Türkiye’de kadınlar öğrenilmiş çaresizlik ve onurlu yaşam arasında bezdiriye (mobbing’e) karşı umut ve umutsuzluk arasında zorlu bir mücadele veriyorlar. Didem Yaylalı bu mücadelenin değerli bir kaybıydı. Didem Yaylalı’nın yaşadıklarının Türkiye’de bezdiriye karşı iş yaşamında onurlu yaşam mücadelesi veren temizlik işçisinden, öğretmenine, banka memuresine, garsonuna, aşçısına, hâkimine, belediye başkanına, milletvekiline, memlekette çalışan tüm kadınlara bezdiriye karşı onurlu duruşlarını sürdürebilmeleri için anlatacağı birşeyler var:
Bezdiri ile mücadele bireysel saygıya dayalı iş yeri kültürününoluşturulmasıyla mümkün. Bireysel saygıya dayalı iş yeri kültürünün olduğu yerde bezdirinin çirkinliği renk olur bağırır, ses olur gözleri kamaştırır, taş olur isyan eder, böyle bir sessizlikle ilerleyip bir canı sessizliğe gömemez. Didem Yaylalı’yı sessizliğe gömen, çirkinliği görmeyen gözler, duymayan kulaklar, dillendirmeyen dillerin sessizliği, farkındalık eksikliğidir. Sessizlik bezdirinin ne olduğunun anlaşılması, kesit kesit deşifre edilmesi ve farkındalık ile bozulur.
Bezdiri, doğrudan ya da dolaylı psikolojik baskının süreklilik göstererek pervasızlaşıp, kalıcı bir bezginlik oluşturacak şekilde kişinin onurlu yaşam hakkının ihlal edilmesidir. Baskı, bir emeğin ürünlerinin bir gruptan diğerine transferi (sömürü); insanların toplumsal hayata yararlı bireyler olarak katılımını engelleme (dışlama); bir kişinin saygı duyularak dinleneceği söz söyleyebileceği otorite, statü ve bireyselliğinin eksikliği (güçsüzlük); belirli kültürel kodların diğer kültürel kodları baskı altına alması, aşağı görmesi (kültürel emperyalizm) veya doğrudan şiddet olarak ortaya çıkar (Harvey,1993:56).[1] Çoğunlukla emeklerinin ürünlerini başkalarına transfer eden (“cefakar”), toplumsal hayata katılımı özel alanla sınırlı kalan (“evin direği”), saygı duyularak dinleneceği söz söyleyebileceği otorite, statü ve bireyselliğine saygı duyulmayan (“kadın başına iş yapan”), kendi çocuğunu mutlu büyütebileceği zamana karar vermesine müdahale edilen ve direkt şiddete uğrayan (karnından sıpa, sırtından sopa eksik edilmeyen) kadınların olduğu toplumlarda kadının aşağı görülmesi, sıradanlaşmış, öğrenilmiş bir çaresizlik üretir. Global Gender Gap Index 2011 ülkeler sıralamasında 135 ülke arasında 122., 2012 yılında ise 124. sırada olan (World Economic Forum,2012:9)[2] Türkiye’de kadınların bezdiri deneyimleri oldukça sert koşullara tabiidir. Güvencesizleşen iş yaşamı, kurumların hiyerarşik ve cinsiyetçi yapıları, politikleşen kurumlar, kurumlarda ve yerleşim merkezlerinde cemaatçi bir tarzda cinsiyetçi baskıların artması, bezdirinin artmasına yol açmakta ve bezdiriye karşı mücadelenin giderek daha da zorlaştığı bir ortam oluşturuyor. Didem Yaylalı’nın yaşadıkları bezdirinin bu şekilde pervasızlaştığı bir dönemin ürünü. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurumunda yaşanan bezdiri sürecinin gazetelere kadar yansıyan anlatıları, Didem Yaylalı’nın bilimsel olarak bezdiri türleri kabul edilmiş davranışların hemen hemen hepsine maruz kalmış olduğunu gösteriyor. Nitekim Didem Yaylalı, 23 Ağustos 2013’te ‘onurumla oynadılar’ diyerek yaşamına son verdi.
Bilimsel olarak bezdiri türleri kabul edilmiş davranışları: 1- kişileri doğrudan hedef alan duygusal suiistimal ve 2- mesleki itibarın aşağılanması ve/veya iş yaşamını hedef alan dolaylı saldırılar olarak sayabileceğimiz 3- tecrit etme ve yalnızlaştırma, 4-bilginin kontrolü ve manipülasyonu, 4-iş koşullarının kötüleştirilmesi olarak özetlenebilir.[3]
2. Mesleki İtibarın Aşağılanması ve Kişilerin Mesleki Rollerinin Değersizleştirilmesi
Bu şekilde muhafazakâr ölçütlere uymadığı için baskı gören Didem Yaylalı, HSYK tarafından meslekten uzaklaştırdıktan sonra, bir yıl boyunca maaşı yatırılmaya devam etmiş, ne meslekten atılmış ne de mesleğe geri alınmış, değersiz ve işlevsiz hissettirilerek arkadaşlarının anlatımıyla istifaya zorlanmıştır.
