Virüs ‘’Biz’’den Değildir

Politik retorikte ‘’bizden olmayanlar’’ namına kullanılagelmiş ‘’düşmanlarımız’’ jargonunun getirisi, ‘’düşman’’ ile savaşıp, ‘’düşman olmayan’’ı sönümlendirerek, hayatı ‘’normal’’ seyrine çekmeye çalışmaktır. Peki ya bu düşman, bir virüs ise? Nitekim Sjöstedt[1] aktör temelli ve aktör temelli olmayan tehditler arasında bir ayrım yapmıştır; örneğin El Kaide bir aktöre (kişileştirilmiş) bağlı tehdit biçimi olarak kabul edilirken, iklim değişikliği, bir kişiyle ilişkili olmayan (kişileştirilmemiş) tehdit halidir. Açıktır ki virüs, sizin görmezden gelişlerinize ve karakterine yaftaladığınız zayıf, kifayetsiz gibi tanımlara aşina değildir. Koronavirüs için Tayyip Erdoğan’ın “Hiçbir virüs bizim tedbirlerimizden daha güçlü değildir… Milletimiz nice saldırıları, dertleri göğüslemeyi başarmıştır’’ gibi, toplumun kolektif hafızasından feyiz alan demeçleri, Trump’ın, “görünmez düşmanla savaşmalıyız”, ‘’Hiçbir karanlığın Amerikan cesaretinin ebedi ışığını gölgede bırakamayacağını kanıtlıyoruz. Biz kazanacağız. Ve bunu yaptığımızda, şaşırtıcı bir güç ve hız ile geri döneceğiz. Her zamankinden daha güçlü olacağız ve o kadar çok şey öğrenmiş olacağız ki, böyle bir şey bize ve dünyaya bir daha asla zarar veremeyecek’’ ifadeleri ya da Johnson’ın aynı hedefe yönelik ‘’görünmez katil, düşman’’  gibi savaşa hazırlık anlatımları, virüs zatı için ne ifade eder?

Liderlerin, virüsü bir patojen olarak değil, düşman olarak markalama kararlılığı, ancak politik faydalar sağlar. Will Bunch'un yakın zamanda Philadelphia Inquirer'da yazdığı üzere böyle retorikler, halk sağlığı krizinin askerî bir operasyon olarak çerçevelemesine zemin hazırlar. Anthropomorphism (insan biçimcilik) olarak nitelendirebileceğimiz bu tavır ile maalesef bir virüse boyun eğdiremez ya da ölümüne süngüleyemezsiniz. Böyle bir durumda, tavrından ödün vermeyen yöneticilerin, sahte bir güvenlik algısı oluşturmaları gerekecektir. Şu halde, demokratik olmayan bir ülkede, güvenlikleştirmenin bir spirali temsil ettiği düşünülebilir[2]; hükümet (veya konumsal güce sahip diğer güvenlikleştirici bir aktör) varoluşsal bir tehdit anlatımını ifade edecek, kitle iletişim araçları bu söylemi sağlamlaştırarak aktaracak ve izleyici, onları kolektif belleklerinden gelen kodlar ile yeniden ifade ve kabul edecektir.

Kodlar ve retorik oluştuktan sonra hükümet, tehdide karşı koymak için olağanüstü önlemler alacaktır. Virüsün yol açtığı hastalık ve ölümleri gizlemek de bu önlemlerin içindedir. Dolayısıyla, Foucault’nun[3] dispositif olarak nitelendirdiği, söylemler, kurumlar, mimari biçimler, düzenleyici kararlar, yasalar, idari tasarruflar, bilimsel felsefi ahlâki önermelerden oluşan heterojen bütünler, hükümetlerin güvenlikleştirme tasarruflarındaki eylemlerini belirleyecek unsurlar olacaktır. Peki, bir virüs ne zaman tehdit haline gelir? Örneğin, virüsün yol açtığı hastalık ve ölümlerin gizlenerek, ‘’normal’’ hayata yeterli olmayan önlemlerle devam edilmesi teşvikinin altında nasıl bir mantık bulunur? Bu mantık, vatandaşların yaşam haklarının korunmasının ve gözetilmesinin, iktisadi kalkınma ve hükümetin prestijinden daha az önemli olduğunun bir kanıtıdır. Bu kanıtın üzerini örtmenin vasıtası, tehdidi kolektif belleği yoldaş edinerek, söylemler ile baskılamaktır. Tutum, ideolojik kimliklerin yüceltilerek aidiyet hissiyatının pekiştirilmesi (liderlerin karantinayı vatanseverlik olarak tanımlanmaları, tıbbi ekiplerin savaş kahramanı statüsü alması gibi eylemlerle), yapay bir güvenlik atmosferi oluşturulması,  virüse karşı ulusal güvenlik çağrışımları yapılmasından ibarettir.

