Avrupa Komisyonu Parlamenterler Meclisi Türkiye’deki demokrasi dışı uygulamalar ve siyasetçilere yönelik baskılarla ilgili hazırladığı rapora [1] AKP, MHP, İYİ Parti ve CHP ret oyu verdi.
CHP’nin ret oyu vermesine şaşıranlar, kızanlar ve kırılanlar oldu. Başta HDP olmak üzere, bazı kesimler sert eleştiriler dile getirdi. CHP içerisinde konuyla ilgili bir tartışma olmuşsa bile kamuoyuna yansımadı. Fakat bir açıklama yapma ihtiyacı hâsıl olmuş olmalı, çünkü neden ret oyu verdiklerine ilişkin bir de yazılı açıklama yaptılar. [2]
Türkiye’deki adaletsizliklere dikkat çekmek için başlayan Adalet Yürüyüşü’nün üzerinden pek bir zaman geçmemesine rağmen CHP’nin ret oyu vermesine duyulan tepkinin izah edilebilir yanları var. Eğer CHP içerisinde Türkiye’nin demokrasiden uzaklaştığını düşünen, siyasetle uğraşan kişilerin çeşitli baskılarla karşılaştığını öne süren birileri varsa, Parti içerisinde bunu tartışmaya açmalarını beklemek gerekir. Oysa kimsenin gündeminde bu mesele olmadığına ve CHP içerisinde bu konuyla ilgili fikir birliğine varıldığına göre başka şeyleri konuşmak gerek.CHP’ye akıl vermek, CHP üzerine konuşmak, onu eleştirmek kolay, risksiz ve maliyetsiz olduğu için birçok eleştiriye hedef oluyor. Bunun bir nevi siyaset sporu olarak yapıldığı bile söylenebilir. Bu, CHP’nin eleştirilmemesi gerektiğini ima eden bir tespit olarak değil, kolaycılığa kaçmamak ve eleştirinin hedefinin sapmaması için bir hatırlatma. Yoksa dile pelesenk edilen “Türkiye’nin muhalefet sorunu” bir vaka olarak ortada zaten.
Türkiye’de adına muhalefet denilen ve bambaşka siyasal anlayışlara sahip geniş bir kesim var. CHP bunun önemli bir kısmını oluşturuyor. Söylediklerinin, yaptıklarının bir önemi varsa, bunun nedeni ana muhalefet boşluğunu doldurmuş olmasından kaynaklanıyor. Bu ana muhalefet boşluğunu nasıl doldurduğu ise Türkiye’deki iktidar yapısı, yeni siyasal rejim, kurumların yeniden düzenlenişi gibi birçok faktörle ilintili. Yine de bu boşluğu doldurma pratiğinin dayandığı bazı dinamiklerden söz etmek mümkün.
Bunlardan ilki CHP’nin siyasal varlığının ne anlama geldiği hususunda olabilir. CHP’nin varlığı Türkiye’deki siyasal alanda ve ilişkilerde ne anlama geliyor? Bir muhalefet imtiyazına sahip olmak ve bunu sürdürmekten keyif almak dışında CHP’nin seslendiği bir taban var. Bu tabanın nitelikleri hakkında güçlü bir kanaat de var. Bu taban kendi varlığının garantörü olarak CHP’yi görüyor ve onu desteklemeyi tercih ediyor. Türdeş bir seçmen kitlesinden bahsetmemekle birlikte CHP tarafından temsil edilen yaşam tarzının siyaset olarak algılanması, bu yaşam tarzı devam ettiği sürece CHP’nin de varlığını sürdüreceği anlamına geliyor. Haliyle bu yaşam tarzının siyaset boşluğunu dolduran bir muhalefet var.
