Hastalığı nedeniyle bağışıklık sistemini baskılayacak ilaçlar kullanan 45 yaşındaki erkek hasta ateş yakınması ile hastaneye başvurur. Covid-19 PCR testi pozitiftir. Önüne gelen her Covid-19 hastasına virüse yönelik tedavi vermeyen bir ülkede olmasına rağmen hastanın bağışıklık sistemini baskılayan ilaç kullanımı dikkate alınarak, Türkiye’de resmen bulunmayan ancak Covid-19’a kısmen de olsa etkili olduğu bilinen Remdesivir® ilaç tedavisi verilir. Her şey yolunda gider ve hasta beşinci günde evine gönderilir.
Yaklaşık iki ay sonra hastanın oksijen düzeyi düşer ve bu dönemde yapılan Covid-19 PCR testi yeniden pozitif olarak saptanır. Diğer bulgular da dikkate alınarak tekrarlayan Covid-19 tanısı konulur ve bu kez hastaya on gün Remdesivir® tedavisi verilir. Her şey yine yolunda gider ve PCR testi negatifleşir.
Bir ay sonra deri iltihabı nedeniyle hastaneye yatar hasta. Yatışından yaklaşık yirmi gün sonra Covid-19 PCR testi yeniden pozitif olarak saptanır. Hasta üçüncü kez Covid-19 hastalığına yakalanmıştır. Bir kez daha Remdesivir® tedavisi verilir ve sonrasında bir kez daha PCR testi negatifleşir.
Akciğerlerde kanama yapması ile karakterize bir hastalığı olduğu için bağışıklık sistemini baskılayan ilaç kullanımına mecburen devam eden hasta yaklaşık yirmi gün sonra bir kez daha Covid-19’a yakalanır ve bir kez daha Covid-19 PCR testi pozitifleşir. Bu kez Trump’a uygulanan SARS-CoV-2 antikor kokteyli tedavisi verilir hastaya. Ancak takip eden günlerde klinik seyir önceki tedaviler gibi iyi seyretmez. Akciğer yıkama sıvısında bir kez daha Covid-19 PCR pozitifliği saptanan hasta ilk tanıdan yaklaşık beş ay sonra kaybedilir.
Hekimler beş ayda beş ayrı zaman diliminde PCR pozitifliği saptanan bu sıra dışı hastayı detaylı olarak incelerler. Bilimsel bilgiye değer verilen bir ülkede oldukları için filogenetik analiz ve otopsi yapılır hastaya. Akciğer ve dalağın virüs dolu olduğu saptanır. Bir de hastanın her PCR pozitifliğinde aynı virüs ile hastalanmadığı...
Garip ama SARS-CoV-2, geçen beş aylık sürede aynı insanın bedeninde tüm pandemi seyrinde görülmeyecek oranda sayısız mutasyona uğramıştır. Daha kötüsü son nüksünde virüse karşı etkili antikor tedavisi verildiği için virüs bu tedaviyi de tanımış ve onu da etkisiz bırakmanın yolunu keşfetmiştir.
Bulgular bilim insanları için sıra dışıdır ama toplum açısından dikkate değer değildir. Bu nedenle 2020’nin sonlarında saygın bilim dergisi New England Journal of Medicine’de yayımlandığında kısıtlı bir takipçi dışında kimsenin ilgisini çekmez bu yazı.
Ancak zaman geçip de İngiltere ve Güney Afrika’da SARS-CoV-2’nin “Varyant 1” ve “Varyant 2” suşları saptanınca hasta yeniden akla gelir. Çünkü Birleşik Krallık ile Kıta Avrupa’sını yıkıp geçen ve Oxford–AstraZeneca aşısını bile oldukça etkisiz bırakan bu iki varyant suşun mutasyonel özellikleri, Boston’da beş aylık sürede beş kez pozitiflik saptanan hastanınkiyle benzer özellikler göstermektedir. Hatta peşi sıra Amazon’da saptanan “Varyant 3” de hastadakine benzer mutasyon geliştirmiştir.
Peki ama nedir bu ortak mutasyonların nedeni?
Panta Rhei
Sorunun yanıtı basit: Çünkü bu dünyada hayatın kaynağı evrim teorisinin doğal seleksiyonunda saklıdır. En iyi, en güçlü, en kudretli, en ölümcül olanın değil, ortama en iyi adapte olanın, değişen koşullara en iyi uyum sağlayanın ayakta kaldığı ve yaşam hakkını kazandığı bir süreçtir evrim dediğimiz.
Canlı olup olmadığı bile tartışmalı olan SARS-CoV-2 de her canlı gibi yaşaması için kesinlikle mutlak zorunlu olan konağı olan insanın hücrelerine daha iyi bağlanabilirse ve insan uygarlığının kendisini yok etmek için geliştirdiği antikor ve aşı tedavilerini alt edebilirse yaşamını sürdüreceğini “bilir”.
Aklı olduğu için ya da bir yaratıcı onu akıllı yarattığı için bilmez. Aksine çok basit ve ilkel bir yapısı vardır. Aklı falan yoktur. Dedik ya, canlı olup olmadığı bile tartışmalıdır.
Ama evrimin hükmüne tabi olduğu için “bilir” ve değişir.
Ne demişti Heraklitos: “Her şey değişir…”
Değişmeyen yok olur.
