Covid-19 Aşıları

Dünya Sağlık Örgütü’nün verilerine göre 15 Aralık 2020 tarihi itibarıyla 71 milyon 351 bin 695 kişi Covid-19 hastalığına yakalanmış ve 1 milyon 612 bin 372 kişi de hastalık nedeniyle ölmüş durumda. Öte yandan neoliberal ekonominin “çarklar dönecek” ilkesi uyarınca son aylarda salgın hızlanmış durumda. Geçmişte birkaç ayda ulaşılan hasta sayılarına son günlerde birkaç günde ulaşılıyor ne yazık ki.

Türkiye ise salgının yıkıcı etkilerinin üzerine örtülen devlet karanlığını hasta sayıları açısından ancak bugünlerde yavaşça aralayabiliyor. Ölümler ise hâlâ kapkaranlık...

O nedenle tüm dünya aşılara kilitlenmiş durumda. Çünkü aşı artık sadece sağlık anlamına gelmiyor bu ortamda. Aksine daralan ekonomiye, sıkışan kapitalizme nefes aldıracak bir umut demek. Yavaşlayan, aksayan, duran, küçülen ekonomiler aşı sayesinde kazanılacak bağışıklık ile yeniden yol alacak ve bedenler Covid-19’a yenik düşmeyecek. Kapitalist çarkın temel hammaddesi olan insan, olmadık bir virüse teslim edilmeyecek aşılar sayesinde.

Bağışıklama

Ne yazık ki SARS-CoV-2 virüsüne karşı insan toplumu dirençli değil. Bu nedenle bağışıklanması gerekiyor.

Bağışıklanma ise aktif ya da pasif iki yolla sağlanabilir.

Covid-19 hastalığını geçiren insanların oluşturduğu (nötralizan) antikorların bir Covid-19 hastasına kan yolu ile transfer edilerek onun hastalığı daha kolay atlatmasını sağlamayı amaçlayan konvalesan plazma tedavisi pasif bağışıklık oluşturma yollarından birisi –ki salgının ilk döneminde çok umut bağlanan bir tedaviydi.

Pasif bağışıklamanın başka bir yolu da, konvelasan plazma tedavisinin aksine, doğal olmayan, laboratuvar ortamında sentezlenmiş antikorların hastaya verilmesidir. Bunun en tipik örneği ABD Başkanı Trump’a Covid-19 geçirirken verilen Regeneron tedavisidir.

Ayrıca yakın zaman önce Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi’nin (FDA) onayladığı Bamlanivimab tedavisi de başka bir pasif bağışıklama girişimidir.

Pasif bağışıklamanın bir başka biçimi ise mRNA indüklemeli antikor üretimidir.

Aşı

Aşılar ise aktif bağışıklamadır. Yani başka bir kişinin oluşturduğu ya da laboratuvar ortamında üretilmiş antikorun aksine vücudun aşı sayesinde kendisinin antikor üretmesi amaçlanır. Covid-19 hastalığına karşı üç ana tipte aşı hazırlığı vardır (Tablo 1).

Tablo 1: Covid-19 Aşı Tipleri ve Şirketleri

Avantaj ve Dezavantajlar

Canlı virüs aşıları, adı üstünde hastalık yapabilecek mikro organizmaların canlı ama zayıflatılmış biçimlerini içerdiği için güçlü antikor yanıtı oluştururlar. Bu tip aşılar içerisinde en iyi bilineni verem (BCG) ve kızamık aşılarıdır.

Çocuk felci aşısının ise hem canlı hem de inaktif formu vardır. Ağızdan kullanılan formu BCG gibi canlı, kas içerisine yapılan biçimi ise ölü şeklidir.

Ölü aşıların en büyük dezavantajı, vücuda verilen mikro organizma adı üstünde ölü olduğu için, vücudun bağışıklık sistemini canlı aşılara göre daha düşük oranda uyarması ve bu nedenle daha düşük miktarda koruyucu antikor üretimine yol açmasıdır. Bu nedenle ölü aşılar hemen daima iki doz biçiminde yapılır ki bağışıklık sistemini daha güçlü düzeyde uyararak yeterli antikor oluştursun.

Canlı ve ölü virüs aşılarının en büyük özelliği, çok uzun yıllardır kullanıldıkları için etkileri ve yan etkilerinin gayet iyi bilinmesidir.

