Aşı Karşıtlığı: Taktiksel Bir Okuma

Tarih boyunca farklı patojenler farklı salgınlara neden olurken benzer davranış örüntülerinin görülmesine neden oldu. Bu benzer davranış örüntülerinden en baskın olanlarından bir tanesi olarak aşı karşıtlığı yeni tartışmaları gündeme getiriyor. Koronavirüs pandemisi ile beraber sağlık kavramının kapsamı genişlerken, sağlıklı bir yaşam için beklentiler günden güne artıyor. Bununla birlikte, sağlıkla ilgili yerine getirilmeyen beklentilerden kaynaklanan çatışmalar da artma eğiliminde. Kişisel bir sermaye alanı olarak görülen beden, yeni milliyetçilik tiplerinin, pandemi dolayısıyla kendini yeniden hatırlattığı bir alana dönüştü. Bu noktada maske kullanımına, karantina uygulamalarına ve müstakbel aşıya karşı yükselen hatırı sayılır antipatinin tıbbi bilgiye ve tedaviye ulaşmada benzer sorunların yaşanması ile doğrudan ilgili olduğunu söylemek gerekir. İnsanlar doktorlara, bakanlara, ilaç şirketlerine, genetiği değiştirilmiş ürün tedarikçilerine, uluslararası kuruluşlara karşı güvensizliklerini öne sürerlerken meydana gelen sosyo-medikal sorunların neticelerinden doğan endişeleri dile getiriyorlar. Ancak bunun karşılığında cehalet ya da kendini bilmezlik ile itham edilirken aşı tartışmalarında “sağlıklı” bir tartışma ortamının olması da mümkün olmuyor. Aşıların otizme neden olduğuna dair daha sonrasında çalışmanın yürütücüsünün meslekten men edildiği 2004’teki tartışmadan beri birçok kişi kendini aşıların güvenilirliği konusunda bir şüphe içinde buldu. O zamandan beri birçoğu, aşıların dış güçler tarafından toplumları kısırlaştırmak, genetik materyallerini ve hatta zekâ seviyelerini değiştirmek için bir silah olarak kullanıldığını öne sürdü. Doğu-Batı, Müslüman-Hıristiyan ikileminde sıkışan bu tartışmaları, aşıların veya serumların domuz kanı veya embriyo içerdiği ve bu nedenle haram olduğu tartışmaları da takip etti. Sonuç olarak, aşıya olan tıbbi güvensizliğin nedenlerini saptamak, komplo teorilerinin sosyal medyada dolaşımda olduğu bu günlerde kritik bir öneme sahip.

Değişen Medikal Kozmoloji

Pandemi ile değişen tıbbi kozmoloji ile bugün epidemiyoloji, neden sonuç açısından daha az, olasılıklar ve riskler açısından daha çok konuşuluyor (Skolbekken, 1995). Nitekim bir süredir gündemimizde olan koronavirüs için tüm dünyada "risk haritaları" oluşturuldu ve "risk grupları" tespit edildi. Buna ek olarak Kellner, hastalığın bir tür bilgi bozukluğu veya bir "iletişim patolojisi" haline geldiğini öne sürerken; buna göre başlıca patoloji, iletişimin bozulması olduğunu savunur (Nettleton, 2004). Haftalar içerisinde tüm dünyada paylaşılan virüsün genomunda olduğu gibi temassız ateş ölçme cihazları, en üst düzeyde koruma sunan maskeler, uydu görüntüleri, günlük hastalık tabloları insanların hayatına büyük bir bilgi yoğunluğu ile girdi. Sontag'ın HIV konusunda dikkat çektiği virüse karşı savaşın ilan edildiği, mikropların yenildiği, defedildiği savaş metaforları ve askerî metaforlar koronavirüs için kullanılmaya devam etse de bölgelerin savunulması gereken, sınırların çizildiği ve düşmanların bilindiği bu metaforlar eskimeye başladı. Nitekim risk her yere yayılırken tehlikenin kendisi de belirsizleşti.

