Popüler kültürde Afife Jale iki kaynaktan besleniyor, biri Yapı Kredi Bankası tarafından finanse ve organize edilen Afife Jale Tiyatro Ödülleri, diğeri de Azra Kohen’in Fi, Çi, Pi üçlemesinden yola çıkılarak çekilen Fi dizisi. Dizinin karakteri Duru (Serenay Sarıkaya) da Afife Jale’nin hayatının konu edildiği müzikalde başrol oynayabilmek için çabalar, Deniz (Mehmet Günsur) ise Duru’yu değil, Ece’yi (Yasemin Allen) bu rol için tercih eder…
Popüler kültürün bu konudaki gücünü yadsımamak, hatta küçümsememek gerekiyor. Yıllardır siyasî tarih dersi vermekte olan bir öğretim üyesi olarak Hatırla Sevgili dizisinden sonra öğrencilerin o günlere ilgilerinin bariz bir şekilde arttığını söyleyebilirim. Aynı şey neden tiyatro tarihi ya da kadın hareketi için de (Afife Jale’yi nasıl okuduğunuza bağlı) geçerli olmasın?
Afife Jale’yi popüler kültüre taşıyan ikinci kaynak, 1997 yılından bu yana çeşitli dallarda verilmekte olan Afife Jale Tiyatro Ödülleri. Her bir kategoride aday gösterilenler nisan ayı başında açıklanıyor. Sonuçlar ise aynı ayın sonunda. Bu ayrıntı da büyük ihtimalle Afife Hanım’ın 3 Nisan 1919’da Yamalar oyununda Binemecyan’ın yerine sahne aldığı ilk tiyatro oyunu ile alakalı; bence güzel bir jest. 1902 doğumlu olduğuna göre, sahneye çıktığında Afife Jale henüz 17 yaşında ve oldukça deneyimsiz; Darülbedayi’nin tiyatro sınavını aylar önce (10 Kasım 1918) kazanmış. O sırada da Sanâyi-i Nefîse Mektebi öğrencisi. Burada kocaman bir parantez açmama izin verin. Eğer interneti kurcalarsanız, Afife Jale’nin bu tarihlerde Kız Sanayi Mektebi’nde okuduğu bilgisine ulaşabilirsiniz; Evrensel gazetesi (22 Temmuz 2019) gibi kültür sanat mevzularına duyarlı bir gazetenin bile sanâyi-i nefîse tamlamasındaki “sanâyi”nin “industry” anlamındaki sanâyi olduğunu sanması ne gam! Buradaki “sanâyi” “sanatlar/zanaatlar” anlamındaki sanâyidir. “Nefis” kelimesini herkes bilir diye düşünüyorum; “nefise” onun müennesi, dişil hali. Sözün özü Sanâyi-i Nefîse Mektebi, 1882’de açılmış Osmanlı’nın ilk Güzel Sanatlar Okulu. Her neyse, büyük parantezimizi kapatarak konumuza geri dönelim.
Eliza Binemecyan Fransa’ya gidince oyundaki Emel karakteri boşta kalır ve yerine Müslüman kadınların sahneye çıkması yasak olmasına rağmen “Jale” lakabıyla Afife Hanım rol alır. Zaten Afife Hanım’ın Kadıköy polisi ve özellikle de Kadıköy polis müdürü ile oynadığı köşe kapmaca da o tarihten sonra başlar. Osman Balcıgil de Nefesi Tutku Kokan Kadın’da Afife Hanım’ın ertesi hafta Tatlı Sır oyununda rol aldığını, bu oyunu Kadıköy polisi basınca Kınar (Sıvacıyan) Hanım'ın yardımıyla kaçırıldığını, üçüncü piyesi Odalık oynanırken de tiyatronun yine Kadıköy polisi tarafından basıldığını ve tutuklanmaması için yine kaçırılmak zorunda kalındığını anlatır. Yeri gelmişken, o tarihlerde Eliza Binemecyan, bugünün tabiriyle bir “popstar”dır. Notre Dame de Sion’da eğitim alması nedeniyle kusursuz bir Fransızcası ve yine aksansız, kusursuz bir Türkçesi olduğu söylenir. Tiyatrocu bir aileden gelir Binemecyan; anne babası da Osmanlı Dram Kumpanyası’nın, namı-ı diğer Mınakyan Topluluğu’nun oyuncularındandır. Osmanlı Dram Kumpanyası ise Güllü Agop’un Gedikpaşa Tiyatrosu'nu bırakmasından sonra onun yerine 1880’de kurulmuştur. Güllü Agop da Gedikpaşa’dan sonra bir süre Mınakyanlarla birlikte çalışır. Zaten Gedikpaşa-Mınakyan hattını izlediğinizde de üçüncü durak Darülbedayi’ye çıkar; oradan da Cumhuriyet dönemi tiyatrosuna ulaşırsınız. Hatırlatayım, Güllü Agop (Mehmet Yakup) ve Gedikpaşa Tiyatrosu, Osmanlı Türkiye siyasi hayatında gayet önemli bir yere sahiptir. Namık Kemal’in 1872’de yazdığı Vatan yahut Silistre ilk defa onun tiyatrosunda oynanır. Tiyatro sergilendikten sonra İstanbul’da cereyan eden olayları ve Namık Kemal’in başına gelenleri merak edenler, Ömer Faruk Akün’ün İslâm Ansiklopedisi’ndeki makalesine ya da Kültür Bakanlığı’nın 2012’de çıkardığı Namık Kemal derlemesine bakabilirler.
