"Peremen": Mihail Gorbaçov ve Sovyetler Birliği’nin Çöküşü

Doğma büyüme SSCB’li yaşıtlarımla ne vakit Gorbaçov ve perestroyka dönemini konuşsak konuyu hep glasnosta getiriyorlar. Çoğunun 1980’lere dair hatıraları anne babalarıyla girdikleri temel ihtiyaç kuyrukları. Fakat bilmem kaç saat sırada bekledikleri ekmek yahut tuvalet kâğıdı sanki çok da mühim değilmiş gibi, kuyrukta konuşulan ve o vakitler pek de anlamadıkları sohbetleri anımsıyorlar. Şayet konuşmamıza yaşça büyük akrabaları da dahilse, onlar da kuyruk sohbetlerinin muhtevasından ziyade kamusal alanda rahatça konuşabiliyor olmalarına vurgu yapıyorlar. Sebebini sonradan anladım; şeffaflık (glasnost) o kadar önemliydi ki, Gorbaçov’un “yeni düşünce” (novoe mışleniye) sloganıyla bu insanların özdeşleştirdikleri şey en az sistemin yeniden inşası kadar (perestroyka), inşa sürecine katkı yapabiliyor olmaktı. Haklıydılar. 1917 Devrimleri de benzer bir sürecin sonucu değil miydi? Yaşayan bir anakronizmaya dönüşmüş olan imparatorluğun yenilenme ihtiyacı ve değişimi başlatacak olan kamusal alan sohbetleri.

İster övgü dolu olsun ister yergi, Mihail Gorbaçov’un ardından yayımlanan yazılar otuz küsur yıl önceden aşina olduğumuz bir polemiği yeniden gündeme getirdi. Gorbaçov, Vladimir Putin’e göre realpolitikten bihaber bir zavallı, Batılı liberallere göre Berlin Duvarı’nı yıkan ve Soğuk Savaş’ı bitiren bir kahraman; eski Doğu Blok’unda yaşayanlara göre Varşova Paktı’nı dağıtan özgürlükçü bir fedai; Rus milliyetçilerine göre memleketini Batı’ya satan bir hain; komünistlere göre Sovyet ütopyasının mezarını kazan bir alçak; bir vakitler beraber çalıştığı mesai arkadaşlarına göre mütereddit bir Hamlet yahut siyasi gücünü sorumsuzca savuran ve ülkesini bölen bir Kral Lear’dı. Biyografi yazarı William Taubman ile yaptığı bir mülakatta kendinden üçüncü tekil şahısta bahseden Gorbaçov’a göre bile Gorbaçov’u anlamak zordu. Öldüğü gün Türkiye’de yayımlanan bir internet gazetesinin attığı başlık ona karşı bilhassa illiberal çevrelerin beslemeye devam ettiği nefreti açıklamaya yetiyor: “Emperyalizmin Uşağı Gorbaçov Geberdi!”

Siyasi spektrumun çeşitli noktalarından yazılan makalelerin tek ortak paydası Gorbaçov’u SSCB’nin yıkılışının yegâne sorumlusu (yahut faili) olarak göstermeleri. İşte, mesele tam olarak burada bulanıklaşıyor. Gerçekten de Sovyet yüzyılının kapanmasında Gorbaçov’un rolünü azımsamak kolay değil. Sovyetler Birliği’ni “insan yüzlü sosyalizme” kavuşturayım derken, tıpkı fazla hızlı ve çok zorlayarak eğmeye çalıştığınız bir ahşap gibi, koca ülke Gorbaçov’un tezgâhında kırılmıştı. Yine de Gorbaçov’un emperyalizme hizmet ettiğini iddia edenler, belki fark etmeden ve farklı niyetlerle de olsa, tıpkı Batılılar gibi Gorbaçov’a başarı addetmiş oluyorlar – ki bu ironik bir argüman ve doğru değil. Zira ne perestroyka fikri Gorbaçov’a gökten zembille inmişti ne de bu süreci tek başına yürütmüştü. Eski Başkan Nikita Hruşçov’un düşüncelerine sempati duyan ve Brejnev dönemi boyunca sistemin uzak köşelerinde sessizce gizlenen kalabalık bir aydın/aparatçik zümresinin desteği olmadan Gorbaçov’un kariyerinin bu kadar hızlı parlaması mümkün değildi.

