Penelope Fitzgerald’ın Mavi Çiçek’i (The Blue Flower) geçen yıl Püren Özgören tarafından Türkçeye çevrildi. Fitzgerald, 20. yüzyıl İngiliz edebiyatının parlak romancılarından biriydi ve Mavi Çiçek’le felsefî-roman kulvarına önemli bir katkı yapmıştı.
Alman Romantizmi’nin öncülerinden Novalis’in (tam adıyla Friedrich Leopold von Hardenberg) yirmi dokuz yıllık hayatının erken gençlik dönemini konu ediyor Mavi Çiçek. Novalis, 1801’de veremden öldüğünde Alman edebiyatı ve felsefesinde özgün fikirleri ve simgeleriyle yer etmişti. “Mavi çiçek” bu simgelerden biridir. Yazarının ölümüyle yarım kalan romanı Heinrich von Ofterdingen’de (1802) aşk ve bilgeliğin egemen olduğu bir şiir evreni kurmaya çalışan şair-filozof karakter, kurmak istediği düzenin simgesi olarak yakasında bir “mavi çiçek” taşımaktadır.
Mavi Çiçek’in hemen her sayfasında Novalis’in Romantizm’in doğuştan deha sanatçı-filozof kalıbına uygun bir yaşam sürdüğü sezdiriliyor. İlişkileri, huyları ve alışkanlıklarını ona doğuştan biçilmiş bir misyon ışığında ediniyor Novalis. Çocukluk aşkının adı Sophie von Kuhn. Bireysel özelliklerinden çok genel bir “felsefe” (philoSophie) fikrini temsil değeriyle anlatıda yer alıyor Sophie. Novalis’in arzusu ile arzunun nesnesi (Sophie) arasındaki uçurum açıldıkça hayalkırıklığı kaçınılmaz oluyor.
Sophie, “mavi çiçek”in neyi simgelediğiyle ilgilenmediği gibi bir bahçıvan olmadığı halde böyle şeylerle meşgul olduğu için Novalis’i paylıyor. Sophie’nin sığlığından çok Romantik tahayyülün çaresizliğine, çıkmazına bir gönderme bu. İmgelemin iyimserliği, aklın karamsarlığı… 12 yaşındaki Sophie’ye kaldıramayacağı bir Romantik yük yükleyerek ondan bir esin perisi olmasını bekliyor Novalis.
Ama Novalis büsbütün “akılsız” da sayılmaz. Aydınlanma (Aufklarung) ile karmaşık, eklektik bir ilişkisi var. Fitzgerald bunu iyi veriyor, çünkü birçok Romantik, Aydınlanma’yı tümüyle reddetmemişti; Aydınlanma’nın rasyonalizmi duyguların eleğinde kırınıma uğratılmıştı. Kant hemen hepsi için önemliydi.
Kant’la tanışmazdan önce Novalis ilkin Moravya ahlakıyla itişiyor. Babası onu hayal kurma hastalığından kurtulsun diye Moravya’lı papazların/biraderlerin çalıştırdığı bir yatılı okula veriyor. Moravya öğretisine göre beden-ruh ikiliğini kabul edip Tanrı’nın krallığında ona biçilen rolü oynamakla yükümlü. Ama beden ile ruhun muntazam ve ayrı tözlere sahip olduğu fikrini kabul etmiyor Novalis. Fichte’nin derslerine katıldıktan sonra “görünen” ile “görünmeyen” arasındaki ayrımı sorgulamaya başlıyor. Bunlar tabii o çağda Romantik sayılmanın önkoşulları: Duyular karşısında duyarlılık (sense-sensibility), rasyonalizm ve pragmatizm karşısında irrasyonallik ve aşkınsallık.
Ama Kant’ın bir taraftan Aydınlanma’ya öbür taraftan Romantizm’e bakan Janus felsefesi Novalis’e akılla akıl ötesi arasında bir sentez yapma olanağı veriyor. Dille ilgili görüşleri en çok Kant’tan izler taşıyor.
Saf Aklın Eleştirisi’nin “Ögelerin Aşkınsal Doktrini” başlıklı ilk bölümünde Kant, aşkınsal bir estetiğin temellerini atmak üzere yola koyulurken Verhaltnis terimine başvurur. Dışsal-içsel, öznel-nesnel tarzı geleneksel ikili karşıtlıkların yerine nesneler ve kategoriler arasındaki yatay ilişkilerin çoğulluğunu koyarken bu terimi (nispilik ve çoğulluk vurgusuyla) kullanır. Dil, bu çoğulluğun potasıdır ve özne ile dil, dışsal gerçeklik karşısında apriori bir varoluşa sahiptir. Dilin dışsal göndergeler karşısındaki önceliğini açıklarken Kant “mutlak” terimini örnek verir: “Mutlak” teriminin somut biçimde işaret ettiği bir dışsal gönderge/referans yoktur, ama böyle olduğu için (dışsal referansın yokluğundan dolayı) kavramı kullanmaktan vazgeçmeyiz.
