TTB’ye Yönelik Saldırılar: Linç Kültürü Sona Ermeli

Bir süredir Türkiye’de yine sert milliyetçilik rüzgârları estiriliyor. Bunun temel araçlarından biri de medya; medya bu rüzgârın estirilmesinde özellikle rol üstleniyor. Buna kampanya çerçevesinde belirli kişiler ve kurumlar hedefe alınıyor, onları yıpratmak için ellerinden geleni yapıyorlar. Böylelikle, linç kültürü hâkimiyet kazanıyor.

Üç dört yıldır, Türk Tabipleri Birliği (TTB) bu linççi yaklaşımın muhatabıdır, hedefidir. Kapatılması isteniyor, yöneticilerinin yargılanması isteniyor, isminden “Türk” ifadesinin çıkartılması isteniyor…

TTB, bu ülkenin hekimlerinin örgütüdür. Üyeler delegeleri seçerler, delegeler Merkez Konseyi yönetimlerini seçer. TTB’nin seçim koşullarını belirleyen düzenlemeler, son haliyle bu iktidar döneminde parlamentodan çıkmıştır. Türkiye’de seçimle ilgili bir soru işaret varsa, o zaman bütün seçim mekanizmalarını eleştirmek lazım gelir. Hekimler alınlarının akıyla bu insanları seçtiler ve bu insanların bu odaları yönetmelerine razı oldular. Bunu tartışmanın ne âlemi var? Hekimlerin benimsedikleri, oy verdikleri bu yapılanmaya kim neden veryansın ediyor? Onların hoşuna gitmediği sözler söylediği için mi?

TTB, sadece seçim mekanizmaları da değil, bütün mekanizmaları demokratik olan bir meslek örgütüdür. Her konuyu tartışarak, elekten geçirerek, süzerek fikir oluşturan bir mekanizmadır. Tıp meslek ahlâkına sahip çıkan, ettiği yemine saygılı, şeffaf bir mekanizma vardır orada. Pandemi döneminde toplumun önemli bir kesimi sağlık bakanlığının değil, TTB’nin verilerine güvendiğini beyan etmedi mi? Pandemi döneminde TTB’nin yaptığı, şeffaflığa davet olmuştur. Hekimler bu ülkenin yüz akıdır.

Şimdi, TTB Merkez Konseyi Başkanı Şebnem Korur Fincancı’nın aslında sadece TSK’nın kimyasal madde kullanımıyla ilgili iddialar hakkında “araştırılsın” demiş olması abartılıp büyütülerek suç unsuru haline getirilmeye çalışılıyor. TTB’nin söyledikleri, TTB başkanının söyledikleri birilerinin hoşuna gitmemiş olabilir. Toplum dediğimiz şey budur; birileri eleştirecek, birileri övecek. Her eleştiri düşmanlık anlamına mı gelir? Bazı eleştiriler doğruyu yapmak için uyarıdır, eleştirilenin hayrınadır. İktidar eleştirilemeyecekse, bu rejime ne ad vereceğiz?

Bunlar tartışılmadan, ne olup ne bittiği üzerine düşünmeden, koca bir meslek örgütünün başkanı bir siyasi partinin genel başkanı tarafından olağanüstü şiddetli biçimde suçlanıyor. İşin ucu vatandaşlıktan çıkarmaya kadar gitti! Bu memleket kimin, kim vatandaş kim vatandaş değil, bunun kim takdir edecek? Bu ülkede her vatandaş bu toprakların sahibi, bu ülkenin kurucusu unsurudur. Türkiye herkesin Türkiye’sidir. En değerli varlığımız bu ülkenin insanlarıdır.

Bunları algılamakta zorlanıyorum. Bunlar, insanları birbirine düşman kılmaktan, insanları nefret ettirmekten başka ne işe yarar? Bundan medet umanlar, yarını nasıl kuracaklar? İnsanlığın zedelenmesinden, düşmanlığın, kinin, nefretin bu kadar öne çıkmasından çok büyük üzüntü duyuyorum. Dileğim herkesin biraz sükûnetle oturup düşünmesi, bu kin nefret söyleminden vazgeçilmesi ve linç kültürünün sona ermesidir.