1978 yılında ziraattan sorumlu komiser olarak Politbüro’ya girdiğinde pek az kişinin ismini bildiği Gorbaçov, Leonid Brejnev döneminde (1964-1982) Sovyet idaresine hâkim olan gerontokrasinin içinde nispeten genç yaşı ve yenilikçi tezleriyle değişim taraftarlarının ilgisini çekmiş ve Andropov’un da desteği ile iki-üç yıl içerisinde Politbüro toplantılarına başkanlık eder hale gelmişti. 1985 yılında SBKP genel sekreteri seçilen Gorbaçov’un yükselişinin detaylarını yeni arşiv vesikalarının ışığında son on yıl içerisinde yayımlanan kitaplarından daha yeni yeni öğreniyoruz. Glasnost ve perestroykanın nereden geldiğini ve neden başarısız olduğunu anlamaya çalışan tarihçiler (bu yazının sonunda önemsediklerimi listeledim) genellikle hikâyeye Nikita Hruşçov dönemiyle başlıyorlar.

Stalin’in ölüp yerine Hruşçov’un geçtiği yıllarda (1953) üniversitede okuyan Gorbaçov ve karısı Raisa gibi 1930’ların başında doğanlar, Hruşçov’u daha ziyade iç politikadaki reform çabalarıyla, de-Stalinizasyon siyasetiyle ve hiçbir zaman gerçekleştiremediği “Amerika’yı yakalayacak ve geçeceğiz” (dognat’ i peregnat’ Ameriku) sloganıyla hatırlıyorlar. 22 Mayıs 1957 yılında Leningrad’da düzenlenen bir ziraat konferansına katılan Nikita Hruşçov bu sloganı aslında sadece et, süt ve tereyağı üretimi bağlamında söylemiş olsa da, zaman içerisinde daha kapsamlı bir nihai hedefe yönelik verilmiş bir söz olarak tarihe geçti. 1964 yılında bir Politbüro darbesiyle Hruşçov’u devirip yerine geçen Brejnev döneminde ise Sovyetler Birliği ne et, ne süt, ne de tereyağı üretiminde bu hedefi tutturabilmişti. Ünlü bir Rus iktisatçının tabiriyle SSCB giderek bir azgelişmiş süper güce benzemeye başlamıştı.

Brejnev dönemi ise Sovyet tarihinde “durgunluk” (zastoy) olarak biliniyor. Brejnev’in sağlık sorunları sebebiyle Politbüro toplantılarının neredeyse tamamını kaçırmaya başladığı 70’lerin ortasından itibaren ülke idaresi Hariciye Komiseri Andrey Gromıko, KGB Şefi Yuri Andropov ve Savunma Bakanı Dmitri Ustinov’a kalmıştı. Tek dertleri birbirlerinin ayağına basmadan statükoyu sürdürmek olan bu troyka Marksizm-Leninizm’in halk içinde giderek törenselleşen bir dile evrildiğini gözden kaçırmıştı. Göğüsleri armalarla bezenmiş Politbüro gerontokrasisinin İkinci Harp sonrası doğan gençlere verdiği tek vaat, zaten mükemmel olan bir sistemi çok çalışarak daha da mükemmelleştirebilecekleriydi. 2011 yılında ölen meşhur Rus sosyal bilimci Dmitri Furman’a göre Brejnev döneminde ülke sürüklenirken Marksizm-Leninizm bir ara uykusunda sessizce ölmüştü.

Bu sürüklenişin gözden kaçmasının başlıca sebebi Soğuk Savaş’ın yumuşama dönemindeki gelişmelerin yarattığı başarı illüzyonuydu. Mısır lideri Enver Sedat’ın taraf değiştirip Batı’ya yanaşması gibi ufak tefek zayiatları saymaz isek, 1974’te Portekiz’deki Karanfil Devrimi, 1975 yılında Saygon’un özgürleşmesi, 1976 yılında Mao’nun ölümüyle birlikte azalan Sino-Sovyet gerilimi, Afrika’nın güneyinde sayıları artan Sovyet sempatizanı hükümetler ve buna benzer gelişmeler Sovyetler Birliği’nin beynelmilel hayatta hiç olmadığı kadar başarılı bir çizgide olduğu izlenimini yaratıyordu. Bu illüzyon 1979 yılındaki Afganistan işgali ile birlikte son buldu.

