Hatay’ın İhyası

Depremzedeler yeraltının mutlak sessizliğinde kendi nabızlarını dinlerken ama son nefesini verenlerin bir tabutu bile olmazken daha, birçok insan böylesine ölümün başa çıkması zor yasıyla ezilirken ve cesetlere cenaze denemezken daha, depremin on dördüncü günü cumhurbaşkanı, “Mart ayında 199 bin 739 konutun inşasına başlıyoruz,” dedi, “Antakya’yı, Arsuz’u, İskenderun’u sıfırdan inşa edeceğiz. Asgari bize bir yıl müsaade edin. Hatay’ı tüm renkleriyle yeniden ihya edeceğiz. Hatay meclis binamız başta olmak üzere, yıkılan medeniyet değerlerimizi aslına uygun şekilde tekrar yapacak, zarar görenleri de restore edeceğiz.” 24 Şubat’ta Kültür ve Turizm Bakanı Ersoy, Tüm tescilli kültür varlıklarımızın restorasyon ve rekonstrüksiyonuna ivedilikle bu hafta itibarıyla başlamış olacağız. Hatay’ı tüm renkleriyle tekrar el birliğiyle ihya edeceğiz,” dedi. 3 Mart’taCumhurbaşkanı Yardımcısı Oktay, “şehirlerimizi yeniden inşa ve ihya etmek”ten bahsediyordu gene.

İhya Arapça, “diriltme”, “yeniden canlandırma” manasına geliyor. Siyasetçiler biteviye şehirlerin ihyasından, ölüyü diriltmekten bahsediyor ama hiçbir yetkili ölümle yüzleşmiyor. Kimse ölümü kabul, yasa müsaade etmiyor. Ölümle yüzleşmek, hesap vermeyi de beraberinde getirir çünkü. Erdem Ceylan’ın ifadesiyle, “ölüyü diriltme operasyonu” söz konusu olan. Bu operasyonla bir yıl içinde (“bize bir yıl müsaade edin”) hedeflenen, “asrın felaketi”nden sorumlu kişileri görünmez kılmaya yönelik yanılsamalar inşa etmek; felaketin ardından İsevi bir mucize gerçekleştirmek ve şehirlerin yeniden inşa ve ihyasından sorumlu olan kişiyi, tanrısal bir kimliğe kavuşturmak. Bu kadar kolay, bir yıllık inşaat operasyonuna bakar.

Tanrılık yanı başınızda bir aktör elbisesi gibi asılı, derhal giyinmek öyle kolay. Bir kere insan tanrılaşmağa alışmasın. Mutlak bir fikir olduğunu, hakikatin tek göründüğü yer olduğunu sanmasın. (Tanpınar)

Seth Clark, Mass-I

Zamanı ve mekânı çarpıtan ihyalar, şehirlerin ve binaların ölmüş oldukları gerçeğiyle yüzleşme olanağını elimizden alır. Hatta hiç ölmediklerine, Hatay’da, Kahramanmaraş’ta Adıyaman’da, Gaziantep’te, Malatya’da tarihin kesintiye uğramadığına dair bir yanılsama yaratır. “Asrın felaketinin” yaşandığına dair ama insanların ölümünden hiçbiri yetkilinin sorumlu olmadığını kanıtlamaya yönelik bir gayret! “Asrın felaketi!” Çünkü diriliş ne kadar büyük bir yıkımdan sonra gerçekleşirse etkisi de o kadar debdebeli olacaktır. Hatay’ın ihyası, depreme dayanıksız ve hazırlıksız kentleşmeye yönelik eleştirilerden ve ihlallere dair sorumluluk almaktan kaçınarak şimdinin yasını tutmaya karşı bir zafer. Müteahhit ordularıyla kazanılacak. Şehre ve şimdiye dair deneyimi olmayanların konforlu zaferi.

İhya, hayaletleri şimdiki zamana çağırır. Ölüme neden olan yıkım ve ihmalden ders çıkarılmasını olanaksız kılar ve böylece deneyimler tarihten silinerek diktalar doğrultusunda simgeler inşa edilir. Ve böylece deneyimleri esas alınarak depremzedelerin talep ve istekleri doğrultusunda depreme dayanıklı evler yapılmasının önüne geçilir. Nasıl olsa yıkıldığında ve istediğimizde aynısını inşa edebiliyoruz! “Emlak sahibi gibi düşünmek,” der Calvino. Emlak sahibi sıfatını taşıyanlar, yıkım ve felaketin içinde insanların ölümüyle yüzleşmek yerine emlak sahiplerinin düşündüğü gibi düşünmek isterler. Var olanı koruyamayıp insanı yaşatamamanın, buna karşılık var olmayanı ihya etmenin ölçüsü, insandan başka her şey: sorumluk almaktan ve hesap vermekten kaçınmak, kurmacaya tarihsellik boyutu katarak şehirleri rant ve inşaata terk etmek. Afetzedelere dostlar arasında yas tutmaları ve bir nebze iyi hissetmeleri için fırsat tanınmıyor. Kendilerine doğrultulan ihya ekonomisi içinde gözlerini dört açmaları gerekiyor; tıpkı işadamları, müteahhitler arasında olduğu gibi.

Seth Clark, Collapse

İhya, hiçbir şeyin değişmediği yanılsamasını yaratmak için şehrin yok olmasını fırsat bilerek sökün eder. Ölümün var olmadığını vaaz eden, depremzedeleri şimdiki zamandan sürgün eden Hatay’ın ihyası, hayatının değeri teslim edilmemiş yurttaşların balmumu heykelini yapmak gibi. Ve bu faydacı, etik dışı, kolaycı çözüm, hedef kitlesini neoliberal operasyonlarla yönetmeyi ve sembolizmle uyuşturmayı amaçlayan iktidar için ideal bir “çözüm”. Yeraltında “ölmek umudu”dan bahseden Dante’nin bile aklının alamayacağı bir çözüm.

Böyle bir bakış açısından yaşam ve ölüm, aşılması gereken ideal sınırlar gibi görünür. Sınırlar bir kez aşıldığı zaman felaketin ardından yaşadığımız karanlığa da ışık saçılır. Diriltilenin kaynağı “hallâk” kutsanır, varlık ona borçlu kalır.

Başka hangi baba, çocuklarının gönül borcuna onun hak edeceği kadar layık olur? Ve onun nelere katlandığını kim takdir edebilir? Cansıza hayat vermek adına canlıya işkence ederken herkesten gizlediği zorlukların dehşetine kimin aklı erebilir? (Mary Shelley)

Ama herkesin malumu bu hikâyede Frankenstein için değişim çok çabuk, yenilgiyse eksiksiz olur.

Seth Clark, In Isolation Series XI, IX, 2020


Not: Bu yazı, Erdem Ceylan’la diyalog halinde yazıldı; kavram takibi için bkz. “İhyanın Alegorisi: Politik Söylemler Uğruna Araçsallaştırılan Rekonstrüksiyonların Eleştirisi İçin Beş Kavram Önerisi”, Mimarist, 72, 2021, s. 75-89.

Yazının ana görseli: Seth Clark, Mass II, 2014.