Deprem, Değerler ve Zombiler

6 Şubat’tan beri nasıl olur da deprem felaketinde yaşananlara herkes aynı isyan duygusuyla tepki vermez düşüncesine takıldık kaldık. Islak, karanlık ve soğuk geceler; sevdiklerinin seslerini duydukları, yardımın geleceğine inandıkları sabahlar... üzerlerinde tonlarca molozla günlerce bekledi insanlar. Ve, yıllardır siyasi atmosfer diye deneyimlediğimiz o dışlayıcı, adaletsiz, haksız, sevgisiz, savurgan, buyurgan ve hoyrat tutuma rağmen karar alıcıların tüm yetkileriyle ve ellerindeki tüm araçlarla, birinci gün olmadı belki ama ikinci günden itibaren mutlaka, on binlerce kişi kurtaracaklarından emindik. Ülke envanterindeki, neyimiz var neyimiz yok her şeyimizi afet bölgesine yığacaktık; hiç şüphemiz yoktu. 2020 yılındaki orman yangınlarında yapamamıştık. Üç bin futbol sahası büyüklüğünde bir alan yanıp kül olmuştu.[1] Ama bu sefer on binlerce insanın hayatı söz konusuydu. O zaman ağaçlar için yapamadığımızı, insanlar için mutlaka yapacaktık. Yapmama, kurtarmama olasılığı hiç aklımıza gelmedi. Ancak, imkânsızlığı temsil eden bir sıfır olasılık gerçek oldu ve yardım isteye isteye karanlıkta kaybolup gitti canlar. Bugün düşündükçe hâlâ bunun dehşet ve şaşkınlığını yaşıyoruz. Ne oldu ve nasıl oldu sorularına yanıt bulmadan hayatımıza devam etmek istemiyoruz. Kendi akıl ve vicdanımıza bunu bir borç bildik. 

Çıkmaya gücümüzün yetmediği karanlıklarda ne yaparız? Tabii ki kitaplara gideriz. Bizden önce birileri mutlaka bize yol gösterecek kırıntıları ufalayıp insanlığın ortak miras havuzuna serpiştirmiştir çünkü. İoanna Kuçuradi’nin İnsan ve Değerleri kitabında, aynı olayların farklı insanlar tarafından nasıl farklı değerlendirildiği sorusunu sorması gibi... Çok basit gözükse de Kuçuradi sonuçta, “insanlığın kaderiyle ilgili bir sorun” olarak nitelendiriyor bu soruyu.[2] Aynı olaylara verilen farklı tepkiler, her şeyden önce bir değerler meselesidir. Sahip olduğu değerler açısından olaylar karşısında verdiği tepkilerin sorumluluğunu hisseden bir insan, kendini çelişkilerden örülmüş bir çıkmazda bulabilir. Bununla mücadele edebilir; bu eyleme geçmedir. Çelişki ve sorun karşısında hareketsiz kalmayı seçebilir; bu da eylemsizliktir. Ancak kişi, karşılaştığı her meseleyi değerlendirmek ve bir karar vermek zorundadır. Kuçuradi’ye göre değerlendirme, “insanın bir varolma şartı ve bir insan fenomenidir”.[3] Kişinin olayları değerlendirmeden, kendini meseleler karşısında konumlandırmadan eylemsiz yaşaması, varoluş senedine aykırıdır. Bunu yapan, farkında olmadan insanlık kapasitesinden yavaş yavaş vazgeçmektedir. Aynı şekilde, olaylar karşısında bağımsız bir değerlendirme yapmayan, yapmaktan kaçınan kişiler de kendilerinin yapısal bir bozulma ve dönüşüme uğramasına sebep olurlar. Olayları, insanları ya da şeyleri gerçek değerleriyle değerlendirebilmek, Kuçuradi’ye göre, kişinin insan yapısnın bütünlüğüyle ilişkilidir.[4]