Afganistan işgalinin maddi ve manevi maliyeti çok yüksekti. Ancak Batı'daki yaygın varsayımların aksine, Sovyet bütçesinin en büyük kalemi Kızıl Ordu değildi. Sovyet refah devletinin vatandaşlarına sağladığı imkânlar ve Sovyet köylülerine verilen sübvansiyonlar aslında bütçenin çok daha büyük bir bölümünü oluşturuyordu. Daha az gelişmiş Sovyet cumhuriyetlerinde, özellikle Orta Asya'da uygulanan gıda, konut ve sosyal programlar (bir nevi Sovyet “olumlu eylem” programı diyebiliriz) için önemli sübvansiyon harcamaları vardı. Sovyet planlama ajansının (Gosplan) eski başkanı Nikolai Baibakov petrol ve gaz için ülkeye giren paranın, yani 1976-1980 yılları arası 15 milyar ve 1981-1985 yılları arası 35 milyar doların, sırasıyla 14 milyar dolarını ve 26,3 milyar dolarını hem çiftliklerdeki sığırları beslemek, hem de Sovyet vatandaşlarının sofralarına koyduğu ekmek için tahıl satın alarak harcadığını ifade ediyordu. Bu tablo 1985 yılında SSCB’nin başına kim geçerse geçsin düzeltilmesi gereken durumu özetliyor.

Andropov SBKP genel sekreteri seçildiğinde Gorbaçov’u çoktan vârisi ilan etmişti, fakat talebesini realpolitik, ulusal güvenlik politikası ve Sovyet ekonomisi gibi konularda yeterince eğitemeden öldü ve yerine on üç ay sonra kendisi de ölen Konstantin Çernenko geçti. Gorbaçov nihayet 1985 yılında SSCB’nin başına geçtiğinde, idealizm ve reform tutkusuyla doluydu, ancak sırdaşı Raisa bile onun bu işi kıvırabileceğinden yüzde yüz emin değildi. Tıpkı 1848 devrimleri sonrasında ülkesinin önündeki cumhuriyetçi ve cumhuriyet-karşıtı eski rejim seçeneklerini aynı anda gerçekleştirmeyi arzulayan III. Napolyon gibi, Gorbaçov da elzem fakat eşzamanlı uygulandığında birbirlerinin kuyusunu kazacak iki reform programını devreye soktu – glasnost ve perestroyka. Görev süresi boyunca aldığı ekonomik ve anayasal radikal reform planlarını retorikte desteklemek ve uygulamada ertelemek/direnmek arasında zikzaklar çizerek sistemi felç etti.

1980’lerin sonunda, muhtelif ihtiyaç kuyruklarında bekleyen arkadaşlarımın perestroyka hakkında öğrendiği acı gerçek, bütün iktisadi reformların halka fayda sağlamadan evvel ciddi bir maliyeti olduğuydu. SSCB ekonomisi, teoride samimi fakat pratikte gelişigüzel uygulanan reformların, düşen enerji fiyatlarının da etkisiyle, olabilecek en kötü zamanda çöktü. Glasnost, özellikle gençlere, gazeteler, kitaplar, televizyon ve müzik aracılığıyla Batılı yaşam standardının kendi deneyimleriyle ilgisi olmadığını göstererek, merkezî bir ekonominin sunabileceği imkânların ötesine bakmalarını sağlamıştı. Ancak SSCB’deki kurumların yeniden inşa süreci için çoğulculuğa değil, merkezî idareye ve kararlı bir liderliğe ihtiyaç vardı.

Siyasi iktidarın bir kişinin kontrolü altında yirmi yıldan fazla sürebildiği totaliter rejimlere aşina insanlar için altı yıl fazla uzun görünmeyebilir, fakat çoğulculuğu ve toplumsal uzlaşıyı mı, yoksa kurumsal reformasyon için eylem planını mı önceliklendirmesi gerektiğine karar veremeyen Gorbaçov için bir asır gibiydi. Gorbaçov bir yandan kamu iktisadi teşebbüslerine daha fazla özerklik verdi, diğer yandan işsizlik ve eşitsizlikten korkarak özel mülkiyet ve piyasa reformlarına ne ölçüde imkân tanınması gerektiğine son âna kadar karar veremedi. İşin aslı, kurduğu hantal kurumların hiçbiri Komünist Parti’nin fonksiyonlarını yerine getirebilecek güce sahip değildi ve perestroyka için beğenseniz de beğenmeseniz de erklerin tam ayrılığı değil, merkezî otorite gerekiyordu.