Bu bağlamda "hasta" [sic], bir "sağlık arayıcısı"na (Fox ve Rainie, 2002) dönüştü. “Sağlık arayan” kavramının hasta yerine kullanımı tarihte ilk kez koronavirüs ile ortaya çıkmadı ve gazete ekleri, gündüz televizyon programları, tıbbi dramalar, ev temelli egzersiz programları ve sosyal medya ile gündelik hayatı dönüştürme devam ediyordu. Sağlıklı olmanın bireylerin yükümlülüğüne, karantina şartlarına bireysel olarak ne kadar uyup uymamasına bağlı bir virüs politikası sağlıklı olmak için bireysel sorumlulukları olduğu kadar aşı karşıtlığı gibi güvensizliklerin artmasına neden oldu. Jennifer Reich'ın Amerikan toplumu için yaptığı çalışma, günümüzde her bireyin ailedeki hastalık öyküsüne, yaşadıkları bölgeye ve etkileşimde bulundukları insanlara göre kendi özel sağlık çözümlerini bulma eğiliminde olduklarını gösterdi. Ebeveynler bu noktadan hareketle kendileri ve çocukları için uygun aşı takvimini seçme, bazı aşıları olma, bazılarını da olmayı erteleme gibi seçenekleri uyguladı. Bu çalışma herkese standart aşı uygulamanın, her şeyin kişiselleştirildiği günümüz toplumunda bir çözüm olarak görülmediğine işaret etti. Koronavirüs aşısının aşı karşıtı çevrelerce reddedilmesinin altında yatan sebeplerden birinin kişiselleşmiş sağlık imkânları bir yana, bütüncül sağlık hizmetine ulaşmadaki imkânsızlık olduğu söylenebilir. Bugün aşıya karşı ortaya atılan pek çok güvensizlikte bu durumun izini sürmek mümkün.

Aşılara Güvensizliğin Nedenleri Ne?

