Cemo ve Memo Üzerine Notlar

Ölümünün üzerinden tam olarak otuz yedi yıl geçen Kemal Bilbaşar’ın Cemo ve Memo romanlarında bahsettiği olaylar, isyanlar ve aşk hikâyeleri Türk edebiyatında hâlâ önemli bir konumda yer alır. Ölümünün üzerinden otuz yedi yıl sonra Kemal Bilbaşar'ın Cemo ve Memo romanları yirmi üçüncü baskıya ulamış ve geniş bir kitle tarafından okunmuştur. Çanakkale'de 1910 yılında doğan Kemal Bilbaşar, 1961 yılına kadar öğretmenlik yapmış, 1939'da başladığı yazma uğraşını 1983'e kadar sürdürmüş, pek çok edebiyat ödülüne değer görülmüştü.

Romanlarını hâlâ önemli ve güncel tutan temel noktalardan biri ise Dersim’de geçen ve Türk edebiyatında klasikleşen nadir kitaplardan biri olmasıdır. Cemo’ya kadar daha çok hikâyeleriyle tanınan Kemal Bilbaşar, Cemo romanını da “Hancının Karısı” (1953) ve “Saltanatın Satılışı” (1962) adlı hikâyelerinden yola çıkarak yazmıştı. 1962'den 1966'ya kadar üzerinde çalıştığı Cemo, Bilbaşar'ın yazarlık kariyerindeki en parlak eseri oldu. Romanın yazıldığı tarihlerde isminin anılmasının dahi zor olan Dersim’in tarihselliğini Cemo’nun hikâyesi ile anlatması romanın güncelliğini ve önemini hâlâ korumasında önemli bir faktördür. Edebî değeri dışında, ardından gelen Memo ile birlikte yedi yüz sayfayı aşan bu kapsamlı çalışma, Cumhuriyet tarihinde Kürt sorununu, Şeyh Sait ve Dersim isyanlarını toplumsal bir mesele olarak önüne koyan ilk roman olması açısından çok önemlidir. Dersim, Bingöl ve Diyarbakır’da gerçekleşen isyanların, aşiretler arası diyalogların ve çatışmaların böyle usta bir yazar tarafından ele alınması dönemin anlaşılması ve geniş bir okuyucu kitlesi tarafından bilinmesi için oldukça önemlidir.

Cumhuriyet dönemi eserlerinde yalnızca arkada bir manzara olarak kullanılan Kürt aşiretleri Bilbaşar ile romanın esas meselesi haline gelmiştir. Doğu illerinin sefaleti Bilbaşar ile bir anlaşılma sürecine dönüştürülmüştür. Kaba, geri kalmış ve feodal insanların gerilik ile damgalayıp kendi ileriliğini göstermeye çalışan bir anlayıştan çok kendi iç dinamikleri arasında anlaşılmak istenen bir anlayışın ürünü olarak gösterilebilir Cemo. Cumhuriyet edebiyatında kimi anlayışların Kürt tasavvuru; kaba, cahil ve kötü imajı, ötekinin modern, medeni, aydınlanmış ve iyi kimliğini üretecekti.

Cemo romanında isyanlar, aşk ve aşiretler ön plandadır. Bilbaşar Cemo’da, devlet yetkilileri ile sürekli anlaşmaya çalışan ancak sürekli geri, cahil olarak görülen Kürt köylüsünün haksızlığa karşı öfkesini anlatır (2014). Dönem romanları arasında Dersim’e, aşiretlere, köylü üzerindeki ağa ve devlet zulmünü kapsamlı biçimde ele alan ilk yazar Kemal Bilbaşar'dır.

