Ya Don Quijote Kazansaydı?

Trump, seçimi kaybettikten sonra düzenlediği ilk mitinginde, hile yapıldığı için seçimi kazanamadığını iddia etmişti. Ama yine de hayli umutluydu; ona inat değiştirmeye çalışacaklarını düşünse de ocak ayında Georgia’da gerçekleşecek iki sandalye için ikinci tur Senato seçimlerinde Cumhuriyetçi adayları desteklediğini belirtti. Ne zaman günümüz liderlerinin iktidar yolculukları boyunca sergiledikleri paranoyak tavırlarına, konuşmalarına şahit olsam, gözümde Cervantes'in Don Quijote karakteri belirir. Ama nedense Don Quijote ve Hitler ikilisi, çağrışım sıralamamda ilk sırada yer alır. Benim açımdan Don Quijote, iktidarı elde ettiği vakit diktatöre dönüşüp insanları çevresinde toplayabilecek ve insanlık trajedilerine yol açabilecek, iktidardan uzak olduğunda ise deliliğinden ötürü gülüp geçilecek, hatta mağdur addedilip sempatik bulunabilecek, ama yine de ciddiye alınmayacak bir karakterdir. Burada sınır, Quijote'un iktidar olup olmamasıdır. Politik tartışmalarda Don Quijote örneği, genellikle kahramanca tavırlara ithafen kullanılır. Literatürde de Borges, Nabokov gibi isimler Quijote'un insancıl ruhunun hazin, cömert, cesur olanı temsil ettiğini anlatırlar. Quijote'u olumlayan eleştirilerin eksik noktası, çok önemli bir sorunun es geçilmesinde yatar. Bu soru, Peki ya Don Quijote kazansaydı? sorusudur.

Köyünde yaşayan asilzade Don Quijote'un şövalye olduğuna inanması ile başlayan ve başarısızlıklarla sonuçlanan serüvenleri, yenilgilerinin kendisine karşı düzenlenen komploların bir sonucu olduğuna inanan, paranoyak Quijote'un ölümüne kadar devam eder. Yaratılıştan yiğit bir şövalye olduğuna inanır Quijote. O, gezgin bir şövalye olarak, Tanrı'nın yeryüzündeki temsilcisi, Tanrı adaletinin dünya üzerindeki uygulayıcısıdır. Quijote'a göre yaratılış sebebi, yeryüzüne altın çağı getirecek olmasıdır. Amacı, dini bütün bir Hıristiyan, Katolik olarak, kendisinin haksızlık olarak gördüğü durumlara müdahale edip yiğitlik göstererek şan ve şöhret kazanmak, vatanını meşhur etmektir. Mağripliler, Serendibliler, Galiçyalılar, bazen bir kuzu sürüsünde vücut bulabilirler ve bu, Quijote'un kuzuların üzerlerine saldırması için yeterlidir. Eserde de okuduğumuz üzere Quijote, başında leğen taşıyan bir berberin leğenini altın bir tolgaya, berberi de şövalyeye benzetip altın tolgasını almak üzere berbere saldırabilir, şato sandığı bir handa emekçilerin mallarını gasp edebilir, Mağripli savaşçılar sandığı tiyatrocuların mallarını yerle bir edebilir. Bu sanrıların amacı, şövalyeliğin taçlandırılacağı mücadele alanları yaratmak ve halihazırda var olan toplumsal ayrışmalardan savaş retoriği üretmektir. Elbette zamanının politik atmosferinden bağımsız değildir Quijote'un paranoyaları. Bu paranoyalar, Yahudiler, ateistler, Protestanlar, Müslümanlar gibi grupları ötekileştiren ve zarar veren, kendisini en Katolik kral ilan ettiği bilinen zamanın İspanya Kralı II. Felipe'nin endişelerinden beslenir. Guy Davenport'un II. Felipe'nin anti-Quijote olduğunu düşünmesinin aksine[1] fikrimce, II. Felipe gibi Don Quijote da, kendi ''gerçekliklerini'' kabul etmeyenleri savaşa davet eder.

