Merih'in Bozkurdu

Bilindiği üzere milli takım, grup aşamasından sonra son 16 turunda Avusturya'yı da geçerek turnuva bazında son 16 senenin en başarılı noktasına geldi. Elbet ki bu durumda; kavganın durmak bilmediği, dalaşma fırsatlarının hiç heba edilmediği dinamik toplumumuz hemencecik üzerinde tepinilecek yeni ve gergin bir bam teli bulmalıydı ve buldu da…

Her şeyden önce bu yazıyı Merih Demiral'ın yaptığı hareketin etraflıca bir muhakemesi için kaleme almadığımı belirtmeliyim. Ancak tartışma esnasında gözüme çarpan bir fikrî erozyonlar bütününü ele almak istiyorum. Yani bu yazıda; mevzubahis vak'a, amaç değil araçtır.

Evvela bilmeyenler için olayı özet geçelim. Avusturya maçında iki golümüzü de kaydeden Merih, ikinci golden sonra iki eliyle de bozkurt işareti yaparak sevinince tartışmalar başladı. Siyasi simgelere müsamaha göstermediği bilinen UEFA, bir soruşturma başlattı ve akabinde tartışmalar Türkiye'de de alevlendi. Kimisi sevindi kimisi kızdı. Almanya İçişleri Bakanı Nancy Faeser tartışmaya müdahil oldu. Büyükelçiler mütekabilen bakanlıklara çağrıldı. Sanırım buradan bakınca minik de olsa bir diplomatik krizi andırır hale çoktan büründü. Ancak benim dikkatimi celbeden, işbu konu üzerinde Türkiye'de birkaç gündür gerçekleştirilmekte olan halat çekme yarışındaki tarafların başvurduğu hilelerdi. Bana kalırsa hile, bu durumda kullanmak için en uygun kelimedir.

Tartışmanın Türkiye ayağında en çok tartışılan husus, şaşırtıcı bir şekilde bozkurt işaretinin siyasi bir sembol olup olmadığıydı. Bir taraf bu işaretin tartışma götürmeyecek derecede siyasileşmiş bir sembol olduğunu söylerken; diğer taraf, bunun asla siyasi olmadığını ve onun külliyen tüm Türkleri temsil eden tarihi bir sembol olduğunu söyledi. İkinci görüşün müdafileri; tezlerini aralarında pek bir ilişki bulunmayan farklı kabartmalar, çizimler, heykelcikler vasıtasıyla kanıtlamaya çalıştılar. Referans verdikleri bu kaynaklarda tasvir edilen insanlar, bozkurt işaretini andıran bir el hareketi yapıyorlardı. Onlara göre bu işaret, tarihte tüm Türklerin benimsediği bir işaretti. Tarihin ruhuna mugayir bir şekilde Budist olmuş Türk de, Müslüman olmuş Türk de bu işareti kullanmış ve bununla daha derininde barındırdığı "Türk kimliğine" bir selam çakmış idi. Sonradan anlaşıldığı üzere, elbet ki referans verilen bu tasvirlerin işaretin "güncel manası" ile en ufak bir manevi irtibatı yoktu. Tarihi anlamaktan pek uzak olan bu nafile çaba okuyanlara çocukça gelecektir, biliyorum. Lakin bu, post-truth çağına cuk oturan bir yaklaşımdır.

Ancak şunu söylemeliyim ki; hiç kimse bu komik yaklaşım ve benzerlerini tarihi kaynakları tarayıp yanlışlamak mecburiyetinde de değildir. Zira bunlar, sahiplerinin de tartışmaya başladıktan sonra ürettiği kesin olan rastgele argümanlardan öteye gitmez. Mesela bu olay özelinde baktığımızda, 1990 yılına kadar kimsenin haberdar olmadığı ve birkaç sene içerisinde yurt dışından ithal edilip özel bir siyasi tabana yayılmış bir işaretin, tarihî ve tüm Türkleri kapsayan bir tarafı olduğunu söylemek abesle iştigaldir. Bu, ancak hissen benimsenene sadık kalmak için üretilmiş zorlama argümanlardır.