Cemo bugün bile dile getirilmesi cesaret isteyen meseleleri dile getirmiş, ancak aynı meseleye farklı bakış açılarıyla yaklaşan eleştirmenlerin farklı yorumlarıyla karşılanmıştır. Eleştirilerden ilki romanda yapılan şeyh, aşiret ve seyit çözümlemesinin yetersiz kalmasıdır. Bunlarının sebeplerinden birini söylemek ise bu yazının temel amaçlarından biridir. Seyit ve şeyh kavramları farklı kavramlardır. Seyit, dede ve babalar Aleviler arasında dinî bir önder olarak kabul edilir, aynı zamanda siyasi bir lider olarak da bir rol taşır. Dedelerin soyunun Hz. Muhammed’e dayandığına inanılır; örneğin soyu peygambere ulaşmayan kişi Alevilere dedelik yapamaz. Dedelik babadan oğula geçer. Bir babanın birden çok erkek çocuğu varsa onlar içinde babanın uygun bulduğu ve elverdiği oğlu dede olur. Tüm çocuklar dede olmaz. Hz. Muhammed’in soyu kızı Fatıma ile Hz. Ali’nin evliliğinden olan Hasan ve Hüseyin’den devam etmiştir. Hz. Hasan’ın soyuna Şerif, Hz. Hüseyin’in soyuna Seyit denir. Şeyh kelimesi (Şıh Çobanlılar gibi Alevi ocakları dışında) Aleviler arasında kötü bir tarihsel belleğe sahiptir. Genellikle Alevi katliamlarının yönlendiricileri olarak kodlanan “şeyh”, “hacı-hoca” kavramları pejoratif bir toplumsal anlama sahiptir. Örneğin romanda Şeyh Sait İsyanı’na katılmamış bir Dersim halkının devletin yanında yer alması ancak daha sonrasında, 1938’de, kimisi rüşvet almaktan Hozat'a sürülmüş insanlardan oluşan Seyyar Jandarma Alayı’nın zulmünden bıkan Dersim aşiretlerinin karakolu basması ile Dersim İsyanı’nın içinde olması bir çelişki gibi görülebilir. Ancak bölgede doğruluğu kesin olmayan bir anlatı bu meselenin toplumsal kodlarına ışık tutabilecek bir nitelikte olabilir. Şeyh Sait’in isyan hazırlıkları öncesinde Dersim’e gelip Dersim’de dinî ve siyasi açıdan oldukça güçlü olan Seyit Rıza ile görüşmesi ve bu görüşmede yaşananlar aslında Şeyh Sait İsyanı’na Dersimlilerin katılmaması ve kimi aşiretlerin devletin yanında yer almasına ışık tutuyor: “Alevi-Şafii çatışması”. Anlatıya göre Seyit Rıza’nın evine gelen Şeyh Sait için kurbanlar kesilir, yemek hazırlanır ancak Şeyh Sait’in adamları kurbanları kendi adamlarının kesmelerini ve kendilerinin hazırlamasını ister. Çünkü “Alevilerin kestiği et yenmez”e dayandırılan bu anlatı Şeyh Sait ve Seyit Rıza arasında oluşabilecek herhangi bir anlaşma önüne ket vurduğu kadar her iki toplum arasındaki çatışmalarının somut anlatısı haline dönüşmüştür.

Bu anlamda, Dersim aşiretlerinin Şeyh Sait İsyanı’na destek vermemesinin sebebi etnik kimlik olarak gösterilebilir. Büyük çoğunluğu Alevi olan Dersim aşiretleri Şeyh Sait’in “Halifelik elden gidiyor!” cümlesiyle ayaklanmaya yanaşmazlar, çünkü Sünni halifeyi zaten kendi dinî liderleri olarak görmezler (Memo, 2015, s. 32). Osmanlı’ya karşı çıkıyor olsalar bile, Dersimliler roman boyunca gerçek anlamda bir “Kürt” kimliğinden çok Alevi kimliği üzerinden kurulur. Romanda Memo ve Azbet Ağası Huso arasında geçen, Osmanlıların ve Dersimlilerin “aynı ağacın iki dalı” olduğu, ikisinin de Kayı kökünden geldiği, Osmanlı’nın daha sonradan kendilerine karşı geldiği üzerine diyalog oldukça ilginçtir (Memo, 2015, s. 233). Huso’ya göre, benzer etnik yapılarına rağmen Osmanlı efendileri, onları “Kürt bilip” ezmeye kalkışır (s. 233). Memo’da anlatılan olaylar, Cumhuriyet’in ilan edilmesinden çok sonra geçmesine rağmen, bu yöre halkı için Osmanlı ile Türkiye kavramları aynı anlamı taşır. Bu açıdan, yöre halkı için Türkiye Cumhuriyeti’nin devamı olduğu Osmanlı’dan bir farkı yoktur. Onlar da, eski alışkanlıklarını sürdürerek, “Osmanlı” demeyi sürdürür. Şir Ozan, Cumhuriyet’ten sonra yaşananları şöyle bir cümleyle ifade eder: “Cumhuriyet devrinde de Osmanlı’nın niyeti değişmemiştir” (s. 341). Bir anlamda Osmanlı, Cumhuriyet ve Kürtlerin Dersimliler tarafından algılanışı temel olarak Alevi-Sünni ayrımı olarak kurulmuştur. Örneğin Cemo’da Sorikoğlu Şeyh Sait'in yandaşlarından birinin oğlu olarak kötü, ahlâksız, zengin ağaları temsil eden bir karakter olarak ortaya çıkar.

