Yerel seçimler şenliklidir, karnaval gibidir. Heyecanlıdır, eğlencelidir, genel seçim kadar sonuçlarından kaygı duyulmadığı için psikolojisi daha olumludur. Konularla, gündelik hayat arasında, genel seçime göre daha somut bağlar vardır. Adaylar daha çok sahadadır, haklarında daha fazla konuşulur. Verilen önem genel seçim kadar yüksek olmasa da daha fazla hissedilir.
Bugün olan ise bu resimden oldukça uzak. Nerede o eski yerel seçimler nostaljisi yapacak kadar sönük bir yerel seçim dönemi geçiriyor olabiliriz. Az sayıda Twitter siyaset bağımlısı, umutla bezenmiş (“wishful thinking”, hüsnükuruntu) analizlerini heyecanla paylaşmaya devam ediyor elbette. Hatta aday açıklamaları da bir hareketlilik yarattı. Fakat üç aydan az zaman kalmış olan yerel seçimlere henüz kitlesel bir ilgi olduğu söylenemez.
Tabi son on yılda öyle yüksek dozlu seçimler atlattık ki, belki de normal düzey zaten bu olmalı. Fakat bu seçim için, baz etkisi dışında da bir talileşme söz konusu.
Yerel seçimler seçmen nazarında zaten talidir, genel seçme kadar mühim bulunmaz. Son seçimlerin muhalefette yarattığı hayal kırıklığının da katkısıyla siyasetle ilgilenmenin bir işe yaramadığı hissi de ilgisizliği katmerliyor.
Bunlar kadar yerel seçimleri talileştiren diğer bir faktör de yerel seçimlere yerel seçim gibi yaklaşılmaması. Yerel seçimlere en azından şimdilik genel seçim siyaseti ile muamele ediliyor. Genel seçimin zaten seçmenleri yorduğunu biliyoruz, bu yüzden seçmen için genel seçim konuları zaten cazip değil. Fakat daha da önemlisi beklentinin şu olması: yerel seçimin yerel kalması, havanın genel seçim iklimine dönmemesi.
Aslında genel seçimlerden anlamlı bir süre sonra yapılan seçimler bir tür güven oylaması olarak değer kazanabiliyor. Bu durum, genel seçim yerel seçim bağını kuvvetlendirebiliyor. Ancak son iki seçimdir, genel seçimden hemen sonra yapılan yerel seçimler buna imkân vermiyor. Bunun yerine seçimden yeni çıkılmış olması, seçimi kazanan iktidarın topal ördek kozunu ortaya koyması, bir muhalefet enerjisini oluşturmayı zorlaştırıyor.
Öte yandan, genel seçimlerin birincilliği, yerel seçimlere bir özgünlük alanı sağlıyor. Genel seçimlerde mecburiyet sorumluluklarını yerine getirmiş seçmenler için yerel seçimler bir serbestleşme alanına dönebiliyor. Genel seçimden hemen sonra gelen yerel seçimler, kemik oyların ve partizan oyların azaldığı, daha esnek oy davranışının arttığı ve elbette adayların öneminin daha fazla olduğu bir seçim haline gelebiliyor.
2019
2019 yerel seçimlerine iktidar bloğu genel seçim perspektifi ile yaklaşmıştı. Belki de AK Parti belediyecilik vasıf ve itibarlarını yitirmiş olması hasebiyle elindeki daha güçlü özelliklerine yatırım yapıyordu: kutuplaşma gerilimlerinden sonuç alma ve iktidarda olmanın yerel seçimlerdeki kaldıraçları ana strateji idi. Bunlara bağlı olarak 2019 seçimlerini beka sorunu olarak konumlandırmaya çalışmıştı. Adaylarını da yerel saiklerle değil, Erdoğan’ın çalışma takımı gibi oluşturmuştu. Bir anlamda topluma yerel yönetimlerin hükümet gücünün uzantıları olarak etkin olacağı bir merkeziyetçilik teklif etti. Yeni aşırı merkeziyetçi rejimden halihazırda rahatsız olan çoğunluk ise bu teklifi reddettiği gibi dengenin önemini hatırlattı.
