E.K.’nın Mektubu ve Müflis Irkçılar

Yaklaşık bir hafta önce Twitter ahalisi alelacele yazıldığı belli olan tuhaf bir özür mektubuyla karşılaştı. Mektubun muhtevası, hitap ettiği kitleye karşı kasten yapılmış bir aldatmaca için dilenen aftan ibaretti. YouTube'da içerik üreticisi ve aynı zamanda da mektubun yazarı olan E.K.; başkasının yaptırdığı bir DNA testini kendisininki gibi göstermek suretiyle takipçilerini kandırdığı için özür diliyor ve kendisini bunu yapmaya iten sebepleri sıralıyordu. Bunları okurken gözlerimin önüne, birkaç sene boyunca yakından gözlemlemek fırsatını yakaladığım, DNA testi furyasının tesiri altına girmiş gençler geldi. Tüm bu gördüklerimle mektubun muhteviyatı arasında kurulabilecek ve kurulması muhtemel olan bağlantılar dikkat çekiciydi. Çünkü mektup, gençlerin fırtınalı bir ülkenin gündeminde sığındıkları liman olan şedid ırkçılığın, onları tamamıyle ruhen iflasa sürüklediğini gösteriyordu...

"Z Kuşağı ve 2030'lar Türkiye’sinin Ayak Sesleri" başlıklı yazımda,[1] Z kuşağı milliyetçilerinin teşekkülünde DNA testi furyasının mühim bir rol oynadığını anlatmıştım. Birkaç şirketin öncülüğüyle son 15-20 senede yaygınlık kazanmış olan tükürük bazlı DNA testi furyası, en başta çoğu insan için basit bir eğlence aracıydı. İnsanlar, bu işlem vasıtasıyla yıllar boyu varlığından habersiz yaşadıkları, kuytuda köşede kalmış etnik kimliklerini keşfediyorlar ve bundan keyif alıyorlardı. Tabii böyle bir imkanın ırkçı fikriyatın eline düşmesi fazla zaman almadı. Artık bazıları için kimin daha safkan olduğunu bellemenin ve yepyeni bir kast sistemi tesis etmenin zamanı gelmişti. (Tabii bu ırki tahlili, saf bilimsel merak ve araştırma güdüsüyle yapanları da ayrı tutmak gerekir.)

Kendi gökkubbemizdeki "DNA dostlarının" muhtemelen en yoğun buluşma noktası, Facebook'ta 20 bini aşkın üyeye sahip olan "Turkish DNA" grubudur. Birkaç gencin kurduğu grup, farklı ülkelerdeki muadilleri gibi bir amatör-bilimsel proje etrafında yoğunlaşmıştır. Projenin kendi internet sitesinde gayesi, Oğuz Türklerinin kökenine dair araştırmalar yapmak olarak belirtiliyor. (Grubun kuruluş tarihi olan 2017, tükürük bazlı DNA testi furyasının Türkiye'de popülerlik kazanmaya başlamasına denk gelir.) Grup, en başta meraklı ve biraz eğlenmek isteyen gençlerin uğrak yeri olarak görünse -ve sahiden de herhangi bir ırki fikriyatın etkisinde kalmamış, yalnızca bir şeyler öğrenmek isteyen bir miktar insanı ihtiva etse- de biraz zaman geçirdikçe işler tuhaflaşıyor. Birkaç ay önceki mevzubahis yazıda bu grubu ve benzerlerini zaten şöyle tasvir etmiştim;

"Bu gruplarda bulunanlar bilir ki, test sonucunda "Asyatik unsurlar" fazla çıkan tebrik edilir, kutlanır. İncelendiği zaman bu gruplarda en çok beğeniyi alan gönderiler her zaman "Gerçek Türk" ideasına en yakınsayan kişilerin sonuçlarıdır. Gruplarda ezkaza gayri Türk olduğunu ifade edip sonucunu paylaşan olursa "kahkaha" emojisi atılır. Türk olduğunu söyleyip test sonucunda Asyatik unsur az çıkan olursa yorumlarda yazık olduğu, atalarının yanlış yaptığı vurgulanır. "En Türk" sonucun sahibi olmak, neredeyse gruptaki herkesin hayalidir. Bu gruplardaki gençlerin profil fotoğraflarında milliyetçi semboller sıkça görülür (örneğin Göktürk bayrağı, bozkurt fotoğrafı, Timur tasviri, eski bir Türk askeri tasviri, Orta Asya’dan bozkır fotoğrafı)."