Batı Avrupa'da aşı reddi ile ilgili analizlerden biri popülizm ile aşı reddi arasında bir bağlantı olduğunu gösteriyor. Popülist retoriğin etkisi altında, “yozlaşmış” unvanı hem hekimler hem de yönetici elit için uygun görülmekte, böylece bireyler kendi tercihlerine ve kendileri gibilerin seçimlerine güvenebilmektedir. Bu, bazı kesimlerin hem hayata bakış açısı ve Batılı toplumların tercihinin o yönde olması nedeniyle Oxford aşısını tercih edip Çin aşısını reddetme durumunda oldukça bariz. Kurumsallık karşıtı, tıbbı erke güvensizlikte bir sığınak olarak hamasi söylemler de yaygınlaştı. Bunun sonucunda ortaya çıkan “aşı milliyetçiliği” bunun en güzel örneği. Bireyler Pfizer gibi büyük tıbbi kurumlara güvensizliklerinde, kendi gündelik hayatlarında, tercihlerinde milliyi ya da milliye en yakın olanı tercih etme kanaatinde. Hamdy'nin Mısır’da organ nakli ile ilgili politik etiyolojiler olarak adlandırdığı kavramsallaştırması, insanların maruz kaldığı tıbbi indirgemeciliğin eleştirisi olarak ortaya çıktı. Organ nakli gibi en az koronavirüs kadar hayati bir konuda bireylerin İslâm ve modern tıp arasında “en iyi” etik tercihi bulmak için kendi anlatılarını ortaya çıkardığını gösterir. Medikal ölümün ne zaman başlayıp ne zaman bittiğine yönelik bu kişisel değerlendirmeler siyasi etiyolojilerin içeriğini formüle eder. Hamdy’e göre insanlar küresel, ekonomik, çevresel ve sosyal sorunlar için zihniyetleri ile çözümler ve sağlık anlatıları üretirler. Dahası, bu tıbbi bilginin etkisi altında insanlar bu kodları geçmişlerine göre yeniden yazarlar. Bugün çekincelerden ve tıbbi imkânsızlıklardan doğan pek çok anlatının insanların yaşadığı sorunlarla paralel olması dikkat çekici. Birer sağlık tüketicisine dönüşen birey, aşıyı kendi sağlık anlatılarıyla yeniden tanımlar. Bu bilginin tüketimi "ikinci bir üretimi" gizler (De Certeau, 2008: 46). İnsanlar günlük yaşamı sürekli yeniden keşfedecekleri taktikler üretirler. Bu taktikler makro boyutta üretilen stratejilere karşı üretilir (133). Öte yandan, alternatif tıp yöntemleri (hirudin tedavisi, kan alma, aktarlardan satın alınan yağlar ve baharatlar), Budizm disiplini, homeoterapi yeni çağ radikal diyetleri bütüncül olmayan sağlık stratejilerine karşı üretilen taktikler olarak anlaşılmalıdır. Yeniden yorumlanan bu taktikler, hiyerarşik hale getirilemediği veya mantığını çözemediği için hekimler veya sağlık şirketleri veya devletler tarafından tam olarak sınıflandırılamaz. Dolayısıyla aşı karşıtlarına nasıl yaklaşılacağı ve nasıl bir çözüm üretileceği çoğu zaman tartışmalı bir konu haline gelir. Aşıları ve koronavirüs uygulamalarını reddeden herkes bir komplo teorisyeni değildir: bazıları doğal/doğal olmayan organik/yapay ikilemine indirgenen sağlık kültüründen beslenirler. Levinovitz’in "güçlendirici epistomoloji" kavramsallaştırması bilimsel olarak kanıtlanmış olana değil, bireye en güçlü kontrol hissini verene yöneleceğini savunur (Levinovitz, 2018). Böylece insanlar, başkalarının hayatını riske atmak pahasına kendi bireysel tercihlerine yönelir. Bu nedenle aşı karşıtlığı bireysel özgürlük, halk sağlığı, sürü bağışıklığı, sağlıklı yaşam kültürü, komplo teorileri ve toplumsal sağlık hareketleri birbiriyle sıkı sıkıya bağlantılıdır. Aşılamanın toplumsal bir harekete dönüştüğünü kabul etmek de aynı derecede önemlidir.

Aşı karşıtı 409 İngilizce sosyal medya hesabı üzerinde yapılan araştırma, şu anda 58 milyon takipçiye sahip olduklarını gösteriyor. 49 milyon takipçiye sahip en büyük hesaplardan 147'si için, bu hesapların 2019'dan bu yana en az 7,8 milyon takipçi kazandığını hesapladılar, bu neredeyse %19 bir artış anlamına gelmekte. Bu rapor için YouGov tarafından yapılan, ABD ve Birleşik Krallık vatandaşı 2.861 yetişkinin katıldığı yeni araştırma, aşı reddinin ve sosyal medya kullanımının bağlantılı olduğunu ve şu anda çok az insanın koronavirüs aşısı olmayı planladığını gösteriyor (Owen, 2020).

Sonuç

Aşı karşıtlığının patolojik bir durum olarak görülmesi bugünün şartlarında ortak akıl yaratma olasılığını düşürdüğü kadar pandeminin süresini de uzatacak bir durum olarak karşımıza çıkıyor. Aşı karşıtlığında milliyetçiliğin ve bireyselliğin performe edilme biçimi aşı karşıtı herkesin komplo teorilerine boğulmadığının bir kanıtı olarak önümüzde dururken bizi cevapsız kalmış acil bir soruya yöneltiyor: Aşıya olan güvensizlik dinden mi, milliyetçilikten mi yoksa sağlık imkânlarına ulaşmadaki yetersizliklerden ve sağlık hizmeti alanında karşılaşılan sorunlardan mı kaynaklanıyor? Gündelik olguların milliyetçilik çatısı altında yerleştirilmesi ve kitlelerin bunun dışında bir şey düşünemez hale geldiği “banal milliyetçilik” aşı karşıtlığı konusunda da bireylerin bir nüfus kontrol politikası ya da biyolojik silah olarak kullanılmasının doğal olduğu sonucuna varmasına neden olmuştur (Bilig, 2003) Büyük farmasötik şirketlerin genellikle Batılı toplumlardan çıkması bireylerin haram olan ile temas etmesine yol açacağı korkusunun büyümesine yol açmıştır. Öyle ki Türkiye’de henüz sağlık alanındaki tercihlerde milliyi tüketme şansı söz konusu değildir. En gündelik edimlerde bile var olan kristalleşmiş milliyetçilik kendini aşı söyleminde de yeniden üretebilmiştir. 