Böyle durumlarda, ''efendi''nin kendi doğrularını kabul eden sadık silahtarlara ihtiyaç vardır. Fakat bu sadakat, karşılıklı teminata dayalıdır. Don Quijote da, yanına silahtar olarak aldığı, kendisini efendisi olarak kabul eden yoksul Sancho Panza'ya valilik garantisi verir. Bu Panza'nın hoşuna gider. Zira Panza, bir koyun sürüsünü yönetmenin bile iyi bir şey olduğunu düşünür. Quijote'un dediği gibi, güvercinlikte yem eksik olmazsa, güvercin de eksik olmaz.[2] Quijote, Panza'nın savaşma cesaretini, vali olduğu vakit fethettikleri bölgedeki yerlileri sindirmek, gerekirse onlara saldırmak gerekeceğini söyleyerek arttırır. İktidar aşkı ile Quijote'un yanında duran ''suç ortağı'' Sancho kendini şöyle tanımlar: ''Ben, bey yanında dur, bey olursun diyenlerdenim; insan doğduğu yerde değil doyduğu yerde diyenlerdenim; ağacın iyisine yaslanırsan, gölgenin iyisine sığınırsın diyenlerdenim.''[3] Quijote'a göre, en bahtsız, en muhtaç yaratık, bir gün kendi silahtarlarına iki üç krallığın tacını verebilecek konuma gelebilir. Kendisi de, şövalye olduğu inancını, bir gün gelip kral ya da imparator olacağı idealiyle besler. Öyle ikna edicidir, hitabı öyle güçlüdür ki, Panza ona vaizliği şövalyelikten daha çok yakıştırır. Panza'nın Quijote'a herhangi bir sebeple itiraz etme lüksü de yoktur, zira adaleti kendinden menkul Quijote, herhangi bir sebep ile kızarsa, cezasını Panza ve emindeki diğer hizmetkârların çekeceğini söyler.[4] Quijote Panza'nın canı istediği zaman konuşmasına, içinden geçeni söylemesine dahi izin vermez. Panza'nın ''kral çıplak'' deme lüksü yoktur. Quijote, her şeyi bilen, her şeye muktedir olandır; kendini öyle tanımlar. Kendisi ile konuşacak bir başkası bulunmadığı zaman, kendini övmek zorunda kalır. Soylu kan Quijote kendini her türlü yargıdan muaf tutarak, kanunların yerine kılıç, mahkemelerin yerine cesaret, kuralların yerine irade olduğunu ilan eder.[5] İktidarını sembolize edecek isimleri benimser ve yüceltir; asıl adı Alonso Quijano iken, La Manchalı Don Quijote olur, kendisine yakıştırılan Mahzun Yüzlü Şövalye'yi bırakıp Aslanlar Şövalyesi unvanına geçer. Tüm bu şövalyevari mücadelelerinde rezil olur, alay konusu olur, deli yerine konulup dalga geçilir. Bir tek Panza, vali olacağı motivasyonu ile Quijote'u ve sanrılarını desteklemeye devam eder. Zira bir tahttan dünyaya emretmeleri ile birlikte, açlıkları tokluğa, çıplaklıkları tören giysilerine bürünecektir. Quijote'un öfkesinin nidaları, iktidara öykünenleri kendine çeker. O, tek adamdır. Quijote, bir tek gezgin şövalyenin, iki yüz bin kişilik orduyu, tek bir boğazmışçasına yok etme kudretinde olduğuna inanır; o şövalye de kendisidir. Quijote ölmeye yakın, başından geçen tüm serüvenlerin bilincindedir ve hiçbir zaman gerçek bir şövalye olamadığının kendisi de farkındadır. Başarısız mücadelelerle noktalanacak hayatında, iktidar olamamanın verdiği hüzün vardır. Borges, ölüm döşeğinde mutsuz olan Quijote'un hata yaptığını anladığını söyler[6], fakat bence, ortada bir ''hata''' yoktur; Quijote, şövalye gibi davranmayı bilinçli olarak tercih etmiş ve kendi gerçekliklerini, paranoyalarını yaratmıştır. Peki ya kaybettiği serüvenleri kazansaydı ve kendisine inanan binlerce kişiyi kendi paranoyalarına inandırsaydı?

