Emmanuel Macron 2017 yılında cumhurbaşkanı seçildiğinde çok uzun süre dünya kamuoyunu işgal etmişti. Kimileri ‘siyaset dışı’ bu genç adamı AB’nin yenilenmesi ve küresel ölçekte yerelci ‘gerici popülistler’in gerilemesi için bir fırsat olarak alkışlarken, kimileri de kendisine, bakanlığı dönemindeki icraatlarından, neoliberal ajandasından dolayı mesafeli, hatta oldukça eleştirel yaklaşmıştı. Açıkçası ben de ikinci grupta yer alanlardandım (fikrimde hâlâ ısrarcıyım). Macron’un bir yeniliğe işaret etmekten ziyade, kriz halindeki müesses nizamın mimarı olduğu cumhuriyet için bir nefes olduğunu düşünmektey(d)im. Öte yandan ‘Macron olayı’ bazılarına göre de bir tür sapma ve geçici bir fenomen olarak değerlendirilmişti. Ancak beş yıllık cumhurbaşkanlığında Sarı Yelekliler, emekli reformunun yarattığı ‘isyanlar’, Covid-19 salgını gibi bir dizi krizle sarsılmasına rağmen, yakında gerçekleştirilecek seçimler için hâlâ açık ara en iddialı aday durumunda. Dolayısıyla 2022 seçimlerinin öncelikle bu bağlamda tartışılması önemli diye düşünüyorum.
Önümüzdeki ay, (18 yaşından büyük) Fransızlar ülkeyi beş yıl yönetecek cumhurbaşkanını seçmek için iki turlu çoğunluk usulüne göre belirlenmiş sistemle sandığa gidecek. Seçimlerin ilk turu 10 Nisan’da, hiçbir adayın mutlak çoğunluğu elde edememesi durumunda ise en yüksek oyu alan iki adayın yarışacağı ikinci turu 24 Nisan’da gerçekleşecek. Cumhurbaşkanının halk-oyuyla seçilmeye başlandığı 1962’den beri Fransa’da hiçbir aday ilk turda seçimi kazanamadı. Dolayısıyla hem kurumsal-yasal mekanizmalar hem sosyolojik veriler hem de anket sonuçları 2022’de de seçimin ikinci tura kalacağını gösteriyor. Araştırmalara göre ilk turdaki katılım bir önceki seçimlerden (2017) daha düşük düzeyde (%63-%71) gerçekleşebilir.[i] Bu açıdan bir değişiklik olmaması halinde aşırı sağcı baba Le Pen’in ilk kez ikinci tura kaldığı 2002’deki seçimlerde ilk turda oy vermeyenlerin oranına (%28,4) benzer bir sonuç elde edilecek. Yaş ve sınıfsal dağılıma bakıldığında ise bir süredir gözlemlendiği üzere orta-üst sınıflarda ve 60 yaş üzerinde katılım eğilimi son derece yüksekken, alt sınıflarda ve 18-24 yaş aralığında bu oran hayli düşüyor. Giderek artan bu ilgisizliği göstermek açısından çarpıcı olan bir başka veri de seçime neredeyse iki hafta kalmasına rağmen Fransızların %36’sının hâlâ seçim tarihini net olarak bilmiyor oluşudur.[ii] Üstelik bir değil iki aşırı sağ adayın (Le Pen ve Zemmour) varlığına rağmen, “artık aklımızla da oy vermiyoruz”[iii] diyen seçmen bloku nedeniyle ikinci turdaki katılımın çok daha düşük olacağını da şimdiden kestirmek mümkün.[iv]
