cazibesiyle— marihuana kullanımını serbestleştirenler kervanına önümüzdeki yıllarda daha birçok eyalet katılacak ve muhtemelen federal yasalar da sonunda bu değişikliğe ayak uyduracak.
Kürtaj hakkından bireysel silah kullanımına, eyaletlerin özerkliğine dair örnekler çoğaltılabilir. Özetle, ABD’de iktisadi, siyasi, hukuki birçok alanda federal idareden bağımsız ve hatta onunla sürtüşen tasarruflarda bulunabiliyor eyaletler. Ve fakat belirtmek gerekir ki ABD, eyaletlerin özerkliğine rağmen değil, onun sayesinde birlikteliğini muhafaza ediyor. Tüm eksikliklerine rağmen, yerel düzeyde söz sahibi olmak vatandaşların ülkeye aidiyet duygusunu güçlendiriyor. Türkiye’de adı yerel ama esasen gayet genel seçimler için son düzlüğe girdiğimiz, iktidarın iyice tek elde toplandığı şu günlerde adem-i merkeziyetçiligin faydalarını bu yazı vesilesiyle naçizane anımsatmış olalım.
[1] “State” hem “hal”, “durum” manasına hem de “devlet”, “eyalet” manasına geldiğinden “State of the Union” bir çift-anlamlılık barındırıyor. Her ne kadar Başkan’ın konuşması bağlamında kelimenin ilk manası geçerli olsa da kelimenin “eyalet” manası “State of the Union” ifadesine neredeyse nüktedan bir ikinci anlam kazandırıyor: “Birlikteligin Eyaleti”.
[2] Fransa’dan zamanın parasıyla 15$ milyona (günümüz rakamlarıyla yaklaşık 600$ milyara) satın alınan (purchase) bu bölge Türkiye’nin yaklaşık 3 katı büyüklükte olup günümüz ABD’sindeki 15 eyaleti kapsıyor. “Louisiana Purchase” diye anılmasının sebebi ilk başta antlaşmanın kapsamının sadece New Orleans limanı ve ardbölgesinden ibaret olması.
[3] Bkz. www.birikimdergisi.com/haftalik/8493/abd-ye-ozgu-kavramlar-sozlugu-alt-right#.XDPKGWhKg2w
[4] Benzer şekilde şehirler de içinde bulundukları eyaletten farklı bir asgari ücret belirleyebiliyor – eyaletinkinden yüksek olmak kaydıyla.
[5] “$15 Movement” McDonalds gibi ayaküstü (fast food) yemek zincirlerinde çalışan işçilerin geçinmek icin en az 15$’lik saatlik ücret talebiyle başlayıp diğer sektörlere de (örn. Amazon) yayıldı. Daha fazla bilgi için bkz. https://fightfor15.org/
[6] Bkz. www.ncsl.org/research/labor-and-employment/state-minimum-wage-chart.aspx
[7] Bkz. www.birikimdergisi.com/haftalik/8537/abd-ye-ozgu-kavramlar-sozlugu-sanctuary-city#.XDPKUWhKg2w
[8] “Immigration and Customs Enforcement”ın (Göçmenlik ve Gümrük Kolluk Kuvveti) kısaltması.
[9] ABD’de Cumhuriyetçi Parti kırmızı renkle, Demokratik Parti de maviyle özdeşleşmiş durumda. Renklerin menşei ABD bayrağı olmakla birlikte partiler arası paylaşımın kökenleri muğlak.