Kuru Otlar Üstüne 29 Eylül’den beri hâlâ gösterimde. Pek çok konuyu tartışmaya açıyor olması Samet’in tüm olumsuzluklarına rağmen filmin önemli olduğuna işarettir. Samet’in faydacı ve hazcı kişilik özellikleri çerçevesinde prototipleşmesini ve çürüyen toplumla uyum içinde yozlaşmasını anlatmaya çalışacağım. İkinci olarak, Nuray karakterinin tutarsızlaştırılmasını ve susturulmasını inceleyeceğim. Son olarak, filmin ne ölçüde politik olduğunu, Samet’i ön plana çıkarmak için Nuray’ın “örgütlü solcu” tipine dönüştürülmesini sebepleriyle göstermeye çalışacağım.
Sürü Ahlâkını Benimseyince
Friedrich Nietzsche ressentiment/hınç ahlâkını iktidar istencinde eşitlikçilik öğretisini hınç ve dekandans/çürüme ile eşitler. Nietzsche, bu hınç ahlâkını kültürel kötümserlik biçimi olarak nitelendirir; modern toplumlarda oldukça yaygın bir hastalık olduğunu ve zararlı inançtan kaynaklandığını söyler. İktidar istencine karşılık, kendi aklını kullanarak o istence “hayır” demek tüm etik hayatın köküdür. Çöken ahlâk sistemine karşı, insanın uber mensch/üst insan olmaya çalışarak ahlâki ve felsefi değerler inşa edebileceğini, sürü ahlâkından kaçınıp kendi aklını kullanması gerektiğini ileri sürer. Üst insan sürü ahlâkının öğütlediği yazgıya boyun eğmeyip aklıyla kurduğu yazgıyı sever (amor fati). İnsan nihilizmden/yozlaşmadan ancak birey olarak kurtulabilir, böylece kendi hakikatini yaratıp yaşamı olumlayabilir.
Samet varoluşundan acı çeken, değişimi reddeden, umudunu çoktan yitirmiş ancak içgüdülerini faydacı bir çizgide, hazcılık seviyesinde kullanan, toplumsal hayatın çürümüşlüğüyle yozlaştırdığı/köleleştirdiği bir prototiptir. İçgüdülerine direnme yetisine sahip olamamış, “insan dışı” bir varlıktır. Yaşam enerjisini hazcı ve faydacı olmanın ötesinde duyumsamayan “sinik”, “vampir” olarak nitelendirilen ve ana “karakter” olarak diğer karakterlerin, özellikle Nuray’ın gelişmesine izin vermemiş, bir prototipten ibarettir. Bu prototiple Samet, toplumun yozlaşan yanını temsil eder.
Samet, ev ve iş arkadaşı olan Kenan’a ayarlamaya, hatta onunla evlendirmeye çalıştığı Nuray’la cinsellik yaşamaktan geri durmaz. Nuray, Samet’ten aralarında geçenleri Kenan’a söylememesini ister. Samet ise, söylemeyeceğini iddia etse de eve gelip Kenan’a abartılı bir tonda anlatır. Bu, onun iktidar istencinde ve hazcı oluşunu kanıtlamakla kalmaz; ahlâkla olan ilgisizliğini gözler önüne serer. İktidarı, iktidarsızlık hapı ile gerçekleşse de ereğine ulaşan bir Samet vardır karşımızda ya da Kenan’ın gözünde öyledir. Halbuki sabah olduğunda Nuray’ın aklında Kenan vardır.