Sonuç olarak seçmenin daha yeni çıktığı genel seçimlere göre yerel seçimden beklentisi farklı: 1) gündemin yerel olması 2) yeni bir şeyler duymak ve 3) yeni (ve genç) yüzler görmek. Muhalefet 2019’da bu beklentilere daha iyi karşılık verdi. Genel siyaseti yerelin önüne geçirmedi. Erdoğan’ı yenmek gibi bir hedef görüntüsünden uzak durarak, seçmene yeni ve liyakatli isimlere şans verme çağrısını öne çıkardı. Adayları belediyeci, siyasi bagajları olmayan, yeni ve dinamik kişilerden belirledi. İttifak yapısını değil, adayları öne çıkardı. İttifakın bu siyasetsiz yapısı işe yaradı. Yüksek siyaset değil, adaylar ve projeleri konuşuldu.
2023
2023’te genel seçimlere ilginç bir şekilde iktidar da, muhalefet de 2019’a girdiği gibi girdi. Ancak yerel seçimde muhalefete artı sağlayan siyasetsizlik genel seçimde işe yaramadı. Çünkü seçmen yine yenileşmeyi bekliyordu ama (yüksek) siyasetin de yenileşmeye eşlik etmesini istiyordu. Muhalefet ise yeni bir söz söylemedi, siyasetten uzak durdu. İttifak yoluyla bir araya gelmeyi yeterli buldu. Öyle ya, 2019’da işe yaramıştı, yine olur diye varsaydı ama olmadı. İktidar bloku, ittifakını siyasi taleplere göre konumlandırırken, muhalefet ittifak unsurlarını Erdoğan karşıtlığı gibi bir ortak payda da siyasetsizleştirdi. İktidar gerilim alanlarında gezinirken, muhalefet siyaseti seçim sonrasına bıraktı.
Genel seçimleri muhalefet sıfır siyasetle geçirdi demiyorum elbette. Ancak iktidar eleştirileri ile sınırlı bir siyaset ile toplumsal gerilim alanları başta olmak üzere sorun alanlarını pas geçerek seçim sonrasına erteleyen ürkek tavır, seçmende güven oluşmasını zorlaştırdı. İktidar eleştirileri ile sınırlı siyaset zaten gündelik rutinin bir parçası. Yani seçim olmadığı dönemlerde de ve uzun süredir seçmen aynı şeyleri dinliyor. Ayrıksı ve yeni bir şey değil onlar için. Böyle olunca güçlü argümanlar dahi silikleşiyor.
2024
2024’ün şimdilik görünümü, 2019’un aksine, genel seçim görüntüsü. Oysa seçmen, yerel seçimin “yer”li ve yerel olduğu konusunda hassastır: Bir yer söz konusu ve o yerin sorunları, çözüm önerileri seçimlerin de ana konusu olmalı.
Seçmen net olarak yerel seçimlerde yüksek siyaset istemiyor. Belediye başkanlarından bunu beklemiyor. Kuşkusuz genel siyasetten kopuk bir yerel siyaset mümkün değil. Buradaki sorun birincisi doz aşımı olması, ikincisi de genel siyasete yaklaşım biçimi. Gece gündüz genel seçim konularından yorgun düşmüş olan toplum, yerel seçimlerde yerel siyasetin ötesinde bir siyasete sıcak bakmıyor.
Seçmenlerin yerel seçimden temel beklentisi oldukça sade: yerel olması. Aslında genel seçimin hemen arkasından gerçekleşiyor olması, genel seçimde başarılı olan taraf için dezavantaj. Zira yerel seçimler, seçmenlerin daha serbest, bir anlamda daha keyfi davrandıkları bir seçim olabiliyor. Genel seçimde “expressive” (kendini ifade ettiği, dışavurduğu, gerçekleştirdiği) oy verme değil, stratejik oy verme (sonuç-fayda ilişkisini merkeze alan) ağır basarken, seçmenler gönlünden geçeni yapmayı, şımarma ya da cezalandırma hakkını hemen sonrasındaki yerel seçime bırakabiliyor. Son iki genel seçimdir iktidarı kerhen destekleyen ve esas motivasyonu iktidara muhalefetin gelmesini önlemek olan önemli bir kesim var. Bu kesim için yerel seçim bir esneklik alanı. Bu alanda mecburiyet hissetmeden davranma motivasyonu artıyor.