Bu zavallı anakronik gayret, bir süre sonra doğal olarak kontrpiyede kalınca kullanılmak zorunda kalınan başka bir kestirme yol daha keşfedildi[1]. Birkaç saat içerisinde "bozkurt işareti, "bozkurt"a tahvil edildi. Böylece sahiden bir miktar gerçekliği bulunan tarihî bağlar kurulabilirdi. Hem de eleştiriler bu tarihi bağlar üzerinden kifayetsiz kılınabilirdi. Mesela bunu bugün İlber Ortaylı'nın verdiği mülakat üzerinden inceleyelim. Köşeli hususlarda verdiği kaçamak cevaplarla nam salmış Ortaylı'ya "Bozkurt Sembolü ve Türk Tarihindeki Yeri" sorulmuş. Gündemden ve bu sorunun niçin sorulduğundan haberdarlığına neredeyse emin olduğum Ortaylı, şu cevabı vermiş:

“Türk tarihinde ‘Bozkurt’ bir semboldür, idoldür. Öyle sadece bir partinin, grubun sembolü değildir. Biz çöl takımından değiliz, steplerden gelen bir milletiz. O yüzden kurt bizim için mühim ve manalı bir semboldür. Destanları, hikâyeleri var. Tür olarak da çok dayanıklıdır. Kurt sırtını herhangi bir şekilde dayamadan, sırtını garantiye almadan öyle bir ihtiyaç duymadan savaşabilen bir hayvandır. Yaşam savaşı verme bakımından çok beceriklidir. Sürü halinde de avlanır ama tek başına da çok dirayetli ve dirençlidir. O yüzden yaşam savaşı veren, özgürlük savaşı veren milletler için ayrı bir sembolik değeri ve önemi vardır. Millî Mücadele’de de sembol olarak vardır. Devlet çok kullandı. Eserlerde vardır. Kimseyi alakadar etmez. Gamalı haç ve Naziler ile bir benzerlik kurmak saçmalıktır. Bozkurt birinin kafasından çıkmış, sonradan üretilmiş bir sembol değildir. Bir milletin mücadele azmi ve kararlığını ifade eden tarihi bir derinliği vardır. Ecnebiler de Atatürk’e ‘Bozkurt’ diyordu. Atatürk de bozkurt sembolünü benimserdi. Paraların üzerinde kullanıldı, hatırlayın o dönemi. Başka yerlerde de semboldü."

Öncelikle Ortaylı'nın üzerinden hır çıkan işarete ve aslında meselenin özüne hiç değinmeksizin başka bir konuyu anlatması, anlatıldığı gibi diplomasideki maharetini ortaya koyuyor. Burada kimse "Türk tarihinde bozkurt mozkurt yoktur!" demiyor ki. Söylenen, yalnızca ismi "Bozkurt" olan ve 90'lardan itibaren Türkiye siyasetinin radikal sağ kanadıyla özdeşleşmiş bir el hareketinin, toplumun tüm kesimlerinin sahibi olduğu milli futbol takımında oynayan bir futbolcu tarafından gol sevinci olarak kullanılmasıydı. Bu mantıkla Ortaylı, Almanların "Leisefuchs"unu da manevi dünyasından koparıp Alman ovalarındaki tilkilere bağlayıp işin içerisinden çıkabilir. Neyse ki o şirin bir harekettir ve bu durumda Ortaylı diplomasisine ihtiyacımız yok.

Ayrıca görüldüğü üzere Ortaylı, Nazi Partisi'nin "Hakenkreuz"undan da bihaber gözüküyor. Çünkü söylediğine göre bozkurt, birinin kafasından çıkmış ve sonradan üretilmiş bir sembol değilmiş. Bunu da "Hakenkreuz", nam-ı diğer Gamalı Haç ile yaptığı mukayese esnasında ifade ediyor. Ancak Swastika'nın Sanskritçe olduğunu ve Nazi "Hakenkreuz"unun bu antik işaretin "Ari ırklar" ile olan ilişkisinden dolayı benimsendiğini bilmiyor. Ortaylı en azından Mein Kampf'ı okusaydı Hitler'in işareti "Aryanlıkla" yani o zaman ırken kendine izafe ettiği grupla bağdaştırdığını da bilirdi. Bunu bilseydi de "birinin kafasından çıkmayan ve sonradan üretilmeyen" yani organik olarak var olan sembollerin de radikalizme ve saldırganlığa meze edilebileceğini görebilirdi.