Milletlerin kendi milliyetçilikleri doğrultusunda aşı stokunu kontrol altına alma çabalarına bakacak olursak durum pandemide ortaya çıkan eşitsizlikleri anlamlandırma konusunda bireylerin yöneldiği çözüm arayışlarına işaret ediyor. Bu anlamda, aşı stokunun nüfus ve vaka oranı ile dengeli dağıtımının sağlanması aşı karşıtlığının önlenmesi konusunda ilk elden alınacak bir çözüm gibi görünmektedir.

Aşı karşıtlığının önümüzdeki günlerde sönümlenebilmesinin tek yolu bütüncül bir sağlık hizmeti alma konusunda ortaklaşmaktan geçiyor. Hastane kapasitelerin dolduğu ve koronavirüsle alakalı olarak ücretsiz bir sağlık hizmetine ulaşımının söz konusu olmadığı düşünülecek olduğunda, bireylerin endişelerini aşı karşısındaki tereddütlerle ifade etmesi kaçınılmaz olmuştur. Bu sorunun bireyleri aşı karşıtı olduğu için cehaletle ya da komplo teorisi savunucusu ilan etmekle çözülmeyecek olduğu da aşikârdır. Bu anlamda komplo teorilerinin en çok Soğuk Savaş dönemi ile itibar edilen kurmacalar olması tesadüf değildir. Her alanda olduğu gibi sağlıkta da özelleşmenin başladığı dönemlerde ayyuka çıkan bu teorilerin günümüzün kaotik ortamında bireylerin kendi diyaloglarında tuttuğu yerinin artması, beklenen bir sonuçtur.


Kaynakça

Bilig, M. (2003) Banal Milliyetçilik, Gaye Kitabevi Dağıtım, İstanbul.

De Certeau, M. (2009) Gündelik Hayatın Keşfi, Dost Kitabevi, Ankara.

Hamdy, S. (2017) Bedenlerimiz Allah’a Ait: Organ Nakli, İslam ve Mısır’da İnsan Haysiyeti Mücadelesi, Açılım Kitap, İstanbul.

Press Kennedy, J. (2019) “Populist politics and vaccine hesitancy in Western Europe: an analysis of national-level data European Journal of Public Health”, 29(3), s. 512–516.

Levinovitz, A. (14 Mart 2018) “Gun Culture And Wellness Culture Come From The Same Place”, Huffpost, https://www.huffpost.com/entry/gun-culture-wellness-empowerment_n_5aa6c606e4b087e5aaecb6a5?guccounter=1   

Nettleton, S. (2004) “The Emergence of E-Scaped Medicine?”, 38(4), s. 661–679. DOI: 10.1177/0038038504045857

Owen, L. H. (10 Temmuz 2020) “One group that’s really benefitted from Covid-19: Anti-vaxxers”, Niemanlab, https://www.niemanlab.org/2020/07/one-group-thats-really-benefitted-from-covid-19-anti-vaxxers/  

Reich, J. (2016) Calling the Shots: Why Parents Reject Vaccines, New York University Press, New York.

Skolbekken, J. A. (1995) “The risk epidemic in medical journals”. DOI: 10.1016/0277-9536(94)00262-r

Sontag, S. (1978) Illness as Metaphor, Macmillan Publishers, New York.

Urry, J. (2000) “Mobile Sociology”, British Journal of Sociology, 51(1), s. 185–203.