Düşmanımız virüs, bu süreçte avantaj da sağlar. Zira Carl Schmitt’in[4] açıklaması ile düşman, varoluşsal açığımızı kapatmak ve bir çeşit aidiyet hissetmek, düşman olmayanlarla bizi bir arada tutabilmek açısından elzemdir. Bu bir aradalıklar için düşman olmazsa olmazdır ve mümkün olduğunca ‘’düşman’’ çağrışımları dilden düşürülmemelidir. Koronavirüs üzerine, Johnson’un ‘’Bu düşman ölümcül olabilir, ama aynı zamanda yenilebilir -ve onu nasıl yeneceğimizi biliyoruz… Kazanmamızın yolu bu, onu yeneceğiz ve birlikte yeneceğiz” ifadesi, Tayyip Erdoğan’ın "ülkemiz sadece koronavirüsten değil, aynı zamanda bu medya ve siyaset virüslerinden de inşallah kurtulacaktır… Ülkemizin bu kritik dönemdeki mücadelesine katkı sağlamak yerine hepsi de yalan veya yanlış bilgilerle sürekli kin kusmak, virüsten daha tehlikeli bir hastalığın işaretidir" gibi çıkışları, bu çağrışımlardandır. Virüs, kriminal bir kimliğe bürünmüştür. Bu kriminal kimlik, kapsayıcı kategorilerin virüs üzerinden işevselleştirilmelerinin bir neticesidir ve Arendt’in söz ettiği üzere bu kategoriler genellikle, enstrümantal şiddeti haklı çıkarmak için kullanılırlar.[5]

Görüldüğü üzere, virüs, yenilmesi gerekendir, galebe çalmamız gereken hasımdır. İnsan ve dünya arasındaki travmatik karşılaşmayı ifade eden, tehdit edici bir gücün biyomorfik niteliklerinin belleğe çağırılması[6] koronavirüsü daha savunmasız ve korkuların hakim olduğu bir yaşam alanına çeker. Burada sorulması gereken soru, politik kültürün ‘’virüs’’ addettiklerine karşı nasıl bir tavır takındığıdır. Virüslü olanları kapatmak, toplumdan izole etmek ve geri kalan potansiyel taşıyıcıları bu virüse yakalanmamaları için uyarmak, tedbirlere uymazlar ise para cezaları veya kapatılmakla tehdit etmek, bu tavrın Türkiye ve diğer birçok ülkedeki izdüşümleridir. Dikkat edilirse, virüsten bahsedildiği hallerde kapsam geniş, sonuç belirsizdir. Dinleyici yahut okuyucunun kafasındaki virüs imgesi, kaotik bir haldedir. Hatta yanındaki insanı bir süre sonra virüs olarak algılaması da muhtemeldir. Muhtemel olmayan, virüsün insan sağlığı için tehdit oluşturmayacak hale getirilmesidir. Şu halde, insan tabiatında bir güvensizlik ve iktidarsızlık cereyan etmesi kaçınılmazdır. Bu güvensizlik ve iktidarsızlık ise, prestiji, kendi iktidarını önemseyen ve güzelleyen taraf için olumludur. Dolayısıyla, ‘’başarılı ötekileştirme’’ genellikle soyut zamansal olumsuzlamayı, birisinin ya da olumsuzlanacak bir şeyin somut gerçekliğiyle birleştirir[7] denilebilir. Anlaşılıyor ki, koronavirüs gibi virüsler, ‘’biz’’den değildir; hücrelerimizin içerisine girip onu yapıbozuma uğratacak kudret, ancak ve ancak politik iktidarın sahibi olan ‘’görünebilen’’, ‘’kutsal’’ virüslerde mevcuttur.


[1] Sjöstedt, R. 2010. Talking Threats. The Social Construction of National Security in Russia and the United States, Yayımlanmamış doktora tezi, Uppsala University.

[2] Gaufman, E. 2014. “Memory, Media and Securitization: Russian Media Framing of the Ukrainian Crisis”, Journal of Soviet and Post-Soviet Politics and Society, 1(1), s. 141–173.

[3] Foucault, M. 1980. “The Confession of the Flesh”, Power/Knowledge: Selected Interviews and Other Writings, ed. C. Gordon, Pantheon: New York, NY, s. 194–228.

[4] Schmitt, C. 2007, The Concept of the Political, Chicago: University of Chicago Press, s. 28.

[5] Arendt, H. 1969, “On Violence”, New York Review of Books, s. 46.

[6] Efal, A. (2007) “Warburg’s ‘Pathos Formula’ in Psychoanalytic and Benjaminian Con-texts”, Assaph: Studies in Art History, 5, s. 221–238.

[7] Prozorov, S. 2011. “The Other as Past and Present: Beyond the Logic of ‘Temporal Othering’ in IR Theory”, Review of International Studies, 37(03), s. 1273–1293.


Görsel: Firuz Kutal