Maalesef ki popüler kültürün ürettiği şeyh veyahut gavs iseniz bir yerden sonra entelektüel bir erozyon yaşamanız neredeyse kaçınılmaz oluyor.

Tabii işaretin Türkiye'de siyasi oluşundan bağımsız olarak Merih'in ve diğer gençlerin bunu gayri siyasi bir düzlemde idrakine de değinmek gerekir. Z kuşağı, sosyal medyanın da tesiriyle tüm dünyada önceki nesillerin idrak dünyasından büyük bir hızla koparken bu şavkın Türkiye'ye de vurmaması tuhaf olurdu. Gençlerin bir kısmı, bugün bunu gerçekten samimi olarak Türklüğün sembolü olarak görüyor. Bu, bir noktadan Türkiye sağına meyilli olmalarıyla açıklanabilecek olsa da kesinlikle anne ve babalarının "bozkurt işareti" ile kendilerininki bir değil. Önceki nesillerde bu kesinkes siyasi bir bağlılığın nişanesi gibi görülürken bugün -en azından bir kısım genç için- yalnızca bir aidiyetin sembolüdür. Şahsen bunun sebebinin son zamanlarda bir hayli harlanmış olan milliyetçi-popüler kültür olduğunu düşünüyorum. Geçmişin köhnemiş kavgalarından yılmış yeni milliyetçiler, bu “havalı sayılabilecek” hareketi benimsediler. Siyaset üstü bir konuma yerleştirdiler. Biraz ileri gidersek koskoca bir parti olan CHP de bu sınıfa sokulabilir. Şu anda birçok milliyetçi gencimizin gözünde CHP; kirletilmiş, harap edilmiş ve halen sömürülmekte olan asil bir yavrudur. Gün gelecek ve muhterislerin elinden kurtarılacaktır.

Türkiye'nin bugününde gündemin kısa süreliğine değişmesi birçok siyasiyi memnun etmiş olsa gerek. Ancak bence buradaki asıl ayrım noktası biraz önce bahsettiğim gibi farklı tecrübelerden kaynaklanan idrak farkıdır. Merih, bildiğim kadarıyla çok genç yaşta yurt dışına taşınmış ve bu vesileyle de şu ana kadarki hayatının azımsanmayacak bir kısmını yurt dışında geçirmiş bir futbolcu. Belki bu da bir reaksiyon olarak mevzubahis işareti açıklayan unsurlardan birisidir. Dün Merih’in UEFA'dan iki maç ceza aldığını da televizyonlar yayınladı. UEFA'nın siyasi sembollere müsaade etmediği bir gerçek. Bu karara saygı duymayı da öğrenmemiz gerekiyor. Tabii eğer burada bir çifte standart yoksa. Çetnik selamı ceza almıyor ve Bozkurt işareti ceza alıyorsa adaletsizliğe dair şüphe kadar doğal bir şey olmadığını düşünüyorum. Ayrıca Merih’in, aynı turnuvada açıkça daha keskin bir hareket yapmış olan Jude Bellingham’dan daha fazla ceza almış olması da Türkiye’deki futbol seyircisinin vicdanına dokunmuş olsa gerek.

En sonda kendi fikrimi de belirteyim. Bence bu düşüncesiz ve kaba bir harekettir. Nüfusu 90 milyona yaklaşmış ve siyaseten homojen olmadığı bariz olan bir ülkenin milli takım futbolcusu bu tarz, radikal siyaset ile özdeşleşmiş bir hareket yapmamalıdır. Bu, her rengi birleştirerek o ülkenin renk tayfını oluşturan nadir şeylerden biri olan milli takıma sevgiyi azaltacağı ve insanları fikren böleceği ortada olan bir harekettir. Kınanması doğaldır.


[1] Leisefuchs: Dünyanın birden fazla bölgesinde -özellikle pedagojik bir unsur olarak- muhatabına sessiz olup etrafı dinlemesini tavsiye eden bir el hareketi. “Leisefuchs”, Almanca’da “sessiz tilki” demektir. Ağzını kapatmış, kulaklarını dikmiş olan bu sembolik tilki hareketi; Türkiye’deki bozkurt işaretinin birebir aynısıdır.