2005 yılında Ohio’da asistanlık yaptığım Havighurst Rusya Çalışmaları Merkezi’ne konuşma yapmaya gelen Gorbaçov’u ben de dinleme fırsatını bulmuştum. Gorbaçov, daha önce yaptığı bir şakayı tekrarlayarak, “İçki almak isteyen vatandaşların girdiği votka kuyruğu, beni öldürmek isteyenlerin girdiği sıranın yanında solda sıfır kalır,” diye kendisiyle dalga geçtiyse de 1991 yılında istifa edene kadar, inatla Sovyetler Birliği'nin dağılmadan bir değişim sürecinden çıkabileceğine inanmıştı. 20. yüzyıl tarihinin en önemli dönemeçlerinden birinde sahne ışıklarının altında duran bir siyasetçinin emekli olduktan sonra ne kadar da çabuk önemsizleşebildiğine şaşırmıştım. Aklıma Nikita Hruşçov’un istifaya zorlandığı 1964 yılından ölümüne kadar geçen altı sene içinde Politbüro tarafından Sovyet tarihinden silinmesi ve hiçkimseleştirilmesi gelmişti. Belki de Hruşçov’un KGB’den gizleyerek kasetlere kaydettiği anılarının akıbetini bildiği için, Gorbaçov sürekli televizyona çıkıyordu ve muhaliflerinin argümanlarını desteklercesine Batılı markaların reklam yüzü olmuştu.

Mihail Gorbaçov en son 2007 yılında meşhur bir Fransız çanta markasının dergi reklamı için kameranın karşısına geçmiş ve Berlin Duvarı’nın kalıntıları önünde Amerikalı fotoğrafçı Annie Leibovitz’e poz vermişti. “Seyahat bizi kendimizle yüzleştirir” sloganıyla yayınlanan reklamda, 76 yaşındaki Gorbaçov geçmişin muhasebesini yapan bir yüz ifadesiyle klasik bir limuzinin arkasında seyahat ediyor ve hemen yanına yerleştirilmiş lüks valize dirseğini yaslamış dışarıyı izliyordu. Fotoğrafa hızlıca göz atanlar, arka fondaki yıkık Berlin duvarı yahut Gorbaçov’un surat ifadesini tasvir eden slogan gibi klişe imgeler dışında dikkati çeken bir şey görememiş olabilirler. Ancak titiz okuyucular fermuarı özellikle açık bırakılmış Louis Vuitton valizin içinde duran Novoye Vremya dergisini derhal fark ettiler.

Liberal ve muhalif editöryel çizgisiyle bilinen bu derginin reklama yerleştirilmiş olması elbette bir tesadüf değildi. Fotoğrafta dergi ters durduğu ve kapaktaki Kiril harfleri çok küçük olduğu için bir büyüteç yardımıyla başlığı okumayı başaranlar, reklamda kullanılan dergi nüshasının da kasten seçilmiş olduğu şüphesine kapıldılar. Novoe Vremya’nın manşetinde o vakitler çok tartışılan “Litvinenko Cinayeti” yer alıyordu. 2006 yılında İngiltere’de polonyum zehri kullanılarak öldürülen eski KGB ajanı Aleksandr Litvinenko’nun suikast emrini Vladimir Putin’in bizzat verdiği dedikoduları ayyuka çıkmıştı ve reklamda cinayete atıf yapılarak nasıl bir mesaj verilmeye çalışıldığı merak konusuydu.

Gerek Louis Vuitton’un reklam ajansı, gerekse Gorbaçov Vakfı temsilcileri derginin kasıtlı yerleştirildiği suçlamalarını reddetseler de pek inanan çıkmadı. New York Times gazetesine reklamla ilgili konuşan Robert Passikoff’un da ifade ettiği gibi, hamburger reklamlarında kullanılan ekmeklerin üzerindeki susamların bile gıda teknisyenleri tarafından çekimden önce tek tek elle yerleştirildiği reklam endüstrisinde, Gorbaçov’un yanındaki çantaya nedensiz yere bu derginin koyulmuş olduğu pek de ikna edici bir savunma değildi. Louis Vuitton’un sansasyonel bir reklam yaparak daha fazla ilgi çekmeye çalıştığını düşünsek dahi, Gorbaçov’un yüz ifadesine bakıp geçmişle mi yoksa SSCB’nin çöküşünden on altı yıl sonra ülkesinin geldiği nokta ile mi hesaplaştığını sormamız mümkün.

