İtalyan Autonomia Operaia (Çalışmanın Özerkliği) hareketinin düşünürlerinden Antonio Negri, 14 yıllık siyasal bir sürgünden sonra kendi isteğiyle İtalya’ya döndü ve Roma’da Rebibbia cezaevine yeniden kapatıldı. Geri dönüşünün gerekçesini İtalya’nın şiddetle dolu en kanlı dönemine bir son vermek diye açıklayan Negri, yetmişli yılların “düşünce suçluları” arasında bulunuyor. Paris’te yıllarını Paris VIII, Saint-Denis Üniversitesi’nde felsefe dersleri vererek geçiren, bu arada ciddi ve üretken kurumsal katkılarla yüklü eserler kaleme alan Antonio Negri’nin, görüldüğü kadarıyla, İtalya’nın “devlet terörüyle yüklü” yakın geçmişiyle hesaplaşma girişimi de “verimli” geçeceğe benzer. Muhtemelen 4 yıl Rebibbia’da kapalı kalma riskini göze almayı gerektiren bu “hesaplaşma” (yetmişli yıllardaki mahkûmiyetinden geriye kalan 12 yıllık hapis cezasının “infazı”) herhalde Toni Negri gibi birisinin “çalışma üzerine çalışmalarını” pek engelleyemeyecektir. Bilindiği gibi, Kuzey İtalya’daki Padua Üniversitesi’nde ders verdiği yıllarda, Kızıl Tugaylar’ın “fikir babalığını” yapmakla suçlanan, Aldo Moro suikastının ardından İtalyan devleti tarafından gündeme getirilen “anti-terör” sertleşmesiyle, “gündeme getirilmeden” kurulan Gladio gibi örgütlerin ortamında, bir anda kendini o güçlü İtalyan savcıları ve hâkimleri tarafından 12 yıla mahkûm edilmiş bulacaktı. “Fikir babası”, demek ki “fikir suçlusu”. Antonio Negri, 1979 yılında, “anti-terör yasalarından” beslenen bu ani mahkûmiyet kararıyla, dört buçuk yıl Rebbibia cezaevinde yattı. Bu sırada Anomalia selvaggia: Spinoza suvversivo (Vahşi Kuralsızlık: Dönüştürücü Spinoza) başlıklı felsefi-politik incelemesini kaleme alma fırsatı bulan, bu arada, Paris’te bulunan düşünür ve psikanalist Félix Guattari ile birlikte Les nouveaux espaces de liberté (1984) (Yeni Özgürlük Alanları) başlıklı sol siyasal manifestoyu da yazan Toni Negri, 1983 yılında, Partito Radicale (Radikal Parti) tarafından milletvekilliğine aday gösterilerek dokunulmazlık kazanıp serbest bırakıldı. Parlamentodaki sağ partilerin dokunulmazlığının kaldırılması için verdikleri önerge üzerine, 14 yıl sürecek Fransa sürgün hayatını seçti.
Bu arada, Gladio destekli İtalyan “anti-terör” kampanyasının 1978-1983 kısa bilançosunu hatırlatmak gerekiyor: 60 bin kişi mahkemelerde yargılandı, 25 bin kişi çeşitli cezalara mahkûm oldu ve yaklaşık 500 kişi yurtdışına siyasî göçmen olarak çıkmak zorunda bırakıldı. Kızıl Tugaylar gibi “medyatik” bir vesileyi kullanarak İtalya devletince gündeme getirilen bu devlet şiddeti aslında 1980 başlarındaki “hava değişimi”nin altyapısında nelerin bulunduğunu dışa vurmaktaydı: Daha geniş ölçekli sosyalist ve komünist hareketleri boğarak, yeni-liberal cendereyi daha rahat yerleştirmek. Elbette “Autonomia Operaia” gibi “entellektüel çalışmayı”, “kol çalışması” ile birleştirmeyi hedefleyen ve işçi kesimleri kadar, öğrenci ve aydın kesimlerine de yönelmeyi başaran bir hareket ise en önce boğulması gerekenler arasındaydı.