Böyle bir durumda iktidara gelecek Quijote'un, Hitler’in gücü kendinde toplamasıyla yol açtığı felaketlere sebebiyet vereceğini düşünüyorum. Zira Hitler gibi Quijote da, kendi şeytanlarını yaratma, kendi Tanrısal tahtını süsleme, kişisel oportünizminin sonucu olan fanatizmini ve ''gerçeklerini'' insanlara dayatma hususunda zorluk çekmeyecektir. Kendini Führer ilan eden Hitler'in yaptığı gibi, Aslanlar Şövalyesi Quijote da inancını kati bir şekilde savunacak, bu inancı karar meselesi haline getirecek ve bu inancı yegâne geçerli addedip şiddetle savunacaktır. Bir totaliter lidere dönüşebilecek olan Quijote, halihazırda yaptığı gibi, kurmaca dünyasının kahramanlarını ve düşmanlarını ilan edecektir. Arendt'in Totalitarizmin Kaynakları'nda[7] dikkat çektiği üzere, totaliter liderlerin, deneyimlenen gerçekliğin kendi yarattıkları kurguya uygun öğelerini alarak kullanmaları, onların en büyük becerisidir. Hitler'in kimin ''Yahudi'' olduğuna kendisinin karar verdiği ve ardından imhaya giriştiği gibi, Quijote da kendisine tehdit olarak gördüğü ve iktidarını zedeleyecek her unsura karşı savaş açacaktır. Nasıl ki Hitler'i destekleyen ve öfkesini iktidarı ile paylaşmaya gönüllü kitleler oluşmuşsa, iktidara geldikten sonra Quijote'un da çevresini Sancho Panza gibi oportünistler, içi şiddet dolu kalabalıklar saracaktır. İkisi de şiddeti, bir düşünsel anlayışı gerçekleştirmek için olumlar. Nasıl ki Hitler için şiddet ve ideoloji karşılıklı olarak birbirini güçlendiren etmenlerse Quijote için de öyledir. Albrecht Koschorke'nin de belirttiği üzere “şiddet, meşruiyet eksikliklerini büyüklük sanrısıyla kapamaya çalışan, hikmeti kendinden menkul siyasi önderlerin gizli gülünçlüklerini, takipçilerinin ve kurbanlarının algısından saklamak için gerekli bir araçtır”.[8] Cervantes'in eserinde Don Quijote, iktidara gelen bir lider olamadıysa da, iktidar yoksunu bir diktatörün sanrılarını ve mücadelesini sahneler. Tahtına kurulmuş insanlara hükmeden her diktatörün içinde, başarılarıyla övünen bir Don Quijote vardır.


[1] Guy Davenport (1987). “Önsöz”, Vladimir Nabokov: Lectures on Don Quijote içinde, Mariner Books, s. 16.

[2] Miguel de Cervantes Saavedra (2020). La Mancha'lı Yaratıcı Asilzade Don Quijote, çev. Roza Hakmen, 30. Baskı, Yapı Kredi Yayınları, s. 488.

[3] A.g.e., s. 641.

[4] A.g.e., s.169.

[5] A.g.e. s. 393.

[6] Jorge Luis Borges (1997). A Recovered Lecture on Cervantes, Inti: Revista de literatura hispanica. No. 45, Article 20.

[7] Hannah Arendt (1973). The Origins of Totalitarianism, Harcourt Publishing.

[8] Albrecht Koschorke (2016). Hitler'in Kavgam'ı Üzerine Bir Analiz: Nasyonal Sosyalizmin Poetikası, çev. Ayşe Kurultay, İletişim Yayınları, s. 79.