Meşrulaştırma Söylemi Olarak “Eril Faillik”

Hasan Ali Toptaş'in taciz skandalının ardından karşımıza çıkan, kendisinin ilginç kavramlarla bezediği Twitter paylaşımının içeriği, her bir cümlesinde ayrı ayrı soru işaretleri barındırıyor. Bu paylaşımda kendisinin ''yarattığı'' eril faillik kavramı fikrimce, suçu kendi-dışı-laştırmak için kullandığı gölge bir kavram. Amacı suçu saptırmak olan böyle bir gölge kavramın, Özgür Taburoğlu gibi kavramı kabul ederek Jung üzerinden bir animus arketipi olarak okunmasına katılmıyorum. Fikrimce ''eril faillik'' söylemi Toptaş tarafından, suçunu meşrulaştırma amacı ile ''yaratılmıştır'' ve bir kavram okuması yapılacaksa, bu kavramın beslendiği arketipler yerine, böyle bir kavramın neden üretilmeye ihtiyaç duyulduğu tartışılmalıdır.

Eril faillik anlatısında kendisini savunma şekli bana, New Yorker'ın Ogre'nin Hikâyesi (The Ogre's Tale) olarak adlandırdığı Packwood hadisesini hatırlattı. Oregon Senatörü Robert Packwood'un kadın haklarına verdiği önemi çokça dile getirmiş olması ve ardından, kadınları taciz etmiş olduğunun ortaya çıkması, insanların aklını hayli karıştırmıştı. The Washington Post bu skandala 1992 yılında yer verdi, çok geçmeden Packwood kamuoyundan özür diledi. Bu taciz skandalı tartışmalarında kendini eski kafa olarak tanımlayan Packwood'un özrünün içeriği şöyleydi: "Hiçbir zaman bilinçli olarak herhangi bir kadını rencide etme niyetinde değildim. Bu nedenle, olaya dahil olan herkese ve de Oregon halkına en derin özürlerimi sunarım. Doğru adımları atarsam eğer, geçmiş davranışlarım affedilemez olmayacaktır.''

Kadınları taciz ederken bilinçli olmadığı ifadesi ile bileşik olan özrü, olayı unutturmayı ve sempati kazanmayı amaçlıyordu. Packwood suçlarını dile getirmiyor, yalnızca bilinçsiz olduğundan ve kendisini eyleme iten kimi şartlardan bahsediyordu. Utangaç çocukluğunu, alkol sorunlarını ortaya atan ve aslında mağdurun kendisi olduğunu dile getiren Packwood'un özrü, olayı örtbas etmeye yarıyor ve bunun için referans olarak kültürünü, kültürünün evirdiği benliğini gösteriyordu. Asıl mağdur oydu. Bu savunma tarzının, failler tarafından çokça tercih edildiği de bir gerçektir; film yapımcısı Harvey Weinstein da taciz skandalının ardından yaptığı açıklamada, davranış kurallarının çok farklı olduğu 60'lar, 70'lerde yaşamış olduğunu, kendisini şekillendiren kültürel atmosferin o süreçler olduğunu ifade etmiş ve özür dilemişti.

Tüm bu savunma tarzları, Erving Goffman'ın[1] belirttiği üzere, eylemcinin hatasını azaltmaya, örtbas etmeye yarar ve kişinin fail-mağdur sınırlarını kaldırıp karmaşa yaratarak, kendi ''değerini'' tekrar kazanmasını amaçlar. Bu savunma biçimi aynı zamanda Ware ve Linkugel'in de ortaya koydukları dört çeşit sözlü savunma biçiminden biri olan farklılaştırmaya (differentiation) denk gelir.[2] Farklılaştırmada kişi, durumu olumsuz bağlamdan ayırmaya çalışır ve ''aslında göründüğü gibi değil'' der. Packwood'un örneğinde olduğu gibi, aslında tacize yol açan Packwood'un eski kafalılığı, çocukluğu, yaşadığı kültür ve bunlarla bağlı kimi kişisel sorunlarıdır; dolayısıyla mağdur olan kadınlar değil, Packwood'dur. Dolayısıyla sorumlu Packwood değil, koca bir kültürel tarihtir.

Aslında burada, kendini savunma ve özür dileme birlikteliğinin çatışmalı ilişkisi çıkar karşımıza. Edwin Battistella'nın[3] belirttiği üzere:

İnsanlar aynı anda hem savunmaya hem de özür dilemeye çalıştıklarında, kendilerini ikili bir bağlama sokarlar. Özür pişmanlığı ifade eder. Savunma, bu pişmanlığı azaltır. Savunma, savunucuların en baştaki özürleri genişletmesini veya gözden geçirmesini gerekebilir. Bu tür devam eden revizyonlar, özürleri samimiyetsiz veya eksik kılar.