Novalis de tıpkı Kant gibi dil ile dışsal gönderge arasında örtüşme arayan geleneksel görüşün yerine dili “kendi başına bir kategori” olarak kabul eder ve aşkınsal benliğin ancak böyle bir dil görüşüyle mümkün olabileceğini düşünür. Fitzgerald bunu romanın birçok yerinde başarıyla veriyor. Novalis (romandaki adıyla Fritz) bazen sırf keyif almak için konuştuğunu, dilin çok zaman iletişim amacını yerine getiremeyecek kadar anlamsız, ereksiz olduğunu söylüyor.
Daha somut/tarihsel ayrıntılar düzeyine inildiğinde, Romantiklerin tamamı için önemli olan Fransız İhtilali gibi popüler temalarla karşılaşıyoruz. Tarihsel olayların Novalis ve Romantiklerin hayatındaki önemi kimi zaman bir arkaplan rengi olarak kimi zaman kişileştirmeler yoluyla aktarılıyor. Novalis’in erkek kardeşi Bernhard, ihtilalle yaşıt, 1789 doğumlu ve daha altı yaşında özel mülkiyetin kaldırılmasını savunuyor – bu tabii ironik bir gönderme: Romantikler erken olgunlaşmış ve tam da bu yüzden çabuk hayalkırıklığına uğrayıp erken ihtiyarlamış bir kuşaktı. Bernhard’ın ölüm yılında Napoleon, Fransa’yı yeniden ele geçiriyor. Ve Bernhard’ın nehirde kaybolan kızıl başlığı kaybolan devrim umuduyla aynı renkte.
Mavi Çiçek’te Novalis’in Romantik kişiliğini vurgulamak üzere anlatıya yerleştirilmiş kontrastlardan bolca var. Sözgelimi nesnel aklın ampirik dünyasını simgeleyen Doktor Dietmahler, sevgilisinin tenini güle benzeten Novalis’e, Sophie’nin cildinin hastalıktan sararıp solduğunu anlatmaya çalışıyor. “Gerçeğe körlük” eleştirisi çeşitli yerlerde, çeşitli karakterlerin dilinden tekrar ediliyor ve karakterlerin bir kısmı sanki sırf bu tür kontrastları vurgulamak için anlatıya sokulmuşlar. Anlatıyı böyle (karakterler ve olaylar arasındaki genel farklılıkları vurgulamak amacıyla konmuş) kontrastlarla doldurmak çoğu zaman bir romancılık başarısı olmaktan çok bir kolaycılıktır. Ama farklı karakterler arasındaki genel kontrastları vermek ne kadar kolaysa, bir karakterin kendi içindeki kontrastları aktarmak, bir inandırıcılık sorununu göğüslemek gerekeceği için, o kadar zordur. Fitzgerald bu zorluğu göğüsleyip Novalis’in ortalama bir Romantik’ten beklenmeyecek iç çelişkilerini sergilemeye girişiyor.
Novalis, yalnız edebiyat ve sanatla, aşkınsal felsefeyle değil doğa bilimleri ve matematikle de ilgiliydi. Ölümünden sonra Thomas Carlyle onu dinî, matematiksel, sanatsal yetilerini eşit ölçüde mükemmelleştirmiş “Germanik Paskal” olarak anmıştır. Bir maden müfettişiydi Novalis ve doğa bilimlerini aşkınlık arayışının önünde engel olmaktan çok bir esin kaynağı olarak görüyordu. Bugün kimi edebiyatçılar (mesela A.S. Byatt) Prusya maden sektörüne bulaşmış Novalis gibi yazarların istatistik ve olasılık bilimine kesici bir uç ve ufuk kazandırarak Romantizm ve Natüralizm gibi zıt görünen akımlar arasında köprü vazifesi görmüş olabileceğini ileri sürmekteler. Novalis’den Zola’ya uzanan bu bağlantı biraz zorlama görünebilir ama edebiyat tarihi bu tür uzak etkileşimlerden doğmuş sentezlerle doludur.
Fitzgerald, Novalis’in doğa bilimlerine ilgisini sanatsal yaratıcılık açısından verimli bir iç kontrast/çelişki olarak sunmayı başarıyor. Bu da bence önemli bir romancılık becerisi.
Mavi Çiçek, oldukça karmaşık bir roman. Fitzgerald, böyle iç içe geçmiş anlatılarla dolu bir felsefî roman yazmakla birlikte insan deneyimini yaşantının sıcaklığı içinde sunmayı becerip sıkıcı bir didaktizmden uzak durabiliyor.