İhtiyaç yerel seçimlerde sıfır siyaset değil elbette. Ancak odağın yerel olması ve geneli “yer”e indirmek, genel siyaset ile yerel sorunları ilişkilendirebilmek gerekiyor. 2019’da muhalefetin bunu iyi becerdiği bir örnek israf söylemi olmuştu. Hatta sadece ekonomik alanla sınırlı kalmadı: israfın yanı sıra, mega projelerdeki verimsizlik ve rant, ayrıcalıklar, kayırmacılıklar, hukukun bir baskı aracı, medyanın iktidarın iletişim aygıtı haline gelmesi vb. İktidarın aşırılıkları vicdan muhasebelerini derinleştirdi. Bunların şehirlerin yönetimlerinde de karşılığı olması, sonuçlarının şehirlere ihanet olarak itiraf edilişi, rant, betonlaşma ve benzeri konularla ilişkisi, yereli makro meselelerle ilişkilendirmişti.
2023’te iktidarın aşırılıklarına vurgu ikinci planda kaldı. Muhalefet seçmende sorunlarla ilgili farkındalığı halihazırda geliştirdiği için, merak konusu, iktidarın yol açtığı sorunların boyutlarından ziyade, bu sorunların nasıl çözüleceği ve nasıl yönetileceği haline geldi. “Abartı”lar göz ardı edilebilir, yeter ki sorunlar çözülsün beklentisi oluştu. Şimdi muhalefetin etkili olabilmesi için iktidarın yol açtığı sorunları yeniden hatırlatması ve bunların yereldeki yansımalarını ve çözüm önerilerini tarif etmesi bir gereklilik.
Seçmenin yerel seçimlerden somut beklentileri oldukça sarih aslında: temel hizmetlere odaklanma (çöplerin toplanması, temizlik, ulaşım sorunlarına çözümler, sosyal destekler), bonus hizmetlerle (gençlere destek, kültür sanat etkinlikleri, eğitimler, parklar, bahçeler, güzelleştirmeler, meydanlar, vb.) fark yaratacak özgün işler ve karizmatik liderlik.
Ne istemediği de net: yüksek siyasetin öne çıkması, gerilime dayalı ve ayrımcı siyaset, sadece şova dayalı iletişim.
2024 yerel seçiminin önemli faktörlerinden biri bu olacak: siyaseti yere indiren ve seçimlerin yerel olduğunu gözeten bir siyaset.
İkinci önemli belirleyen ise seçmen davranışı motivasyonlarının nasıl karşılanacağı olacak. Oy verme motivasyonları etkilenmeye ne kadar açık olur şimdiden söylemek zor ama etkili olacağı rahatlıkla söylenebilir. Oy motivasyonlarındaki farklar hâlâ bir rekabet alanı olmasına alan açıyor.
Oy motivasyonları ile ilgili yerel seçimlerde şu sorular her zaman öne çıkar:
- Adaylar ne kadar belirleyici olacak,
- Stratejik oy verme davranışı mı, gönlüne göre oy verme davranışı mı daha etkili olacak (expressive voting tabirini ifade edici ya da ifadeci olarak çevirmek mümkün, fakat bu doğrudan karşılıklar yerine, kişinin kendini gerçekleştirme halini ve kısmen de keyfiliği tanımladığı için gönlüne göre oy davranışı demeyi öneriyorum),
- Kampanyaların gücü ne kadar olabilir.