Fransa’daki seçim sistemine göre seçimlerde aday olabilmek için yaklaşık 45 bin seçilmişin en az 500’ünün imzalı desteğinin alınması ve seçim kuruluna ibraz edilmesi gerekiyor. Anayasa Konseyi’nin (Conseil constitutionnel) nihai verilerine göre 64 adayın sadece 12’si (8 erkek 4 kadın) bu koşulları sağlayarak aday olmaya hak kazandı.[v] Üstelik bazı adayların yeterli desteği alması için çeşitli kampanyalar da düzenlendi. Özellikle son dönemlerde bu usulün demokratik olmadığına dair yoğun tartışmalar da alttan alta yürü(tül)üyor. Adayları kabaca kategorize etmek gerekirse şöyle bir manzara söz konusu: Kendisini merkezde tanımlayan Macron’un da esasen hem icraatları hem de programları itibarıyla sağ ideolojiye sahip olduğu dikkate alınırsa altı sol/sosyalist, iki merkez sağ, dört de aşırı sağ adaydan bahsetmek mümkün. Bu haliyle dengeli bir dağılım, hatta solun domine ettiği bir seçim yarışı söz konusuymuş gibi düşünülebilir. Ancak politik manzara tam tersine işaret ediyor. Sağ adayların ilk turda toplam oyu, anket ortalamaları dikkate alındığında, %70/75’i buluyor. Bu oran bir önceki seçimlerde benzer şekilde sağ için %73,3, sol için ise %27,7 düzeyindeydi. Dolayısıyla 2017’de iki partili sistemin çökmesinin temelde Fransız soluna büyük zarar verdiğini söylemek mümkündür. Solu zayıflatan nedenlerin başında, başta Sosyalist Parti’nin bilançosu ve kendi halkını buradan devşirerek icat eden Macron’un yarattığı kırılma gelse de bu durum başka bir yazının konusu olacak ölçüde bizzat tartışılmayı, detaylandırılmayı hak ediyor.
Sol aktörler açısından %25/30’luk dilim bile başlı başına bir sınırlılığa işaret etmekteyken, üstüne üstlük birbiriyle uzlaşmaz adayların yarattığı çok parçalı yapı işleri bütünüyle zorlaştırmaktadır. Elbette politikanın gücü mevcut sosyolojiyi veri almayıp, onu kendi politik projesi için dönüştürebilme kapasitesine yaslanmaktadır. Bu anlamda bu oranlar belli bir zorluğa işaret etse de imkânsız anlamına gelmiyor. Zorluğun esasen sol aktörlerin tercihlerinden, ahlâki ve entelektüel bir liderlik inşa edememelerinden kaynaklandığını söylemek mümkün. Mevcut durumda görünen neden, sol siyasetin, maalesef başta Sarı Yelekliler olmak üzere, son dönemde yaşanan toplumsal hareketlerin/hareketliliklerin (emekli, çiftçi, öğrenci… eylemleri) kimi taleplerine programlarında yer vermelerine rağmen kurumsal siyasete kanalize edemediğidir. Yine de üçüncü adaylık kampanyasını yürüten Mélenchon’un son dönemdeki çıkışı, birbirlerinin oylarını bölen iki aşırı sağ adayın varlığıyla birleşince solun aradan sıyrılma ihtimali, dolayısıyla bu cenderenin kırılma umudu diri kalmaya devam ediyor. Başka bir yazının konusu olarak şimdilik bu meseleyi ertelemek durumundayım.
Bu metni Nisan 2022’de gerçekleşecek Fransız cumhurbaşkanlığı seçimlerini anlamak için kaleme alacağım bir yazı dizinin başlangıcı olarak sınırlamak durumundayım. Seriyi, genel seçim sürecini (öncesi-sonrası) kavrayabilmek için tasarlanmış, birbirini tamamlayan yazılar olarak düşünmek gerekir. Bu doğrultuda ilk olarak Science Po’nun, Fondation Jean Jaurès’in, Le Monde’un ve IPSOS’un işbirliğiyle hazırlanan, ilki 2-3 Mart, ikincisi 18 Mart tarihli iki kapsamlı araştırmayı temel alarak şu sorunun yanıtını bulmaya çalışacağım: Sosyal devletin altını oyan neoliberal politikalarına ve vaatlerine rağmen, son dönemde anketlerde %30’un üstüne çıkan Emmanuel Macron’un neredeyse kampanya dahi yapmaya tenezzül etmeyecek gücü/özgüveni nereden kaynaklanmaktadır? Üstelik Ukrayna krizi nedeniyle adaylığını planlanandan geç açıklamak zorunda kalan Macron’un programı seçmenin çoğunluğunu endişelendirecek ölçüde yeni nükleer reaktörlerin inşası, sermaye için yeni ayrıcalıklar, emeklilik yaşının 62’den kademeli olarak 65’e çıkarılması gibi birçok değişikliği içermektedir. Macron’un beş yıllık iktidar deneyiminin ve yeni programının da ispatladığı üzere kendisinin sağa doğru büyük yürüyüşü neredeyse tamamlanmışa benziyor. Bir yandan AB ölçeğinde daha güçlü sınırların inşa edilmesi gerekliliğine yaslanan göçü/göçmenleri sınırlandırma arzusu, diğer yandan geleneksel olarak sol ve sağı ayırma ölçütüne dönüşen çalışma süresi konusundaki suskun tavrı, Fransızların daha fazla çalışması gerektiğine dair daha önceki açıklamalarıyla birleşince, tipik bir sağ siyasetçiyle karşı karşıya olduğumuz konusunda kuşkuya yer bırakmıyor. Gazeteci ordusu karşısında dört saatte açıklanan program sonrasında l’Institut Elabe’nin BFMTV için yaptığı ankete göre Fransızların %66’sı Macron’un 2022 seçim programının yeni hiçbir şeyi içermediğini, %61’i günlük hayatı iyileştirecek, beklentilerini karşılayacak bir değişikliği barındırmadığını, %56’sı ise bu haliyle Fransa’nın mevcut durumunu düzeltmeyeceğini düşünüyor.[vi] İyi de burada bir çelişki yok mu? Beklentileri karşılayamamasına rağmen bütün anketlerde ve kamuoyundaki genel havada Macron’un seçilmesine neden kesin gözüyle bakılıyor?
Elbette bu soruyla ilgili cevapları uzatmak mümkün, fakat ben ‘rakipsiz’ olarak öne çıkmasının nedenlerini özellikle seçim süreci için anlamlı olduğunu düşündüğüm, çoğunluğu konjonktürel beş temel basit gerekçeyle açıklamaya çalışacağım.[vii]
Ukrayna Savaşı’nın Fransa’daki seçim sürecine etkisi
Ukrayna’da yaşanan savaşın Fransız siyasetine etkileri oldukça çarpıcı. Batı’da Rusya karşıtlığının en güçlü olduğu ülkelerden birinin Fransa olduğunu söylemek mümkün. Son olarak Renault da Rusya’daki faaliyetlerine ara verdiğini açıklamak zorunda kaldı.[viii] Fransızların %90’ı çeşitli gerekçelerle (ülke üzerindeki ekonomik sonuçları, savaşın Ukrayna’nın dışına taşınma olasılığı ve nükleer savaş ihtimali) savaştan büyük bir kaygı duymaktayken, gaz konusunda daha az bağımlı olmanın da verdiği konforla[ix], %78’i Rusya’dan gaz alımının durdurulmasını istiyor. [x] Seçime dönük yapılan araştırmalarda temel mesele olarak ilk sırada alım gücü yer alırken; bunu hemen ardından Ukrayna savaşı takip ediyor. Tam da bu yüzden kısa sürede adayların hepsinin Rusya’yı kınayıp Ukrayna yanlısı açıklama yapmalarına dönük müthiş bir kamuoyu baskısı oluştu. Hatta bu konuda pek de cevval davranmayan yeni ‘şeytan’ Zemmour Rusya’ya dair eski olumlu tavrının bedelini anketlerde hızla gerileyerek ödedi. Dolayısıyla Ukrayna’daki gelişmeler adayların son dönemde anket skorlarındaki dalgalanmalarının temel nedenini oluşturmaktadır.