Toni Negri, birçok arkadaşıyla birlikte sürgündeyken, “hukuk devleti” İtalya’da dört yasama dönemi geçti gitti ve yurtdışındaki “İtalyan teröristleri”nin affı konusunda verilen birkaç cılız önerge dışında, hiçbir af girişimi olmadı. Negri, bu tıkanıklık vesilesiyle, “Avrupa hukuk devleti”nin bulanık suyuna bir taş atmaktan geri kalmamıştı: “İtalya’da ’70’li yılların olağandışı yasama süreci yargıçların kudretini öylesine arttırdı ki, bugün bu güç İtalya’nın bütün siyasal sınıfı için bir sorun haline gelmiş bulunuyor. İtalya’nın Avrupa Para Birliği’ne katılmasıyla hukuk düzenlerinin de homojenleştirilmesi gerekecek ve biz Fransa’daki siyasal mültecilerin içinde bulunduğu paradoks çözülmüş olacak.”
Negri ilk hapishaneye düştüğünde Spinoza sovversiya kitabını yazdı. Rebibbia’daki ikinci hapisliğinde belki vakit bulup “L’Empirio” (Emperyum) kitabını tamamlayabilecek. Bu kitabında, başka konular yanında, dünyayı ele geçirmesinden sonra artık emperyalist politikalara tahammülü kalmayan emperyalizmin politikasını ele alıyor.
Toni Negri politikayı “sıfır düzeyinden” başlayarak öğrenmek durumunda kaldı. Bugün kendisini, karmaşık İtalyan tarihinin bir mağlubu olarak takdim ediyor - kendi kuşağına siyasal darboğazlardan çıkartmaya dönük yol gösterecek bir mağlubiyet. Negri’nin kavramları daha ’70’li yıllarda Autonomia Operaia döneminde, Komünist Partisi’nin bozum olmuş yöneticilerine, fabrika işçisinin emek gücünün “beyhude” hale geldiğini, postmodern toplumda emeğin zihin ve toplumsallığa bağlı bir etkinliğe dönüştüğünü anlatmaya kalktıklarında da bir rol oynamıştı. Toni Negri, “gayrımaddi çalışma”nın koşullarından bahsetmeksizin “etik tutum”la ilgili bir soruya cevap vermeyi pek sevmez. Üretim koşullarındaki -insanı toplumsal ilişkileri içerisinde bu kadar yalnızlaştıran- değişimlerin yasını tutmaz.
“Bugün her yurttaşın, modernlik zamanında olduğundan daha fazla gücü var. Emeğin iletişim ağları ve medyalar aracılığıyla genişlemesi, emeğin potansiyel gücünün entellektüellerde olduğunu gösteriyor. Bu nedenle artık mesele devletle özel kişi arasında değil, yeni kamusal mekânların yaratılmasında. Bireyi cemaate bağlayacak demokratik güçler o mekânlarda oluşacaktır. Yani özel olana ve devlete karşı, bireylik ve cemaati tutmak gerekiyor. Ancak beraberce üretken süreçlere katıldığımızda, cemaat gücümüzü geliştirebiliriz.”
Sahip olduğu “Aklın iyimserliği”, insandaki cemaatselliğin öldürülemeyeceğini söylüyor ona. Gittiği bilgi ilticasına, İtalya’da kalıp politikadan dışlananlar içre olan iltica uğruna son veriyor.
Paris-Sorbonne’daki Uluslararası Felsefe Koleji’ndeki bir seminerin yöneticisi olarak, İtalyan arkadaşlarını davet etmek ve Fransız Üniversitesi’ni hararetli politik-felsefi tartışmalarla kızıştırmak için bol fırsatı oldu. Fransa ile İtalya arasındaki işbirliği, sayısız iz ve yayın bıraktı geride. Hapisaneye geri dönüşü de iletişimsel bir eylemdir.
“İnsan sadece elektronik medya aracılığıyla değil, toplumsal-siyasal gelişmelerdeki konumuyla da bir iletişime geçer. Belirli bir toplumsal bağlam içinde konum alan bir vücut, siyasal bir mevcudiyet kazanır. Daima bir zihinsel üretim ve tutkuyu ve insanlara açılmanın, nüfuz etmenin akliliğini içeren bir cemaat olmaksızın, her türlü iletişim boş ve namevcuttur - internette de öyledir...”
Spinozavari bir politik eylem hüzünlü olamaz. İtalya’ya vardığında Negri şöyle demişti: “Kendimi cennette gibi hissediyorum, ama Fransa’yla ilgili nostaljik hislerle de doluyum.” Ardından polisler onu nazikçe alıp götürdüler.
Çevirenler ULUS BAKER–TANIL BORA