Tabii bir teknik bilgi olarak "Asyatik unsurlar" tanımının aslında karşılığı olan "Doğu Avrasya"yı vermek gerekir. Yine bu gruplarda bulunmuş kişiler bilir ki veritabanlarının yetersizliğinden DNA testinin sipariş edilip yaptırıldığı firmanın sonuçlarına güvenilmez. Sonuçlar, daha doğru sonuç verdiği bilinen sitelere ve hesaplayıcılara yüklenir. İşte "Doğu Avrasya" da, bir Türk'ün ne derecede Orta Asya mirası taşıdığına, yani ne derece "gerçek Türk" olduğuna referans veren birkaç komponentin bir şemsiye altında toplandığı isimdir. Gruplardakilerin test yaptırmış kişilere dair ilk merak ettiği şey, test sonuçlarındaki DA (Doğu Avrasya) oranıdır. Memleketleri; Osmanlı döneminde Yörük-Türkmen yerleşimlerinin yoğun olduğu, kısmen uç bölgelerden (Bolu, Muğla, Giresun vs.) birisi olan ve test yaptırmış kişilerden en yüksek DA sonucu beklenir. Gözlemlediğim sürece fark ettiğim şuydu ki; bu nispeten küçük fanus içerisinde arkadaşları bulunan ve ideolojik olarak da onlardan pek ayrışmayan bazı gençler, yaptırdıkları test sonucunda DA oranlarının düşük çıkması neticesinde birtakım nevrotik halet-i ruhiye içerisine girdiler, bu açıktan ifade edilmese de hadlerini bilmek durumunda hissettiler ve "keşke böyle olmasaydım" dediler.

Bu grupların en büyüğü 20 bin kişilik olsa da çevreye tesirleri bundan katlarca yüksektir. Ayrıca bu fikriyat dünyası, yalnızca DNA gruplarıyla sınırlı kalmaz. Folklor, tarih, siyaset vs. temalı gruplarda da bunun izleri bulunabilir.(Misalen; Türk folklorü üzerine gruplarda da sadece çekik gözlü olduğu görülen herhangi bir adama bile uzun methiyeler düzülebilir) Bu izlerden anlıyoruz ki; son yıllarda Türkiye'de, gençler arasında marjinallize edilemeyecek kadar büyümüş ve yayılmış bir ırki idrak teşekkül etmiş. Tabii bu kitleselleşmiş idrakin gelecekte iktidar olmasına da gerek yok. En azından toplumsal hayatın nüanslarını kaçınılmaz olarak belirleyeceği kesindir.

Açıkça görülmektedir ki bu tarz fikir cepheleri; dil ile ikrar edilmese de ırka, kana dayalı bir milliyetçiliğin dayanak noktalarıdır. 1930'ların karanlık dünyasında muhatabını aforoza gücü yetmeyen ırkçılar, bugün bu işlemi yapmaya kâdir olunduğunu düşünüyorlar. (Kelimelerin namusuna pek düşkün birisi olarak buradaki “ırkçılığı” hakaretamiz bir biçimde kullanmadığımı ifade etmek zorundayım. Nefret suçu ile idrak noktasındaki tavır birbirinden ayrılmalıdır. )

Bütün bu geniş fikriyat dünyası, demin bahsettiğim gibi gençleri nasıl etkiliyor ve nereye çekiyor? Burada asıl tetkik edilmesi gereken soru da budur. Yazının başında bahsettiğim E.K., yaklaşık 6 senedir seyrettiğim bu fikrî cephenin var ettiği ve bütün kokuşmuşluğunu reddedilemez bir şekilde açığa çıkardığı bir mahsuldür. Genci gereği olmaksızın kendini ispata mecbur hissettiren bu fikrî cephe, insanların kendilerine olan saygısını da zedelemektedir. Ayrıca bu ırki idrak ile genç; kendisini var eden unsurları, mukaddematını redde ve belki de kendisini sevmemeye itilmekte ve böylece ego-distonik bir teşekkül dünyasına hapsolmaktadır. Ayrıca bu ırki idrak, kaçınılmaz olarak kendine güveni olmayan ve toplumsal alanda cür'etini kısmak durumunda kalan bir grup insanı da yaratacaktır. Aslında E.K.'nın da özür mektubunda (silmiş, yine de bugün Türkiye'de özür mektubu silinse dahi fena bir adım değildir) kendisi için belirttiği gibi gençlerin genelinde görülen geçim sıkıntısı, gelecek kaygısı ve belki de bunların tetiklediği sosyal hayat yoksunluğu; onları radikalize ediyor. Bu radikalizasyonu, ortak bir mutabakatla belirlenmiş bir nesneye karşı yöneltilen nefrette de yakalayabiliyoruz. Son zamanlarda bu nesne, sokak köpekleri olarak gözüküyor. Bir insan sokak köpeklerinin itlafını savunabilir, bir başkası da tam tersini. Ancak sosyal medyada gördüğümüz ve insanı hayrete düşürecek bir gözü dönmüşlük raddesindeki "çatlayın patlayın, geberteceğiz" hezeyanları, aslında durumun dış faktörlerin neticesinde teşekkül etmiş bir "nesne-tanımaz nefret" hali, yani atılması gereken birikmiş bir stres olduğunu gösteriyor.

Türkiye'yi yöneten kadroların uzun sürmüş muktedirliklerinin; onları, ülkeyi getirdikleri noktaya duyarsızlaştırdığını ve bunun aslında kaçınılmaz olduğunu bilsem de nafile bir edayla şunu söylemek gerekir; Türkiye'nin yaşadığı -özellikle- iktisadi tahribat, yurt içinde kalan insan hazinesini her gün biraz daha yiyip bitirirken geçen zaman Türkiye’nin ebedi kalkınamayışına zemin hazırlıyor. Bundan kolay bir geri dönüş de yok. Kabiliyetli ve çok parlak insanların büyüdükçe sıradanlaşması kadar acısı da...


[1] https://birikimdergisi.com/guncel/11669/z-kusagi-ve-2030-lar-turkiyesinin-ayak-sesleri