İlk başlarda Emmanuel Macron yoğun eleştirilerin hedefi olsa da, gelinen noktada Ukrayna savaşının onun için bir tür ‘Tanrı nimeti’ne dönüştüğünü söylemek mümkün. Fransızların bu konudaki tavrını büyük oranda (%65) doğru bulduğu ‘süper çocuk’ Macron bu dış olay vesilesiyle hem içerde yürüttüğü politikalardan dolayı kendine yöneltilen eleştirilerden sakınabildi hem de savaş vesilesiyle neoliberal politikalarının yarattığı yıkımın, sosyal devlette yarattığı aşınmanın, düşen satın alma gücünün çok fazla tartışılmasını önledi. Yakında gerçekleştirilecek seçimlere giren bir aday değil de devlet başkanı, diplomasi uzmanı, başkomutan ve Merkel sonrası AB’nin lideri edasıyla hareket etme fırsatı yakalayan Macron savaşın yarattığı öfke ve korkuyu iç siyasete tahvil ederek, hem Avrupa’nın lideri gibi davrandı hem de kendisini sıkıştırabilecek meselelerin görünürlüğünü azalttı. Tam da bu sebepten, her üç Fransız’dan ikisinin (%66) bütün adayların katılacağı bir tartışmadan yana olmasına rağmen, diğer adaylarla karşılaşmayacağını söyleyen Macron[xi], sadece Ukrayna savaşı bağlamıyla diğer adayların da yer aldığı bir programa katıldı. Bir yandan kendisi krizin başlangıcından beri yoğun bir telefon trafiği yürütürken, öte yandan kurmayları da seçim sürecinde öncelikli olarak bu meselenin tartışılması için elinden geleni yaptılar. Son olarak Sağlık Bakanı Veran nükleer saldırı durumunda herkese yetecek iyot stokunun olduğunu ilan ederek korkuları diri tutmaya çalıştı.[xii] Ancak Rusya-Ukrayna meselesinin seçim malzemesi haline gelmesi Macron’u anketlerde %30 bandına taşımış olsa da bu etkinin seçime doğru azalacağını söylemek mümkün. Nitekim yazının temel aldığı araştırmalardan ikincisi Ukrayna’daki savaşın seçim tercihleri üzerindeki etkisinin giderek azaldığını, alım gücü gibi ekonomik temelli problemlerin daha baskın hale gelmeye başladığını gösteriyor.[xiii] Hatta yazının yazıldığı esnada çıkan son bir araştırmaya göre Ukrayna’nın oy tercihlerine etkisi altıncı sıraya kadar gerilemiş durumda.[xiv] Bu eğilim, seçmende rahatsızlığa yol açan Macron’un diğer adaylarla karşılaşmayı reddetmesi ve ‘cılız’ bir kampanya yürütmesi faktörleriyle birleşince anketlerdeki düşüşünün biraz daha devam edebileceğine işaret ediyor.
Kendi seçmenini konsolide edebilme kapasitesine karşın diğer adayların hal-i pür melali
Macron’un, siyaseten görece yeni olarak girdiği 2017 seçimlerinden zaferle çıkması, aşırı sağa karşı bir tür panzehir olarak algılanması, merkez sağda yaşanan skandalların ve merkez sol iktidarın müsebbibi olduğu büyük memnuniyetsizliğin yarattığı olağanüstü koşulların ürünüydü. Fakat gelinen noktada kendisine sadık büyük bir seçmen grubu oluşturduğunu söylemek mümkün. Macron seçmeninin %72’si, ilk tur için kararının kesin olduğunu ve değişmeyeceğini söylüyor. Daha yakın dönemli başka bir araştırmaya göre ise bu oran %85’e çıkmış durumda ve diğer adayların seçmenlerinden açık ara önde.[xv] Alt sınıflar üzerinde yarattığı büyük tahribata rağmen seçmenlerin çoğunluğu hayatlarından ya memnun (%47) ya da nötr (%38) görünüyor. Üstelik bu oran Macron’un seçildiği 2017 yılından daha yüksek düzeyde. Macron’un ikinci tur için yeterli olmadığını düşünen seçmenin oranı sadece %8 iken, ardı sıra gelen adaylardan Le Pen’de bu oran %35’e, Pecresse’de %55’e, Zemmour’da %62’ye, Mélenchon’da %81’e çıkıyor. Dolayısıyla liberal demokrasinin içinde bulunduğu krizin faturası kendi özgün koşullarının da etkisiyle Fransa’da ziyadesiyle partilere, politik elitlere çıkmaya devam ediyor.