Kişinin bütünlüğü, bağımsız ve bilgiye dayalı değerleme yapabildiği sürece korunur. Bütünlüğü bozulmamış insanın, bir değerleme sırasında değer çatışması yaşarsa, “daha yüksek değer”i seçmesi beklenir.[5] Elbette ki iyinin, kime göre neye göre iyi olduğu, cevaplaması güç bir başka sorudur. Kuçuradi burada, “bugüne kadar aşılmamış” dediği Kant’ın ölçüsünü norm olarak koyar; “insan olmanın değerini korumayı isteme” kararlılığıyla yapılan değerleme ve ardından eyleme geçiş, bizi kimsenin inkâr edemeyeceği bir iyiye götürecektir.[6]  Karşılaştığı olayın gerçek değeri ile kendi değerlemesinin çeliştiği durumda kişi, “insan olmanın değeri” kıstasını esas alarak bu çelişkiden kurtulabilir. Bu değerin altındaki değerlemeler çelişkinin sürmesine ve kişinin insan yapısının bütünlüğünün bozulmasına neden olur. Kişiler çeşitli nedenlerle, gerçek değerleme yapmaktan çekinebilir, kaçınabilir veya vazgeçebilir. İşte bu, aynı durumlara farklı farklı tepkiler verilmesinin nedenidir. En üst değeri seçmemenin her zaman yasal bir yaptırımı olmasa da insan olma ve insan kalma bakımından büyük bedelleri olacaktır. Yapısal bütünlüğü bozulan insan için -yolumuz burada Kuçuradi’den şimdilik ayrılıyor- zombileşme süreci başlar. Bütün bu arka planı düşündüğümüzde, 6 Şubat depremi gibi büyük bir felaket karşısında eylem ve tepkilerde insanın, yaşamın, vicdanın ve aklın tercih edilmemiş olması, doğru değerleme ve değerlendirmeden bu kadar uzak düşülmesi, ancak zamanında bir zombi istilasına uğramış olmakla açıklanabilir. Gerçekten, bu değerlememe/değerleyememe durumunun başka bir açıklaması olamaz gibi geliyor insana.

Günümüzü anlamaya ve anlatmaya çalışırken aslında zombiler, zombileşmek ve zombi istilası, fantastik bilimkurgunun kapsamından çıkarak, ciddi araştırmacıların kullandığı analitik kavramlar haline gelmiştir. İlk olarak Amerikan siyaseti çerçevesinde tanımlanan zombileşme, ölü olmayan ama insanlığını kaybederek yaşayan ölü haline gelen kişilerin, ortak faydayı gözetmenin, başkalarının acısına gerçek bir merhametle yaklaşmanın ve insan yaşamını yücelten üstün değerleri tercih etmenin imkânsız olduğu bir siyaseti yürütmesinin bir sonucudur.[7] Zombiler, yaşayan ölü olmaya devam edebilmek için, insan yaşamının ve bedeninin peşindedir. Ne kadar çok insanı zombileştirirlerse o kadar uzun süre ve güçlü biçimde hükmedebilirler.[8] Bir insanın zombi olması için insan olarak ölmesi gerekir. Bir zombinin yavaş yavaş çürüyerek sonsuza kadar yok olma sürecinin ne zaman sona ereceğini ise kimse bilemez.[9] Bu nedenlerden dolayı zombileşme ve totaliter rejimler arasında giderek daha fazla paralellikler kurulmaktadır. Her iki durumda da hayatının yıkıntısı altında kalan insanın “güçlükler içinde acı çekmesi”nin iştah kabartan bir yanı vardır.[10] Ekonomik krizler, iflaslar, hayalet şehirler, çöken köprüler, yarılan yollar, içi boşaltılmış eğitim sistemi, sigortasızlık ve işsizlik, dünyanın her yerinde devasa bir gözden çıkarılmışlar ordusu yaratırken onların yaşam gücüyle beslenmek için zombiler pusudadır.      

Zombileşme, günlük hayatımızda her gün, kurumlarla olan her ilişkimizde, emeğimizin karşılığını her alamadığımızda, sosyal hizmetlere erişimimiz her kısıtlandığında deneyimlediğimiz bir gerçek haline geldikçe, zombiler de mezarlarından hortlamış, soluk yüzlü, insan etiyle beslenen mahluklar imgesinden kurtularak insan görünümlü siyaset ve piyasa aktörlerine dönüşmektedir. Neoliberalizmin de desteğiyle kamusal alanda zombilerden arınmış tek bir köşe kalmamıştır.[11] Yaşamanın zor ve pahalı, ölümün kolay ve ucuz olmasından dolayı ölüm ve ölüme ait her şey norm haline gelir. Yaşayanların kâr-maliyet hesabı yapıldıktan sonra gereksizleştiği ya da kriminalize edilerek değersizleştiği ve ölçüsüz bir şiddetin hedefi haline geldiği zombileşme süreci başlar. Ödül-ceza mekanizması ve aşırı güvenlikleştirilmiş siyaset, insan iletişimini son kırıntısına kadar kontrol ederek bu sürecin kesintiye uğramamasını sağlar.[12]