Bir diğeri Türkiye’deki kimlik siyasetinin iki kutuplu bir siyasal alanı dayatasıyla birlikte ortaya çıkan amorf durumla ilgili. AKP’den yorulmuş, AKP-MHP ittifakından umutsuz, bunların dışında bir yol arayan seçmelerin dönüp baktıkları ilk yer CHP olsa gerek. CHP bu daralan siyasal alanın nimetlerinden birinin de kendisi olduğunun farkında. Bu nedenle “tıpış tıpış” seçeneğini kolaylıkla öne sürebiliyor. Seçilmeye layık olduğu için değil, diğerlerinin seçilmeyeceğini bildiği için kendini göstermek CHP’ye özgü değil ama o da seçmenlerinin çaresizliğine duyduğu büyük inançla, bunu kullanmaya devam ediyor. Burada da CHP tarafından doldurulan bir muhalefet boşluğu var. “Bana oy vermeyip kime vereceksin” ya da “bana oy vermezsen onlara vermiş olursun” çaresizliğe sıkıştırılan seçmenleri manipüle etmek, en azından onları siyasetin içerisinde tutmak ana muhalefetin doldurduğu bir diğer boşluk.
Meziyetlerinden bir diğeri ise CHP’nin hizip partisi olarak adlandırılması ve bunun kimi zaman şahane kafa karışıklıklarına neden olması. CHP içerisindeki kanatlar bir siyasal görüş içerisindeki farklı hatlardan oluşmuyor. Bu nedenle parçalanacak olsa içerisinden aşırı sağ demenin bile hafif kalacağı ırkçı eğilimlerden sosyalist sola kadar birçok siyasal görüş ve kimlik çıkabilir. Bunun parti-içi demokrasi gibi görünmesi için epey uzaktan bir yerden bakmak gerekir. Aslında bu kadar farklı kanadın var olması CHP’nin bir parti olup olmadığını tartışmayı da zorunlu hale getiriyor, ancak Türkiye’deki siyasal alana bakıldığında gerçek anlamda bir partinin var olup olmadığını da tartışmak gerek. Yine de CHP’ye bakanların çoğu bakmak istediği yere göz gezdirip kulak kesiliyor ve görmek istediklerini görüp duymak istediklerini duyuyor. Bunun oya dönüşüp dönüşmediğini kestirmek zor. Bir parti olarak CHP’ye herhangi bir anlam katıyorsa bile bu CHP’nin taşımakta ve sunmakta pek başarılı olamadığı bir anlam. Ancak bu durum ona kulak kesilenlerin onun manevi şahsında bir muhalefet görebilmelerini sağlıyor.
AKP’li kanaat üreticilerinin sıklıkla dile getirdiği “Türkiye’nin iktidar sorunu yok, muhalefet sorunu var” önermesinin haklılık payı olup olmadığı seçmenlerin takdirine kalmış. Ancak CHP’nin uzun süredir yerleştiği ana muhalefet boşluğunu doldurma pratiklerinin bir siyaset olup olmadığını tartışmak gerek. Bu muhalefet boşluğunu doldurmaya ilişkin performansının bir sonuç üretmediğini anlamak zor değil. İktidar gibi ana muhalefet de Türkiye’deki sıkışmışlıktan nemalanmak konusunda epey cevval. Bu tür muhalefetin nedamet gerektirmeyen, hatta epey konforlu kabul edilebilecek yanları var. Örneğin hükümete muhalefet etmek için cümleler kurup onun söylem düzenine teslim olmak, hatta onunla aynı şeyleri söylerken bile ona parmak sallamak bu muhalefet vodvilinin başarılı örneklerinden sayılabilir.
Buna rağmen seçmeniyle, siyasetçileriyle, örgütüyle, Salı vaazları ve sinirli, öfkeli, tepkili cümleleriyle ortada bir ana muhalefet var.
Var da, o zaman bu boşluk ne?
[1] Rapor için bkz. http://assembly.coe.int/nw/xml/XRef/Xref-XML2HTML-EN.asp?fileid=25425&lang=en
[2] “CHP'den Avrupa Konseyi raporu açıklaması: Muhalefetin diğer bileşenleri yok sayıldı” https://www.gazeteduvar.com.tr/gundem/2019/01/25/chpden-avrupa-konseyi-raporu-aciklamasi-muhalefetin-diger-bilesenleri-yok-sayildi/