Aşırı sağ tehdit için hâlâ en iyi alternatiflerden biri olarak görülmesi
Yıllarca iki partili sistemin sürmesini mümkün kılan aşırılıklara karşı cumhuriyetçi cephede buluşma taktiği bu sistemi yerle bir eden Macron için de işlevselliğini koruyor. Aşırı sağın çatallanarak, radikalleşerek güçlenmeye devam etmesi, Le Pen’le birlikte ondan daha da uçlarda başka bir isim olan Zemmour’un ortaya çıkması, cumhuriyet tehlikede endişesini diri tutmaya devam ediyor. Nitekim daha ilk tur yapılmadan Sosyalist Parti’nin adayı Hidalgo ve Komünist Parti’nin adayı Fabien Roussel aşırı sağın ikinci tura kalması durumunda Macron’a oy vereceklerini ilan ettiler.[xvi] Benzer şekilde Hidalgo öncesi Paris’in belediye başkanı olan Sosyalist Partili Bertrand Delanoë da ilk turda Macron’a oy vereceğini açıkladı.[xvii] Bu listenin ilk tur sonrası epey bir uzayacağını söylemek için kâhin olmaya gerek yok. Araştırmalara göre sol seçmenin bir kısmı da aşırı sağı engellemek için daha ilk turda Macron’a oy verilmesi gerektiğine ikna olmuş durumda. Fakat Macron’un seçilmesinden beri aşırı sağın toplam oyunun %35’lere kadar çıkması onun panzehir olmadığının, aksine aşırı sağ tehdidi büyüttüğünün açıkça kanıtı. Mélenchon’un yükselişine devam etmesi hem ilk turda aşırı sağı alt etmenin mümkün olabileceği algısını hem de gerçek sol bir alternatifin inşa edebileceği inancını güçlendirebilir. Fakat halihazırda solun ikinci tura kalamayacağına dair yaygın bir anlayışın hâkim olduğunu söylemek gerekir. Dolayısıyla sol aktörlerin bir kısmı da baştan Macron-Le Pen düellosunu kabul etmişe benziyor. Halbuki ikinci tur yerine ilk turda etkili bir kampanya süreci ve stratejiyle solun, ikiye bölünmüş bu anlamda görece savunmasız aşırı sağı engelleme ihtimali hiç de düşük değil. Üstelik program odaklı fikirsel bir birliği de bu vesileyle Macron’un neoliberal ajandasına karşı daha etkili şekilde ortaya koyabilirler. Başka bir yazıda solun tavrını irdelemeye çalışacağım.
Konvansiyonel partilerin zayıflığı ve Macron’un bu partilerin seçmenlerindeki cazibesi
Macron ne sağcıyım ne solcu, merkezdeyim şiarıyla 2017’de eski iki büyük parti olan Sosyalist Parti’den ve merkez sağ Cumhuriyetçilerden büyük bir seçmen kitlesini koparmıştı. Beş yıllık başkanlığı döneminde bu partilerin toparlayamamış olmaları Macron’un ödünç aldığı bu seçmende bir sadakate yol açtığını gösteriyor. Yeninin mucidi olmaktan ziyade ölmekte olan eskiyi restore/reforme eden Macron’un gücünün önemli bir nedeni de erimiş fakat henüz varlığını sürdüren bu iki partinin ve diğer birçok partinin de seçmenleri nazarında cezbediciliğini hâlâ koruyor olmasıdır. Dolayısıyla 2017’de kendisine oy vermeyen, koparamadığı seçmenin önemli bir kısmının gözünde de bir şekilde tercih edilebilir aday olarak görülmeyi başarmışa benziyor. Bu tablo, aynı zamanda diğer adayların zayıflığının da önemli bir nedenini açıklıyor. Her iki araştırmanın da gösterdiği üzere 2017’de Sosyalist Parti’nin adayı olan Benoît Hamon’a oy veren seçmenler Sosyalist Parti’nin adayı Hidalgo’dan daha yüksek oranda Macron’u tercih edeceğini dile getiriyor. Benzer şekilde merkez sağın 2017’deki adayı François Fillon’un seçmeninin %34’ü de Macron’a oy vereceğini söylüyor. Öte yandan sağ seçmen nazarında etkisini sürdüren Sarkozy’nin kamuoyu baskısına rağmen merkez sağ aday Pecresse ile Macron arasında henüz bir tercih yapmamış olması da merkez sağ seçmenin Macron’a kaymasını besliyor.[xviii] Cumhuriyetçiler partisinin adayının anketlerde düşüşe geçmesinin bir nedeni de bu olsa gerek. Dolayısıyla seçimler yaklaştıkça Macron, Ukrayna savaşının azalan etkisini merkez sağdan koparacağı yeni seçmenlerle telafi edebilir. Bu anlamda belli oranda bir düşüşe rağmen ilk turu birinci sırada tamamlaması sürpriz olmayacaktır.