Zombiler, kendileri de dahil herhangi bir türün yaşamaya devam etmesi ya da yaşam alanının korunması için bir endişe duymazlar. Yok olan her canlı, kendilerinin yaşayan ölü olmaya devam etmesinin gereği olduğundan yeryüzündeki sürdürülebilirliğin en büyük düşmanlarıdır.[13] İnsan olma değerini korumak bir yana insanın soyunu tüketebilecek bir çürümenin aktörleridir. Zombi virüsü, insanın beyin hücrelerini dönüştürerek onu tamamen farklı bir mahluka dönüştürdüğünde insan yapısı, Kuçuradi’nin bahsettiği anlamda, geri dönüşü olmayacak şekilde bozulur. Düşünme, değerleme ve doğru eyleme geçebilme mümkün değildir. Buna göre, 6 Şubat depremleri sonrası, eski futbolcu Gökhan Zan’ın Hatay’da insanlar enkaz altındayken çalışmadan bekleyen iş makinelerinin önünde “İnisiyatif... insan inisiyatifi,” diye haykırması, asla gereçekleşmeyecek bir beklentinin ifadesidir. İnisiyatif kullanma, insan hayatı söz konusu olduğu için acil bir durumla karşı karşıya olduğunun bilinciyle bağımsız hareket edebilmek anlamına geldiğinden, varoluş senedinin teminatlarından biridir. Zombiler, bu senedi yırtmış atmış yaşayan ölülerdir. Ses telleri olduğu halde beyinleri dönüşmüş olduğu için konuşmazlar; zaten kendilerine ait bir değerleme sonucu oluşan bağımsız bir fikirleri olmadığı için iletişim, etkileşim ve eyleme geçme amaçlı konuşmalarına gerek de yoktur.[14]   

Kuçuradi, “Yaşayan her kişinin tarihsel oluşa yön vermede, çok farklı derecelerde de olsa payı vardır,” diyor.[15] İnsan olmanın eşsiz değeri ve güzelliği burada gizlidir. Hayatın akışı içerisinde, değerlere dair çelişkilerimizi çözüp insan hayatını önceleyerek geleceğe yön verebiliriz. Bu nedenle, tek bir insanı bile zombilere kaptırma lüksüne sahip değiliz. Zombileşen her insan, bir başkasının insanlığına, yaşam enerjisi ve coşkusuna çökecektir. Çürüyerek yok olma sürecini uzatmanın tek yolu budur. İnsanın, insanı yaşatmak için kararlar almaya devam edebilmesi için günlük hayatındaki her değer biçme, sonuca varma ve eyleme geçme ânında, zombileşme ile sonuçlanacak bu yok olma sürecine karşı koyması gerekir. 6 Şubat, bu sürecin insan nesli için ne kadar ölümcül sonuçları olabileceğini gördüğümüz gün oldu. Halbuki, değerlerin olması gerektiği gibi değerlendirilmesi, rahatta olduğu gibi afette de, sadece yaşamı değil, insana layık yaşamı gözetmemizi sağlar. Max Brooks’un bir zombi saldırısından kurtulmanın yollarını anlatan ironik kitabında verdiği öğütler, zombilerden kaçıp yaşamı seçme maceramızda bize mutlaka yol gösterecektir. Buna göre, “toplu karşı koyma, disiplin, ayık olma, rehberlik etme, destek alma, gün ışığından faydalanma” gibi prensipleri benimseme mutlaka geleceğe güvenle bakmamızı sağlayacaktır.[16] Ancak, her şey yine de asıl kişinin yaşamda kendini nasıl konumlandırdığı, her gün hangi kararları aldığı ve insan kalma iradesini nasıl gerçekleştiridiğiyle daha yakından ilgilidir.    


[1] “2020'de 3 bin Futbol Sahası Büyüklüğünde Orman Yangınlarda Yok Oldu”, bianet, 10 Şubat 2022, https://bianet.org/bianet/ekoloji/257532-2020-de-3-bin-futbol-sahasi-buyuklugunde-orman-yanginlarda-yok-oldu

[2] İoanna Kuçuradi, İnsan ve Değerleri, Ankara: Türkiye Felsefe Kurumu Yayınları, 2002 [İlk Baskı: 1971]), s. 6.  

[3] Kuçuradi, İnsan ve Değerleri, s. 29.

[4] A.g.e., 30.

[5] A.g.e., 93.

[6] A.g.e., 93.

[7] Henry A. Giroux, “Zombie Politics and Other Late Modern Monstrosities in the Age of Disposability”, Policy Futures in Education, 2010, Vol. 8 No: 1, s. 2. 

[8] Daniel D. Drezner, Theories of International Politics and Zombies (Princeton, NJ: Princeton University Press, 2015), s. 24.

[9] A.g.e., 26.

[10] Giroux, “Zombie Politics”, s. 1.

[11] Henry A. Giroux, Zombie Politics and Culture in the Age of Casino Capitalism (New York: Peter Lang, 2011), s. xiii.

[12] Giroux, Zombie Politics and Culture, s. 26.

[13] Matt Mogk, Everything You Ever Wanted to Know About Zombies (New York ve London: Gallery Books, 2011), s. 59.

[14] Max Brooks, The Zombie Survival Guide: Complete Protection from the Living Dead (New York: Three Rivers Press, 2003), s. 16.  

[15] Kuçuradi, İnsan ve Değerleri, s. 97.

[16] Brooks, The Zombie Survival Guide, s. 125-127.