Diyalektik Bir Mücadele
Mikroplarla insanın tarihsel mücadelesi diyalektiktir. Her şey karşıtını bünyesinde taşır. Hasmını yok etmek için geliştirilen araçlar gün gelir ona yarar. Bu bitmeyecek kavga her iki tarafı da değiştirir, dönüştürür ve yetkinleştirir. Evrimin uzun soluklu koşusunda beden ile mikropların savaşını kimi zaman mikroplar kazanmış ve beden ortadan kalkmıştır. Kimi zaman ise tersi...
Ama kimi zaman da sulh olmuştur. Mikrop ile bedenin kavgasında iki taraf da yenememiştir birbirini. Pat olmuşlardır satrançtaki gibi. İşte o anlarda evrim aynı bedende iki canlının yan yana yaşamasını sağlar. İnsan vücudunun var olup yaşamını sürdürebilmesi için mutlak zorunlu olan, hepimizin her bir hücresinin içerisinde bulunup enerji üretimini sağlayan mitokondrinin gerçekte bakteri olması ve kendine özgü DNA’sı olması gibi...
Görelim ki SARS-CoV-2 de yaşamaya çalışıyor. İnsan ve insanlık için geliştirdiği tehdit edici üç varyant sayesinde hayata tutunmaya çalışıyor. N501Y mutasyonu sayesinde insan hücrelerine daha iyi tutunmaya, P681H delesyonu ile hastalık yapma kabiliyetini arttırmaya ve E484K mutasyonu ile kendisini alt etmeyi hedefleyen aşıları ve antikoru atlatmaya çalışıyor.
İnsanlık ise tam da onun yaşama çabasının kendisinin yok olmasına neden olabileceği için endişe ediyor. Haklı bir endişedir bu. Çünkü varyant suşlar sayesinde hücreye daha iyi tutunan virüs insanlar arasında daha kolay bulaşıyor. Ayrım göstermeden tüm insanların hücrelerine tutunmak çabası nedeniyle eski virüsün ihmal ettiği genç grubu daha çok hasta ediyor. Daha net emin değiliz ama muhtemelen daha şiddetli hastalık yapıyor ve bilimin insanlığa sunduğu tedavi seçeneklerini etkisiz hale getiriyor.
“Bir Şey Yapmalı?”
Peki ama ne? Düşünmek ve sorgulamak olabilir mi?
Şöyle soralım: Neden varyant 1 İngiltere’de, 2 Güney Afrika’da, 3 ise Brezilya’da ilk kez saptandı? Neden varyant bir eylül, iki ağustos, üç aralık ayında ilk kez izole edildi? Bu gelişimlerin salgının kontrolsüzlüğü ile ilgisi olabilir mi?
Neden salgının baskılandığı Çin’de, Singapur’da, Avustralya’da, Yeni Zelenda’da ve hatta yoksul Vietnam ya da Moğolistan’da endişe verici varyant suşlar bugüne kadar gelişmedi?
Çünkü doğal seleksiyonun çalışabilmesi ve daha yetkin suşların gelişebilmesi için üremek zorunlu. Aynı insanlar gibi, virüsler de çoğalabildikçe mutasyon geliştirebiliyorlar ve mutasyonlar oldukça, ortamın şartlarına uyum sağlayan mutasyonlar kalıcılaşıp diğerleri yok olarak yaşamı devam ettiriyorlar.
O halde eğer virüsün çoğalmasını baskılarsa insan(lık), eğer maske, mesafe ve hijyen önlemlerini bireylere bırakmayıp kamusal önlemler de alırsa, eğer ekonominin çarklarının dönmesi uğruna virüs için uygun üreme ortamları yaratılmazsa en az mutasyon gelişecek ve virüsün endişe edici varyant geliştirme ihtimali oldukça düşecek.
Dünya Sağlık Örgütü’nün 8 Şubat 2020 tarihli raporuna göre varyant 1 86, varyant 2 44 ve varyant 3 15 ülkede saptandı. Türkiye, her üç mutasyonun da saptandığı bir ülke.
Hal böyleyse en azından ikinci ve üçüncü varyantı egemen suş haline getirmemek için olabildiğince ihtiyatlı olmak ve gerektiğinde kamusal hareketliliği azaltmak gerekiyor.
Ama Türkiye’de son iki haftada yapılan testlerde pozitiflik saptanma oranı artıyor. 14-20 Aralık haftasında %13,8’lere ulaşmış test pozitiflik oranı, 18-24 Ocak haftasında %3,8’e kadar düşmüştü. Sömestr tatili, parti kongreleri, “aşı da olmaya başladık” rahatlığı test pozitiflik oranını 25-31 Ocak haftasında önce %4,2’ye, 1-7 Şubat haftasında ise %5,5’e yükseltti. 8-11 Şubat günlerindeki test pozitiflik ortalaması ise %6...
Diğer yandan varyant 3, hastalık geçirilerek toplumun bağışıklığının sağlanamayacağını da kanıtladı. Çünkü bu varyant Brezilya’nın Amazon bölgesinde gelişti -ki bu bölge halkının %70’i hastalık geçirmişti.
Hal böyleyse yapmamız gereken bireysel önlemleri azami düzeye çıkarmak, yeterli süre tam kapanmak, yüksek etkinliği olan bir aşıyla herkesi hızla aşılamak ve test sayısını arttırarak genomik sürveyans yapmak.
Bir de güçsüzü, düşkünü, yoksunu ve yoksulu korumak.
Çünkü ister ilaçla ister insan uygarlığına mührünü vuran kapitalizmin eşitsizliği ile kırılganlaşan bedenlerde virüs daha kolay çoğalıp mutasyonlar geliştiriyor.
Tıpkı Boston’daki hasta gibi...