Nükleik asit aşıları ise SARS-CoV-2 virüsünün insan bağışıklık sistemini uyarıcı bölgesi olan spike proteinini vücutta virüs yokken ürettirmeye dayanır. Virüsün ilgili protein bölümünü üretecek bilgi DNA, RNA ya da bir viral vektör aracılığıyla vücuda aktarılır. Hücre ise gelen üretim isteğinin kendisinden mi yoksa dışarıdan mı geldiğini ayırt edecek akılda olmadığı için gelen “yabancı” bilgiyi ciddiye alır ve istenen proteini üretir. Vücudun bağışıklık sistemi de üretilen proteini fark eder ve vücutta virüs olduğunu zannederek ona karşı vücudu savunacak antikor üretimini ve T hücre farklılaşmasını sağlar.

Bu tip aşıların en önemli özelliği hızlıca üretilebilmelerinin yanı sıra inaktif (ölü) aşılara kıyasla daha fazla bağışıklık yanıtını sağlamalarıdır –özellikle virüslere karşı vücudu koruyan T hücre yanıtını. Öte yandan virüsün spesifik bir bölümü vücuda ürettirildiği için virüsteki olası mutasyonlar sonrasında yeni antijenik bölgelerin de kolaylıkla modifikasyonuna ve üretimine izin verir. En büyük dezavantajı ise nispeten yeni bir teknoloji olmasıdır. Ancak ilk kez Covid-19’da kullanılmamaktadır. Aksine bugüne kadar HIV ve kanser başta olmak üzere kısıtlı da olsa kullanılmış ve yöntemin güvenilir olduğu gösterilmiştir. Covid-19 aşısı araştırmalarında da iki aylık süre içerisinde güvenirlik sorunu gözlenmemiştir. Kuşkusuz diğer aşılarda olduğu gibi uzun dönem etkileri izlenmelidir. Ancak bu aşılar sayesinde insanın genetiğinin değiştirileceği iddiaları da ciddiye alınmamalıdır. Unutulmamalıdır ki dünyadan çiçek hastalığını ortadan kaldıran çiçek aşısı da ilk kez sütçü bir kadının elindeki inek çiçeği kabarcığından elde edildiği için, “aşı yapılırsa çocuklar sığıra benzer” propagandası yapılmıştı.

Son tip aşı çeşidi ise virüsün parçalanmış biçimlerini ya da virüsün genetik materyalini içermeyen ancak virüse benzer partikülleri içeren protein aşılarıdır. Virüs sub-unit aşılanma biçimi hepatit B ya da difteri, boğmaca, tetanoz aşılarında uygulanmaktadır. Benzer biçimde mevsimsel grip (influenza) aşısı da bu başlık altında sınıflanabilir. Bu aşıların da koruyucu bağışıklık oluşturma gücü yüksektir.

Fazlar

Aralık ayı itibarıyla Dünya Sağlık Örgütü’nün listesinde Covid-19 için toplam 241 tane aşı araştırması bulunmaktadır. Bu aşılardan 55 tanesi protein sub-unit, 37 tanesi viral vektör, 22 tanesi RNA, 16’şar tanesi inaktif ve virüs benzeri partikül, 14 tanesi de DNA aşılarıdır.

Toplum genelinde uygulanma öncesi son test aşaması olan Faz-3’te toplam 13 Covid-19 aşısı vardır. Bu 13 aşı inaktif, viral vektör, RNA, protein sub-unit ve virüs benzeri partikül tiptedir.

Halen Oxford Üniversitesi-AstraZeneca, BioNtech-Pfizer, Moderna, Jannsen ve Novavax’ın Faz-3 çalışmaları devam etmekte ve bu araştırmaların ön sonuçları açıklanmış ya da açıklanma aşamasındadır. Türkiye’de kullanılması planlanan CoronaVac’ın Faz-3 ilk sonuçları ise 15 Aralık tarihi itibarıyla daha açıklanmamış ve yayımlanmamıştır. Faz-3 aşama ilk sonuçları açıklanmadan kitlesel aşılamaya geçilmesi mümkün değildir.

Saklanma Koşulları ve Dağıtım

Doğası gereği RNA aşılarının saklanma koşulları sorunludur. BioNTech-Pfizer aşısı -70 derecede 6 ay, 4 derecede bir hafta; Moderna aşısı ise -20 derecede 6 ay, 4 derecede 30 gün saklanabilmektedir. CoronaVac, Sputnik V ve Oxford–AstraZeneca aşıları ise 4 derecede uzun süre korunabilmektedir.

Aşılar arasında en düşük ücretin Oxford-AstraZeneca aşısında olduğu (3 dolar), CoronaVac ve Moderna aşılarının ise en yüksek fiyata sahip olduğu açıklanmıştır. Fiyat politikasında aşı şirketlerinin kazanç isteği belirleyicidir. Oxford Üniversitesi’nin, aşı konusunda AstraZeneca ile salgın boyunca sadece maliyetleri karşılama temelli yaptığı anlaşma fiyat üzerinde belirleyici olmuştur. Bu noktada üniversitelerin kamu yararını öncelemek açısından ne kadar önemli olduğu da görülmüştür.