Afife Hanım’ın Binemecyan’ın yerine rol aldığı Yamalar oyunu, Osmanlı’nın Tanzimat sonrası kültürel dönüşümünü anlayabilmek bakımından da kayda değerdir. Oyun Hüseyin Suat Bey’e aittir. Emel (Afife Jale), hala ve amcası tarafından büyütülmüş ve Feneryolu’ndaki köşkte onlarla birlikte yaşamakta olan güzel bir genç kızdır. Evin oğlu Avrupa’ya tahsile gönderilir. Evdekilerin planı, tahsilini bitirip geldikten sonra delikanlıyı kendi yetiştirdikleri Emel ile baş göz etmektir. Ancak delikanlı yanında bir Avrupalı kadınla geliverir. Amca -Fikret Bey- küplere biner tabii; ama gel zaman git zaman Emel’in kendisine âşık olduğunu öğrenen delikanlı Avrupalı dilberi memleketine göndermek ve Emel ile evlenmek için yapmadığını bırakmaz.
Laf lafı açtı ama Afife Hanım’ın polis baskınından kaçmasına yardımcı olan Kınar Sıvacıyan’dan bahsetmemek de olmaz şimdi. Kendi tiyatrosunu kuran ilk iki Osmanlı kadınından biridir Kınar Hanım; diğeri de Agavni Zabel Binemecyan. Agavni Hanım, Eliza Hanım’ın annesidir. Eliza Hanım da Afife Hanım’ın onun yerine sahneye çıktığı kadın. Kınar ve Agavni hanımların “tiyatora”sının dekorcusu kim dersiniz: Muhsin Ertuğrul Bey.
Odalık oyunundan sonraki polis baskını Afife Hanım’ı nasıl okumamız gerektiği ile ilgili bir mihenktaşı olarak değerlendirilebilir. Odalık, Afife Hanım’ın üçüncü başrolüdür. Oyunun üçüncü perdesi oynanırken içeri Kadıköy polisi -ve oranın müdürü, meşhur komiser- dalar. Kadıköy polis müdürü, Tatlı Sır oyunu oynanırken de Apollon Tiyatrosu’nu basan emniyet görevlisidir. Afife Jale’ye bağırır komiser: “Dinini, milliyetini, namusunu unutarak sahneye çıkıp oynayan sen misin?” O gün de Apollon’un işletmecisi bir punduna getirip onu kaçırdığı için Afife Hanım tutuklanmaz.