Macron’un ehven-i şer bir aday olması
Macron’un neredeyse kesin olarak seçilecek olmasının temel nedeni yukarıda çizilen tablonun hissettirdiği duygunun aksine beş yıllık iyi yönetim performansından kaynaklanmıyor. On iki adaya dair seçmen görüşüne göre, Macron dışındaki diğer bütün adaylar ondan daha kötü şekilde ülkeyi yönetme potansiyeline sahipler. Dolayısıyla Macron’a dair büyük bir memnuniyetten ziyade, seçmenin duygusal yatırım yapabileceği iyi bir adayın yokluğu seçmende mevcut halin sürdürülmesine dönük bir iradeyi doğuruyor. Macron programını açıkladıktan sonra seçmenlerin çoğunluğu birinci Macron döneminden ciddi bir farkın olmayacağını gördü. Bu durum daha kötü bir gelecek ihtimaliyle birleşince istikrar için mevcudun sürdürülmesi hâkim eğilim haline geldi. Yoksa Macron’un başkanlığından memnun olanların oranı sadece %28 (%33 nötr, %39 memnun değil). Nitekim seçilmesi durumunda işlerin kötü gideceğini düşünen seçmenlerin oranı ise %40, iyi gider diyenlerin oranı sadece %23. Buna karşın seçilmeleri durumunda ülkenin daha kötü yönetileceğini düşündükleri adaylardan Mélenchon, Le Pen ve Zemmour’da bu oran %60’lara çıkıyor. Dolayısıyla Macron’un tercih edilmesindeki temel motivasyon işlerin daha kötüye gitme endişesi gibi görünüyor. Siyasi partilere olan güvenin %17’lerde olması da bu tabloyu doğruluyor. Bu açıdan seçimlere yaklaşırken Macron’un ne yapacağından ziyade diğer adayların performansı belirleyici olacaktır. En güçlü ihtimal olarak ilan edilen ikinci turdaki Le Pen-Macron düellosu, hâlâ aşırı sağdan daha tercih edilebilir olduğu için, Macron’un zaferinin erken ilanı anlamına geliyor. Fakat böyle bir durumda, anketlerin gösterdiği üzere aşırı sağın ikinci turda %45 bandına yaklaşacak olması ‘cumhuriyetçi cephe’ (elbette Macron) açısından en iyi ihtimalle bir Pirus zaferi anlamına gelecektir. Öte yandan daha ilk turda neredeyse standartlaşmış anketlerin tersyüz edilmesi, özellikle sol aktörlerin ya da sol seçmenin potansiyeli dikkate alındığında pek de imkânsız görünmüyor. Elbette sürenin kısalığı, sol/sosyalist adayların uzlaşmaya kapalı tavırları, Macron lehine işleyen devlet imkânları, medyanın tutumu bu beklentinin pek de kolay karşılanmayacağını gösteriyor. Yine de halkın birliğini yaratacağını vaat eden Mélenchon’un giderek daha fazla heyecan uyandırması umutların diri tutulmasını sağlıyor. İzleyip göreceğiz…
[i] https://www.lejdd.fr/Politique/presidentielle-labstention-battra-t-elle-un-record-4101526?Echobox=1648133916#utm_medium=Social&xtor=CS1-4&utm_source=Twitter
[ii] https://presidentielle2022.bva-group.com/intentions-vote/intentions-de-vote-vague10-macron-pouvoirdachat-interet-election/
[iii] Burada seçim sisteminden de kaynaklı olarak aşırı uçlara karşı devreye giren ‘cumhuriyetçi cephe’ anlayışına gönderme yapılıyor. Çok uzun süredir seçmenler ilk turda kalpleriyle, ikinci turda da istedikleri adayın seçilmesi için değil diğer adayın seçilmemesi için akıllarıyla oy kullanmak durumunda kalmıştır.