Tüm arkadaşları atanarak farklı şehirlere yerleşirken onların arasında giyim kuşamıyla haksız yere itham edilen ve ataması bir bahane ile gerçekleştirilmeyen Didem Yaylalı’nın işyerindeki yalnızlaştırmasına stajı bitmiş olduğu halde atanmadığı Ankara’da tek başına haksız ithamların sonuçlanmasını bekleyerek geçirdiği ve git gide umutsuzlaştığı bir yıllık bir bekleme süresi eklenmiş. Didem’in cenazesine korkudan sadece ikimeslektaşının gidebilmiş olması yalnızlaştırmanın, tecridin ve korku mekanizmasının korkunç derecesinin bir göstergesi!.[6]
4. Bilgilerin Kontrolü, Manipülasyonu
5. İş Koşullarının Kötüleştirilmesi
Bezdiriyi üç tür sessizlik mekanizması işletir: şiddete karşı mağdurun sessizliği, izleyicinin sessizliği ve şiddeti uygulayanın sessizliği. Şiddeti uygulayanın sessizliği küresel bir olgudur. Nitekim, toplumsal cinsiyet eşitsizliklerinin çok yüksek olduğu toplumlarda kadınlar, bezdiriye hiç tepki vermemekte (verememekte), iş yerinden hatta iş hayatından uzaklaşmak gibi çok daha travmatik kararlar alabilmekteler. Örneğin, Türkiye’de farklı sektörlerde çalışan kadınlara yönelik bezdiri üzerine yapılmış bir çalışma olan Topkaya Sevinç (2011)’in bulgularına göre, kadınlar yaşadıkları bezdiri sonucu çalıştıkları sektöre göre, tayin isteme veya emeklilik talep etme yolu ile iş yerinden uzaklaşmayı veya iş hayatından çıkmayı tercih ediyorlar (Topkaya Sevinç, 2011:vii,123).[8] Kadın öğretmenler üzerine yapılan başka bir araştırma da, bezdiriye uğrayan kadın öğretmenlerin %39 gibi yüksek bir oranının “hiç bir şey yapmadığını”, %15’inin ise “başka yere transferini” istediğini gösteriyor. Onurlu bir çalışma yaşamı için mücadele eden öğrenilmiş çaresizliği kabullenmeyen Didem Yaylalı gibi kadınları ise ciddi bir mücadele bekliyor. Bu ciddi mücadelede bezdirinin izleyicilerinin sessizliğinin anlamı tecride katılmaktır. Biat kültürü en iyi ölü taklidi yapabilenleri yükseklere çıkarırken, onuru için dimdirek gerçek ölümü onurlu bulmuş Didem Yaylalı’yı saygıyla anıyoruz ve aldığımız nefesin hakkını vererek, bu nefesin herkese esenlik getirmesi için baskıları görüyor, duyuyor ve biliyor olduğumuzu gösteren yaşam cesareti umut ediyoruz.
* Özlem SertHacettepe Üniversitesi, Tarih Bölümü Öğretim Üyesi.
** Arzu Akkoyunlu Wigley, Hacettepe Üniversitesi, İktisat Bölümü Öğretim Üyesi.
[1] Harvey, D. (1993), “Class Relations, Social Justice and the Politics of Difference”, içinde Keith, M. ve Pile, S. (der.), Place and the Politics of Identity, London and New York: Routledge, 41-65.
[2] World Economic Forum (2012), The Global Gender Gap Report 2012, http://www3.weforum.org/docs/WEF_GenderGap_Report_2012.pdf
[3] Bezdiri türleri ile ilgili literatürdeki sınıflamalar konusunda bakınız Sert, Ö. ve Akkoyunlu Wigley, A. (2013), “Üniversitelerde Bezdiriyi Dillendirmek”den alınmıştır (Yayınlanmamış çalışma).
[4] Toprak, B., Bozan, İ., Morgül, T., ve Şener, N. (2009), Türkiye'de Farklı Olmak,Din ve Muhafazakârlık Ekseninde Ötekileştirilenler/Mahalle Baskısı Araştırma Raporu, Metis Yayınları, İstanbul.
[5] Appiah, K. Anthony, The Honor Code: How Moral Revolutions Happen, New York: W.W. Norton, 2010.
[6] http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/24671943.asp
[7] http://www.hurriyet.com.tr/gundem/24575440.asp
[8] Topkaya Sevinç, E. (2011), “Mobbing with a Gender Perspective: How women Perceive, Experience and Affected from it?”, ODTÜ, Yüksek Lisans Tezi.