Ancak aşı şirketlerinin tek taraflı ve kazanç yönelimli politikaları sadece fiyatlar konusunda değil, dağıtım üzerinde de etkilidir. Örneğin 25-37 dolar ile satışa sunulan Moderna aşısı sadece merkez kapitalist ülkelerde (AB, ABD, Birleşik Krallık, Japonya, Kanada) erişime sunulmuştur. Benzer biçimde BioNTech-Pfizer aşısı da -Meksika göz ardı edilirse- hemen tamamen merkez kapitalist ülkelerde kullanılacaktır.

Oxford–AstraZeneca aşısı ise gelişmiş ülkeler kadar Brezilya, Endonezya, Hindistan, Latin Amerika ve Meksika’yı da dağıtım kapsamına almıştır. Ayrıca bu aşı Dünya Sağlık Örgütü’nün yoksul ülkeler için oluşturduğu COVAX yapılanmasına da dahildir. CoronaVac aşısı ise sadece Brezilya, Endonezya ve Türkiye’de kullanılacaktır.

Son olarak şirketlerinin aşı keşif sürecinde kendi öz kaynaklarından çok daha fazla kamu kaynaklarını kullandığı dikkate alındığında, küresel pandemi yaşanan bu dönemde tüm aşıların patent ayrımcılığından muaf tutulması, üretim bilgilerinin kamusal erişime açık olması ve ulusal, bölgesel ve küresel eşitsizliği derinleştirmeyecek bir aşılama politikası oluşturulmasının hayati olduğu görülmelidir.

Aşı Karnesi

Covid-19 pandemisi aslında ulusal, bölgesel ve küresel çapta yaşanan toplumsal eşitsizliklerin ne kadar büyük bir yıkıma yol açabileceğini ortaya koydu. Bu bağlamda SARS-CoV-2 ne kadar eşitlikçi bir virüs ise, Covid-19 da bir o kadar toplumsal hayatın yarattığı eşitsizliklerden etkilenen bir hastalık oldu. Türkiye’de de virüs tüm insanları eşit biçimde hastalandırmadı elbette. Tüm dünyada olduğu gibi yoksullar, mavi yakalılar, sokaklarda yaşayan ve çalışanlar daha çok hastalandı ve öldü. Çünkü sağlık da, hastalık da politik bir konudur ve toplumsal eşitsizliklerden doğrudan etkilenmektedir.

Şimdi benzer bir eşitsizlik hali aşı konusunda da yaşanmaktadır. Bu bağlamda Dünya Sağlık Örgütü’nün önerileri doğrultusunda nüfusun kırılgan gruplarını öncelikle aşılamak ve küresel çapta salgınla eşitlikçi biçimde mücadele etmek dururken, gelişmiş merkez kapitalist ülkeler nüfusunun dokuz katını aşılayabilecek kadar aşı miktarına yaptıkları anlaşmalar sayesinde el koymuş durumdalar. Öte yandan Türkiye’de de iddia edildiği gibi, kimi aşılar kimi gruplara öncelikle ulaşmaya başladı bile. Özetle, aşılama konusunda elde edilen ilk bulgular, hastalık konusunda yaşanan eşitsizliğin, aşı temini ve aşıya erişim konusunda da yaşanacağına işaret ediyor.

Hal böyleyken bu eşitsizliği dert etmek yerine aşı olabilen kişilere “aşı karneleri” ya da “dijital sertifikalar” gibi yollarla seyahat serbestisi gibi ek haklar getirmek, tıpkı Covid-19’da olduğu gibi, ekonomik, sosyal ve entelektüel sermayesi yüksek kesimin avantajlı konumunu “öteki”lerin aleyhine genişletmek anlamına gelecektir –hem de aşıların insanlar arasında Covid-19 bulaşını önlediği bile daha gösterilmemişken...

Ne acı ki aklını ve vicdanı neoliberalizme tutsak etmiş dünyaya bin nasihat yetmemişti pandemi öncesinde. Ama anlaşılan bir musibet de kâfi gelmeyecek gibi. Aşı karşıtlığı ve aşı milliyetçiliği tuzaklarına düşmeden, aşıları kapitalist çarkın bir dişlisi haline getirmeden, karne ve sertifika gibi yollarla dünyayı ötekiler için cezaevine dönüştürmeden bu salgın ortamında yol almak gerekiyor.

Eşitliğe, özgürlüğe, doğanın, insanın ve hayvanın sağlığının buluştuğu başka türlü bir dünyaya…