Rasyonel oy verme davranışı modelini hatırlatmak gerekirse, bu modele göre seçmenler, seçim sonuçlarını ve sonrasını gözeterek, çıkarlarını maksimize etmek üzere, bir anlamda sonuç odaklı düşünerek oy verme eğilimlerindedir (Downs, 1957).[i] Brennan ve Lomasky’nin kavramsallaştırmaları buna etkili bir itiraz ortaya koyuyor: Seçmenler her zaman rasyonel ve kendi çıkarlarının peşinde bireyler olarak hareket etmez, hatta daha sık olarak fayda-maliyet hesabını bir kenara bırakırlar. Davranış, sonuçları gözetmeyen bir dışavurum olarak tezahür edebilir (Brennan ve Lomasky, 1993).[ii]
Dolayısıyla, kendini gerçekleştirmek, ifade etmek, dışavurmak, tepkisini göstermek, bir anlamda mesaj vermek de önemli motifler olabilir. Birçok seçmen de kendi değerlerinin, tercihlerinin, kimliklerinin dışavurumu olarak, kendini gerçekleştirme hissi ile oy kullanabiliyor. Bunun yaptığında gönül rahatlığıyla oyunu atmış hissediyor.
Velhasıl bu çerçeveden de faydalanarak bakacak olursak (elbette kombinasyonlara imkân verecek şekilde) bu seçimlerde üç ana oy verme davranışı bizi bekliyor:
Birincisi kemik oylar. Türkiye’de son yıllarda azalma eğiliminde olsa da büyük kütle hâlâ kemik oylarda. Ancak kemik oylar iki cephede benzer oranlarda. Ek olarak kemikleşmemiş olan kesimler seçim sonuçlarını değiştirebilecek hacimde olduğu için, değişim isteyenler umutlarını koruyabiliyor. Seçimlere ilgisizlik ise bu imkâna inancın azalması ile kuvvetli bir ilişki içinde.
İkincisi stratejik oy. Hangi sonuç benim için daha anlamlı olur sorusu ile, yani sonuç odaklı düşünerek oy verme eğilimi de hâlâ kuvvetli. Genel seçimler için daha fazla geçerli. Ancak yerel seçimlerde de karşıdaki adayın seçilmemesini istemek bu karara götürebiliyor. Ya da yaşadığı şehirdeki sevdiği bazı uygulamaların sürmesi/değişmesi tek başına motivasyon olabiliyor. Aday içine sinsin sinmesin, bu sonuçları düşünerek oy kullanılabiliyor.
Üçüncüsü de gönlüne göre (gönül rahatlığı ile) oy verme: sonuçları ne olursa olsun kendini gerçekleştirme, destek verme/güçlendirme, mesaj verme, protesto etme, tepkisini gösterme, gibi motiflerle oy verme davranışı.
2019 seçimlerinde muhalefete başarı getiren, gönlüne göre oy verme motifinin yükselişi olmuştu. Aynı evden farklı oylar çıkma oranının yükselişi bunun en önemli işareti. Yine, muhalefetin duygularla rasyoneli birleştirebilmesi (yani stratejik tercih ile gönül tercihini örtüştürebilmesi) önemli bir etkendi. İktidar destekçilerinde ise stratejik davranma zorunluluğunun yorgunluğu vardı. Öyle ki örgütlerin saha enerjisi bile oldukça düşük seyretti.
2024’te ise tersine bir durum söz konusu. Muhalefette stratejik olmaktan yorulmuşluk var, kendi gönül çağrısına sahip çıkma motifi artmış durumda. Öte yandan iktidar cephesinde de durum karışık görünüyor. Geriye kilit olan kampanyalar kalıyor. Kampanyalarda yerel seçimlerde yüksek siyasetin konularının yerel ile bağının kurularak “yer”e indirilmesi önemli bir belirleyen olacak.
Velhasıl, 31 Mart’ta gönlüne göre (içine sinen ya da mesaj veya protesto maksatlı) oy tercihinin daha fazla olması muhtemel, stratejik (sonuç odaklı) oy verme hissi azalmış durumda. Muhalefet için de, iktidar için de kesin cepte olan oylarda azalma var. Her iki taraf için de hem aradakilerin hem de mahalledekilerin iknası önem kazandı. Stratejik olanın aynı zamanda içe sinmiş tercih haline gelme düzeyi belirleyici olacak görünüyor. Bir kez daha bağra taş basmak muhalif seçmenin zorlanacağı bir fedakârlık olabilir.
[i] Downs, A. (1957). An Economic Theory of Democracy, New York: Harper.
[ii] Brennan, G. ve Lomasky, L. (1993). “Expressive Voting and Electoral Equilibrium”, Public Choice, 77(3): 603–615.