Aslında eski SSCB başkanının Louis Vuitton reklamında poz vermesi pek de sürpriz sayılmazdı. Zira, Gorbaçov’un ilk reklam tecrübesi 1996 yılında yayınlanan Pizza Hut tanıtımıydı. Amerikan kapitalizminin 1990’lı yıllardaki zafer sarhoşluğunun gıda sektöründeki iki önemli izdüşümünden birincisi Moskova’da açılan McDonald’s restoranı ise, ikincisi Gorbaçov’un oynadığı Pizza Hut reklamıydı. Gorbaçov bu reklam için 1 milyon dolar almıştı. Kendini siyasi spektrumun solunda tanımlayan birçok insan gibi, bir zamanlar Gorbaçov ile beraber çalışan ve Rusya Federasyonu Komünist Partisi kurucu üyelerinden Anatoly Lukyanov’a göre bu kabul edilebilir bir durum değildi. Bugün, şoven Rus milliyetçileri en az komünistler kadar Gorbaçov’a öfkeli ve Lukyanov’un Pizza Hut reklamı sonrası yaptığı şu yoruma benzer şeyler söylüyorlar: Reklam boyunca pizzasına bir kere bile dokunmayan Gorbaçov gidip o pizzayı, tıpkı SSCB’ye yaptığı gibi on beş dilime bölmeli ve daha sonra o dilimleri tekrar bir araya getirmeyi bize gösterebilmeliydi ki yaptığı meziyeti daha iyi anlayabilsin.


Okuma Tavsiyeleri

William Taubman’ın 2017 yılında yayımlanan kitabı bugüne değin yazılmış en detaylı Gorbaçov biyografisi. Bkz. William Taubman, Gorbachev: His Life and Times (New York: Norton, 2017). Taubman’ın 2004 yılında yayımlanan ve Pulitzer ödülünü kazanan Hruşçov biyografisi için bkz. W. Taubman, Khrushchev: The Man and his Era (New York: Norton, 2004). Her iki kitap da olabildiği kadar nesnel ve ilginç detaylar içeriyor. Ancak benim aradığım soruların tamamına cevap veremiyor.

Üniversiteyi SSCB’de okuyan London School of Economics profesörlerinden Vladislav Zubok, SSCB’nin son yılları üzerine benim okuduğum en iyi kitapların yazarı. Birçok makale ve kitabı arasında benim en beğendiklerim: Zhivago’s Children: The Last Russian Intelligentsia (Cambridge, MA: Belknap, 2011) ve daha geçtiğimiz günlerde yayımlanan Collapse: The Fall of the Soviet Union (New Haven: Yale University Press, 2022).

SSCB’nin yıkılışı hakkında yazılmış faydalı diğer kaynaklardan benim önemsediklerim: Artemy Kalinovsky ve Sergey Radchenko (ed.), The End of the Cold War and the Third World (Londra: Routledge, 2013). Ayrıca Cambridge History of the Cold War koleksiyonunun üçüncü cildine ve Archie Brown’un editörlüğünü yaptığı The Demise of Marxism-Leninism in Russia’ya (Londra: Palgrave, 2004) bakmakta fayda var.

Sovyet ekonomisi üzerine şu iki kitabı tavsiye ederim (özellikle ilki): Philip Hanson, The Rise and Fall of the Soviet Economy (London: Longman, 2003) ve Steve Kotkin, Armageddon Averted: The Soviet Collapse, 1970-2000 (Oxford: Oxford University Press, 2001).

Henüz kendi çalışmalarımda kullanma fırsatım olmadı, fakat İngilizce bilip Rusça bilmeyen okuyucuların Gorbaçov’un dış politika danışmanı ve yakın çalışma arkadaşı Anatoly Çernyaev’in günlüğünü fazlasıyla ilginç bulacaklarına eminim: https://nsarchive2.gwu.edu/NSAEBB/NSAEBB275/1989%20for%20posting.pdf

Rusça bilen okuyucular için birçok kaynak mevcut. Fakat ikincil kaynaklardan tavsiyem Boris Kuvaldin’in editörlüğünü yaptığı Proriv k svobode: perestroike dvadisat let spustia – kriticheskii analiz (Moskova: Alpina, 2005) ve özellikle kitapta yer alan Dmitry Furman’ın makalesi “Perestroika glazami moskovskogo gumanitariia”.