[iv] "'Aklını Yitirmiş' Bir Kuşağın Meydan Okuyuşu: Halksız Demokrasiye Doğru" yazımda bu durumu tartışmıştım. https://birikimdergisi.com/guncel/10656/aklini-yitirmis-bir-kusagin-meydan-okuyusu-halksiz-demokrasiye-dogru
[v] https://presidentielle2022.conseil-constitutionnel.fr/les-parrainages/parrainages-valides-par-candidat.html
[vi] https://www.bfmtv.com/politique/elections/presidentielle/sondage-bfmtv-presidentielle-pour-61-des-francais-le-programme-de-macron-ne-permettra-pas-d-ameliorer-leur-quotidien_AN-202203220012.html
[vii] Detaylı bilgi için bkz. https://www.ipsos.com/sites/default/files/ct/news/documents/2022-03/Ipsos%20-%20Enque%CC%82te%20Electorale%20-%20Vague%207%20-%2018%20mars%202022.pdf ve https://www.ipsos.com/sites/default/files/ct/news/documents/2022-03/Ipsos%20-%20Enque%CC%82te%20Electorale%20-%20Vague%206%20-%205%20mars%202022.pdf
[viii] https://www.latribune.fr/entreprises-finance/industrie/automobile/renault-quitte-la-russie-chronique-d-un-depart-en-catastrophe-906842.html
[ix] Almanya’nın Rus gazına bağımlılığı %55 civarındayken, AB içinde tüketilen gazın toplamda üçte biri Rusya’dan geliyor. Fransa’da ise bu oran sadece %17 civarında. Dolayısıyla bu açıdan bir Fransız istisnasından bahsetmek mümkündür. Ayrıntılı bilgi için bkz. https://www.ouest-france.fr/economie/energie/gaz-naturel/pourquoi-la-france-est-moins-dependante-au-gaz-russe-que-ses-voisins-f5ab5620-883a-11ec-83fb-10f9670fd651
[x] https://presidentielle2022.bva-group.com/etudes-analyses/observatoire-de-la-politique-nationale-mars2022-macron-gaz-russie-debat-premier-tour-presidentielle/
[xi] https://presidentielle2022.bva-group.com/etudes-analyses/observatoire-de-la-politique-nationale-mars2022-macron-gaz-russie-debat-premier-tour-presidentielle/
[xii] https://www.ladepeche.fr/2022/03/21/attaque-nucleaire-olivier-veran-assure-que-la-france-est-dotee-de-suffisamment-de-pastilles-diode-10184878.php#:~:text=%22C'est%20une%20donn%C3%A9e%20classifi%C3%A9e,si%20c'%C3%A9tait%20n%C3%A9cessaire%22.
[xiii] Bir önceki araştırmada (2-3 Mart) Ukrayna’daki savaş %50 oranında kaygı uyandırıyorken, 18 Mart tarihli sonraki araştırmada bu oran %43’e düşmüş durumda. Üstelik oy tercihini etkilediğini söyleyen seçmen oranı %33’ten %27’ye düşmüş durumda.
[xiv] https://www.jean-jaures.org/wp-content/uploads/2022/03/ENEF-vague-8.pdf
[xv] https://presidentielle2022.bva-group.com/intentions-vote/intentions-de-vote-vague10-macron-pouvoirdachat-interet-election/
[xvi] https://www.tf1info.fr/politique/presidentielle-2022-un-front-republicain-se-dessine-deja-en-vue-d-un-second-tour-entre-emmanuel-macron-et-marine-le-pen-2214279.html?utm_medium=Social&utm_source=Twitter&Echobox=1647958442#xtor=CS5-113
[xvii] https://www.lejdd.fr/Politique/presidentielle-bertrand-delanoe-votera-emmanuel-macron-4100553?Echobox=1647729555#utm_medium=Social&xtor=CS1-4&utm_source=Twitter
[xviii] https://www.bfmtv.com/politique/elections/presidentielle/presidentielle-entre-pecresse-et-macron-sarkozy-n-a-pas-encore-fait-son-choix_AN-202203190307.html