Selim İleri’nin Kar Yağıyor Hayatıma’sından yardım alarak yazayım, Halit Fahri Ozansoy (27 Temmuz 1964) Dünya gazetesinde yer alan bir yazısında, Afife’nin kaçırılması üzerine bir anıyı şöyle anlatır:
… Afife’ye gelince bir gün yine tevkif edilmek ihtimali düşünülerek, kendisine ait bazı talimat verilmek için Kadıköy’de emin bir yerde iki idare heyeti murahhası ile konuşması haberi Üsküdar’da saklandığı yere iletilmişti. Düşündüler, taşındılar ve karar verdiler. En emin yer benim Şemsitap Mahallesi’ndeki pansiyondu. Karşımda siyah çarşaflı ve yine siyah peçeli bir kadın…
Afife Hanım Kadıköy İskelesi’ne annesinin kıyafetiyle (çarşaflı, peçeli) gittiği halde polis aramasına takılır, şüphelenen kişi yine aynı polis müdürüdür. Osman Balcıgil’in aktardığına göre, peçesini açmasını ister, onun Tatlı Sır oyununda rol alan Afife Hanım olduğunu anlayınca tutuklar. Neyse ki Darülbedayi’nin sözügeçerleri İstanbul İl Emniyet Müdürü Arnavut Tahsin Bey’i ziyaret ederler ve Afife Hanım’ın serbest bırakılması için baskı yaparlar. Tahsin Bey güya Müslüman kadınların tiyatroda rol almasına sıcak bakan bir kişidir. Afife Hanım serbest bırakılır ama ipler işte Odalık oyununda kopar. Odalık oyunu basan aynı komiserdir. Afife Hanım yine kaçırılır tiyatrodan ama görev aşkıyla yanıp tutuşan komiser, bu kez Celal Sahir Bey ile Hüseyin Suat Bey’i tutuklamadan gitmez. Serveti-i Fünun’un önemli ismi Hüseyin Suat (Yalçın) Bey, dönemin yaşını başını almış edebiyatçısıdır; Hüseyin Cahit Yalçın’ın da kardeşidir. Celal Sahir denilince ise akla dil reformu ve kadın hakları ile ilgili yazıları gelir.
Konuyu dağıtmayayım, Kadıköy polis müdürü Celal Sahir ile Hüseyin Suat beyleri tutuklar; her ikisi de polis müdürünü sakinleştirmeye çalışsalar da polis müdürünün, yine Osman Balcıgil’den aktaracağım, şu sözü tarihe geçecektir: “Afife Jale’yi sahnede her gördüğümde avradımı şanoda [sahnede] görmüş gibi oluyorum.”
Afife Jale neden önemlidir? Çok ünlü bir tiyatrocu olduğundan mı? Bence hayır. Polis kaçmaca kovalamacalarından sonra baş ağrısını dindirmek için başladığı morfin, Afife Hanım’ın sanatını yapmasına da imkân vermeyecek, bizler de onun ne kadar önemli bir tiyatrocu olduğunu hiçbir zaman bilemeyeceğiz. Yokluk, sefalet ve unutulmuşluk içinde 1941 yılında Balıklı Rum Hastanesi’nde vefat ettiğini unutmayalım. Ölmeden önce de tiyatro ve tiyatrocuların vefasızlığından yakındığı söylenir.
Afife Jale neden önemlidir? İlk Müslüman kadın oyuncu olduğundan mı? Bence yine hayır. Sorarım, Afife Jale ilk Müslüman kadın tiyatrocu mudur yoksa taassuba, yobazlığa direnen ilk kadın oyuncu mu? Size kanıt sunamam ama Afife Jale’den çok çok önce, bir Eliza Hanım gibi, bir Kınar Hanım gibi ya da Ağavni Hamsiyan, Arasyuk Papazyan, Yeranuhi Karakaşyan, Mari Nıvart ya da bir başka Müslüman olmayan kadın tiyatro oyuncusu gibi sahnede olmak, tiyatro yapmak isteyen bir Müslüman kadın olmadığını, bunu ilk düşleyenin sadece Afife Jale Hanım olduğunu varsayabilir miyiz? Elbette hayır. Afife Hanım bunu ilk düşünen değil, buna (tiyatro oynamaya değil), mevcut yasalara, resmî ideolojiye, müesses nizama, hakim değer yargılarına direnerek sahneye çıkmaya ilk cüret eden kadındır. Bunun bedelini de ruh ve beden sağlığıyla, daha kırkına varmadan (1902-1941) yapayalnız ölüp giderek ödemek zorunda kalmıştır.
Dün Afife Jale’nin açtığı yoldan, bugün İstanbul Sözleşmesi’nin kaldırılmaması için mücadele edenler yürümekte, Afife Jale ile başlayan hak mücadelesinin bayrağını onlar taşımakta; onlar hakim değer yargılarına, onlar müesses nizama karşı çıkmaktadırlar.
Afife Jale’yi sahnede her gördüğünde “avradını şanoda gördüğünü” sanan, her muhalifi “dinini, milliyetini, namusunu unutmakla” suçlayan Kadıköy polis müdürü ve onların torunları er geç yenilecektirler. Unutmadan, devran değişip de Trabzon’a tayin olduktan sonra Afife Hanım’la yolları tekrar kesişen eski Kadıköy polis müdürü de “Türk kadınlarının heyetiniz içinde bulunuşu takdire layıktır,” diyerek onu tebrik etmeyecek mi? Birileri elbette, yine ve yeniden İstanbul Sözleşmesi’nin “yaşattığı”nı kavramak zorunda kalacaktırlar.