Dersim’in dönemin toplumsal düşüncesi olarak Sünni Kürtlerle çatışmasını oldukça iyi anlatmasına rağmen Bilbaşar bu içsel anlatı ve çelişkileri tam olarak yansıtamadığı için eleştirilere maruz kalmıştır. Ayaklanmaların toplumsal, kimliksel ve kültürel olarak altyapılarını tam olarak yansıtmamasını toplumun kendi içsel bir sorunu, ağa, şeyh, bey gibi unsurların yoksullar üzerindeki baskısı olarak gören üstten bir anlayışa sahip olmak eleştirilmiştir. Seyitlerin Dersim’de kutsal ve hâlâ etkilerini koruyan yapısını göz ardı edip onları halkın istemediği kan emici ağalar olarak göstermesi, romanı, yine tüm Doğu Anadolu’nun aynı özellikte yekpare bir feodal ilişki üzerine kurulduğu gibi yanlış bir anlayışa götürür. Bu nedenlerden dolayı Cemo ve Memo’nun önemli edebî metinler olduğu kabul edilmekle birlikte, bu romanlar gerçekçi toplumsal romanlar olmadıkları için eleştirilmiştir. Kemal Bilbaşar Memo’da Dersim hakkında ağalık düzeninin bu bölgenin gelişmesini ve insanların huzur içinde yaşamasını engellediği fikrini vurgulamıştır. Memo’nun ağalığa karşı duruşunu net bir şekilde ifade eden bir cümle: “Şükür ki Pir Sultan’ın sırrına ermişim Senem. Gayri yolunu gözlediği uğruna dara asıldığı şah’ın kim olduğunu sezmişim. Geleceğini haber verdiği kurtarıcı, elbet ki fukara babosu Gazi Paşa’dır. Kulları şıhın, ağanın zincirinden çözdürmeye mehdi olmuştur. Onları toprak sahibi, mal sahibi eder ki (…)” (Memo, 2015, s. 378).

Şeyhliğin Dersim’de bir altyapısının olmadığına, seyitliğin ise bir dinî önder olarak saygı görmesinden çok çok siyasi rolüne vurgu yapılan romanda, Senem’in Dersimli bir karakter olarak “seyitlerin, dedelerin, pirlerin, beylerin” gibi Dersim Aleviliğinde adı geçen sözcükleri kullanması Senem’i daha gerçekçi bir karakter yapabilirdi. Senem’in anlatısı, yalnızca dil açısından değil, kültürel açıdan da bölgenin özelliklerini Tujik, On İki İmam ve Hızır gibi kavramlar ile kısmen yakalasa da seyitlik, dedelik, pirlik, babalık veya bölgenin kutsal ziyaretgâhları olan Düzgün Baba, Munzur Baba, Ağuçan, Sultan Hıdır, Seyit Seyfettin (Piri Sevdin) gibi isimlerden, Seyit Rıza’dan bahsedilmemesi burası neresi dedirtiyor. Bu, batının doğuyu çoğu zaman birkaç ufak farklılık dışında aynı, benzer olarak görmemesinin bir karşılığı olarak gösterilebilir. Dersim’de “avrat, babo” gibi şiveli sözcükler olmamasına rağmen yazarın Dersimlilerin Yeşilçam filmlerindeki Urfalı karakterler gibi konuştuğunu düşünmesi aslında söylemsel olarak Urfa’daki ya da Siverek’teki gibi bir ağalık, şıhlık sistemi olduğunu düşünmesine yol açmış olabilir.

Sonuç olarak yazarın seyitlik ve şeyhlik kavramlarını aynı tarafa koyması, her iki romanda da temel bir eksiklik yaratmıştır. Doğunun tamamını, yekpare bir şekilde, ağaların dinî kullandığı, hacı hocaların cirit attığı, eşkıyaların olduğu bir biçimde resmetmek dönemin edebiyatında oldukça yaygındı. Bu noktada Bilbaşar’ı eleştirmek, aslında iç çelişkileri ve anlatıları ile dönemin isyanlarını bu denli kapsamlı anlatması ve bir aşk hikâyesi ile destansı anlatımı nedenleriyle gereksiz durabilir. Yerelde oldukça yaygın olarak bilinen Şeyh Sait ve Seyit Rıza arasında geçen ve toplumsal bir karşılığı olan anlatıyı, romanında Şeyh’e karşı savaşan Memo’nun en sonunda Şeyh’in adamlarından olan Sorikoğlu’nu öldürmesi ile aktarmıştır. Sonuç olarak yine de Cemo ve Memo, sözlü kültürün kaynaklarının, halk hikâyelerindeki anlatıların yazılmasının geleneksel bir kültürün zenginliğini hatırlatması açısından oldukça önemlidir.


Sözü Geçen Çalışmalar

Bilbaşar, K. (2014). Cemo. İstanbul : Can Yayınları.

Bilbaşar, K. (2015). Memo. İstanbul: Can Yayınları.