Samet içgüdülerini bir kenara bırakıp “hayır” diyebilme edimi sayesinde dünyayı yeniden keşfedebilecek biri olmayı tercih etmemiştir. Dönüşümünü tamamlayamayan Samet, Nuray'ın, elbette Kenan ve Sevim'in de büyümesine mâni olan bir “hiç kimsedir”. Kenan’dan Nuray’ı kıskanır hale gelip içgüdülerine, “hayır” diyemediği gibi tüm etik hayata toptan karşı durur. Ahlâk problemi olan biri elbette kötülüğün bu kadar basit ve meşru olduğunu düşünmekle kalmaz, eline geçen fırsatları sonuna kadar kullanır. Bu nedenle filmde bir final olmamıştır, çünkü Samet o kadarcıktır; tek boyutlu. Dolayısıyla finalde Samet, Nuray ve Kenan’ın neden hâlâ bir arada olduklarını anlayamayız. En fazla, çıkarı için bir arada olan bu üçlünün anlık haz/mutluluk arayışlarına tanıklık ettiğimizi düşünürüz. Ancak yine de önemli bir noktaya varmış oluruz. Ahlâkı önemsemeyen Samet, toplumun ahlâksızlığına/sürü ahlâkının ekmeğine yağ sürer. Bu ise tehlikeli bir yere götürür bizi. Toplumun çürümüşlüğüyle, sürü ahlâkının değerleri meşrulaşır. Bunun önüne geçecek bir çatışma koyma gereği duyulmamıştır. Dünya düzeninin kötülüğünü meşrulaştırma gayreti bizi selamlar. Nietzsche’deki rölativizm/görecelik kavramı ile, ahlâki değerler/yorumlar insandan insana farklılık gösterir. Ancak Samet, sürü ahlâkını temsil eden bir prototip olduğundan sanat eserindeki olması gereken bir karakterden çok uzaktır; onun kendi ahlâki değeri, hakikati yoktur.
Tutarsızlaştırılan Nuray
Nuray çarşıda Samet ile karşılaştığında yemek için Kenan'ı ve Samet'i çağırır. Samet mahalleliden çekinip çekinmediğini sorsa da Nuray, “bazı hakları” elde ettiğini söyler. Ancak Samet tek başına davete icabet ettiğinde, Nuray, onun komşular tarafından görülüp görülmediğini sorar. Farklı adımlarda sergilenen tutarsızlıklar bilinçli şekilde örülmüş olsa bile karakterin aynı konuda dahi bu kadar tutarsız olması gerçekçi değildir, itibarsızlaştırma çabası gün yüzüne çıkar. Kenan, Nuray’a araba kullanmayı öğretir, hatta birbirlerine ilgi duyduklarını biliriz. Peki, ama neden Nuray, Kenan’ı Samet aracılığıyla yemeğe davet eder? Bu bir kurgu boşluğu ve senaryonun hedefiyle uyumlu bir tutum olarak karşımıza çıkar. Nuray ve yemeğe çağrılmayan Kenan baskılanmalıdır; Samet öne çıkarılmalıdır.
Politik Dokunuş ile Susturulma Çabası
Kuru Otlar Üstüne’nin, Kış Uykusu’ndan (2014) sonra politik bir film olup olmadığı tartışılan, tartışılması gereken bir konu. Nitekim Kış Uykusu politik olma gücünü sınıf farklılıklarını konu alıp statükocu olmasından ve egemen düzenin yeniden ürettiği çıkar çatışmasından alır.
Ankara Garı katliamından sonra Nuray bacağını kaybeder ve resimle uğraşmaya başlar. Resimle ilişkisini “halk eğitim seviyesinde” diye anlatsa da sanatçı derecesinde resimler çizer. Ancak yine de kendi deyimiyle “malulen emekliye ayrılmış” donmuş/dondurulmuş bir karakterdir. Yoluna devam etmeyi sürdürememiş, yazgısına boyun eğmiş biri midir demokrasi ve barış mitinginde bacağını yitiren Nuray? Senaryoya hizmet etmesi açısından pasifize edilmiş, Samet gibi kendi bireyselliğine gömülmek istenmiş midir yoksa? Nuray katliamdan ve yaşadıklarından sonra memleketine, hatta baba evine döner miydi yoksa özveriyle mücadelesine devam mı ederdi?