Packwood'un savunması, aslında, suçun kabulünü kendi dışındaki şartlara bağlayıp “mağduriyeti” üzerinden sempati kazanmak niyetini taşır.

Konu ile alakalı herhangi yasal bir suçlama yapılmayan Packwood'u “yargılayamayanların” durumunu Richard Cohen çok yerinde bir ifade ile, Packwood Sendromu olarak dile getirir. Zira onlar da, bir tür Packwood Sendromu'ndan mustariptirler; neye izin verildiği ve neyin açıkça sınırların dışında olduğu konusunda kesin bir fikirleri yoktur. Bir çeşit tarihsel konumlanışa evirilen şahsi suç, suç olmaktan çıkıp bir bulunuş, zorunlu bir tavır halini almıştır. Toptaş'ın taciz skandalının ardından tanık olduğumuz kendini savunma şekli de bana, Packwood Sendromu'nu çağrıştırıyor. Bu sendromun bileşenleri, “suçu kabul edip özür dilemek” ve “suçu tarihsel-kültürel olarak konumlandırıp kişisel olmaktan çıkarmak”tır. Bu bileşendeki çatışmalı beraberlik, Toptaş'ın savunmasında da görülüyor.

Toptaş'ın Twitter'daki ifadesi şöyleydi: ''İnsan eril failliğin ne olduğunu anlayana kadar karşı tarafa ne büyük yaralar açtığını bilmeden, fark etmeden, düşünmeden hatalar yapabiliyor. Failliğin ne olduğunu bugün kadınlardan öğreniyoruz. Bilmeden, farkında olmadan yaptığım davranışlar nedeniyle kırdığım, üzdüğüm, yaraladığım bütün insanlardan samimiyetle özür diliyorum''. Failliğini “eril” olan ile birleştirilmesi bizi, eril olanın tarihsel konumlanışından tutun, atalarının kültürel-politik bulunuşlarının çağlar boyu türünün üzerine etkisine ve onu “istemsizce” konumlandırışına kadar götürmekte, ama suçtan uzaklaştırmaktadır. Nitekim o, eriller içinde bir erildir, koca bir derya olan “eril failler” içinde okyanusta balıktır ama iradi karar vermeye muktedir bir şahıs değildir... Bu ifade, “seni taciz eden ben değildim, benim erkekliğim; ben içgüdülerimin, yaşadığım coğrafyanın hareket ettirdiği robotum, zira fark edemiyor ve düşünemiyorum” cümlesi ile de eşdeğerdir. Aynı Packwood ya da Weinstein hususlarında gördüğümüz gibi, burada da soyut bir eril durum tanımlaması ve bu tanımlamanın içerisinde erimiş, bulamaç olmuş bireysel özgürlük “sınırları” vardır.

Bu tarz, özre eşlik eden savunmalar, failin kendini haklı çıkarmak üzere başvurduğu mağduriyet, çaresizlik retoriğini desteklemek, sempati kazanmak, suçu bertaraf etmek için kullanılır. Failin kendi dışındaki unsurlar tarafından, “erkek” olmasından doğru “bilinçsizce” “yöneltildiği” eylemler, Packwood'da da olduğu gibi suç kapsamında değerlendirilemeyecek kadar izafi olacaktır. Zira yasalar, savunmalara eşlik eden bu izafi tanımlamalara açık olup, özürleri olumlayacak ve failleri aklayacak niteliktedir. Toptaş'ın “bugün kadınlardan öğrendiği”, kendi arzu ettiği şekilde yaşayamayacağı, yaşarsa da elbet ifşa olacağıdır. Toptaş bu skandalla failliğin ne olduğunu değil, failliğin nasıl ifşa olabildiğini, kadınların da konuşabildiğini, kadınların sadece cinsel bir obje olmadıklarını öğrenmiştir.


[1] Goffman, Erving, Relations in Public: Microstudies of the Public Order, New York: Basic Books, 1971.

[2] Ware, B. L. ve Wil A. Linkugel, “They Spoke in Defense of Themselves: On the Generic Criticism of Apologia”, Quarterly Journal of Speech, sayı 59, 1973.

[3] Edwin L. Battistella, Sorry About That: The Language of Public Apology, Oxford University Press, 2014, s. 98.