Bu “olası gerçekleri” bir kenara koyup Ankara Garı katliamında yaşananların ve sonuçlarının ne olduğunu hatırlamamız gerekir. Barış ve demokrasi mitinginde IŞİD’li iki canlı bomba ile 109 kişi katledildi, 500’den fazla kişiyse yaralı olarak kurtuldu. Türkiye tarihinde en ölümcül intihar saldırısı olarak kayıtlara geçti. Sonrasında ise, ilkyardım ekipleri geç gönderildi, hatta yaralılara ve ilkyardım ekiplerine su ve gaz sıkıldı. Bu nedenle intihar saldırısı yerine “katliam” demek daha yerindedir. Ancak tüm bunlar karşısında Nuray’ın bu konuya şöyle bir değinmesi bilinçli bir tercih değil midir? Bu statükonun ekmeğine yağ sürmek olmaz mı? Nuray, tam olarak Ankara’da barış ve demokrasi mitingine katılan biri olarak çizilmek istenmemiştir. Bu katliam bir izlek, hatta sembol olarak kullanılmıştır. Acaba Nuray da katliamın gerçek sorumlularının yakalanması ve yargılanması için mücadeleye devam eden insanlardan biri olmamalı mıydı?
Nuri Bilge Ceylan filmin Altın Koza’daki gösterimi sonrasında düzenlenen basın toplantısında “politik dokunuş” ile ilgili sinema yazarı Olkan Özyurt’un sorusuna karşılık şunları söylüyor.
Tanıdığımız bir arkadaşımızın hikâyesi bu. Ankara Garı patlamasında yaralanmıştı ve bölgede öğretmenlik yapıyordu. Onun hikâyesine odaklanınca patlama filme girdi. Tabii bölgede çekim yapınca o yörenin somut gerçekleri de filme sirayet ediyor. Bu tür meseleleri çok dikkatli kullanmak gerekiyor. Çünkü politikanın bir sanat eserinin, bir filmin önüne geçmesini istemiyorum. Ama öte yandan politikanın baskıladığı gerçekler, olgular, durumlar var; onları görünür kılmak da sanatçının görevi.
Nuray ve Samet yemek sahnesinde uzun uzun konuşurlarken, “Bir dakika, Nuray, Samet’e cevabını vermeyecek bir kadın mı?” diye sormak elzemdir. Nuray karakterine hayat veren Merve Dizdar ödül konuşmasında Nuray’dan daha politiktir. Nuray susmayıp konuşsaydı neler söylerdi ve nasıl bir dönüşüm geçirirdi? Hakikatlerin üstü örtüldüğünde politik olarak üstlenilen görev de yarım kalmış oluyor.
Kötülüğü Meşrulaştırmak
Ahlat Ağacı’nda (2018), dünya düzeninin içinde çürüyüp gitmeye boyun eğmeyen Sinan, Samet’ten epey farklıdır. İnsan tek bir şeye indirgenemeyecek kadar kompleks bir varlık olduğu halde Kuru Otlar Üstüne'de hemen her karakter yalancı ve “sıradan bir şekilde kötülük yapabilen” olarak çizilmiş. Bu bir yanıyla “kötülüğü meşrulaştırmak” değil midir? Kötülük, iyilik ile karşıtlandığında hayatın çetrefilli olan anlamlar dünyasında bir yere ulaşır. Karakterlerin yalancı, kötücül ve faydacı olması toplumun çürümüşlüğünü besler, onu olumlar. Egemen düzenin bir parçası olarak Samet prototipleşmenin ötesine geçemeyen, kötücüllüğüyle çürüyen insana tek boyutluluğuyla atıfta bulunur. Ne yazık ki, özellikle Nuray'a haksızlık edilmeseydi, büyüyen, genişleyen bir senaryoyla ite kaka değişimi zorlayabilecekken, Samet tarihin sayfalarında kaybolup gitmek zorunda.