Barış Ayrıcalığı ve 10 Ekim Anıt Ağaçları (II)

Adı belirsiz bir adada, totaliter rejim insanların hafızasından nesneleri, kavramları ve anıları sistematik biçimde silmeye girişir. Ancak bu silinme kendiliğinden ya da büyülü bir şekilde olmaz; halkın bizzat iştirak etmesi gerekir. Herkes, bu nesneleri ve onların taşıdığı bütün çağrışımları kendi elleriyle yok etmek zorundadır. Hafıza Polisi, her şeyin eksiksiz unutulduğundan emin olmak için sokaklarda devriye gezer, insanları sorgular. Bunu yapmayanlar olursa, tıpkı nesneler gibi, bir gün ansızın ortadan kaybolabilir. Ana karakter, direnen az sayıdaki “hatırlayan”dan biridir. Sessiz, gösterişsiz bazen korkak ama inatçı bir direniştir bu. Çabası yalnızca bireysel değildir; hafızayı muhafaza edenler arasında, kırılgan ve her an çözülme tehlikesi taşıyan da olsa bir dayanışma ağı da vardır.[1]

***

10 Ekim Ankara Katliamı'nın üzerinden 10 yıl geçti.

Sarsıcı, yakıcı, mahfazada yarık ve çatlaklarla dahi olsa tutulamayan olaylar, hafızanın içine yerleşse de onun bütünlüğünü bozar. Travmatik deneyimler söz konusu olduğunda, hatırladıkça hem geçmişin hem de şimdinin tanıklığını çağırır, geleceği gasp eder, yasın ertelenemez yükünü dayatır. Böylesi bir durumda yas tutabilmenin, hatırlamanın ve hatırlatmanın imkânı nedir? Yetki alanında muktedir olanıniktidarın hem kurucu hem de yıkıcı hafıza siyaseti içinde, kaybın acısını taşıyan, tanıklığın ağırlığını sırtlanan, barış talebinde ısrar edenler için şimdide nasıl bir hatırlama mümkün olur? Hafıza Polisi kimi zaman denetime çıkar ve asıl yakıcı sorular orada başlar: Kim için, nasıl ve neyi hatırlatmak istiyoruz? Hangi sözlerle, hangi kelimelerle geçmişin ağırlığını bugüne çağırıyoruz? Hafıza, burada sadece kayıt tutan bir arşiv değildir; dile gelen direniştir. “Unutma, unutturma” ifadesi de bu yüzden bir çağrıdan çok daha fazlasıdır: unutulduğuna vurgu yerine muhafaza eden ve edilene dair bir adalet talebi, susturulmak istenen hafızanın konuşma ısrarı, dile dökülmek isteyen tanıklığın politik müdahalesi olabilir.

Birikim Güncel’de a 2020 Ocak ayında yayımlanan aynı başlıklı yazıda 103 olarak geçen kayıplarımıza Piro Yıldırım da eklendi. Davada, avukatlar ve ailelerin olağanüstü dirayeti sonucunda bir sanık hakkında TCK 77 kapsamında “insanlığa karşı suç” iddiası gündeme gelse de, asıl mesele cezaların verilmesinin yanında, katliamlara giden süreci bugüne de bağlayan ipleri, politik işbirliklerinin açığa çıkarılmamasıydı. Yerine göre muktedir, kimi zaman mahkemede kimi zaman anmalarda kimi zamansa belediye kraralarında katliamın anısını kuşatma altına alırken, barış talebi, yalnızca savaşın karşıtı olarak değil, adalet ve hakikat mücadelesinin, dayanışmanın ve kolektif yasın bir erdemi olarak ortaya çıktı. 10 Ekim Dayanışması, “Örgülü Mücadele” gönüllüleri, 10 Ekim Ankara Katliamı’nın 3. Yılında “10 Ekim’in ve diğer katliamların kamusal hafızasını canlı tutmaya yönelik 'gayri resmî' hafıza çalışmaları neler olabilir ve nasıl hayata geçirilebilir? Bu çalışmaların kolektif iyileşme ile hakikat ve adalet talepleriyle bağlarını nasıl güçlü kılabiliriz?” sorularıyla yola çıkmıştı. Katliamın üzerinden geçen 10 yılda “dayanışmayla birlikte iyileşme çabası” ve devam eden adalet arayışı 10 Ekim’in çok katmanlı hafızasını oluşturan temsilleri yeni sorular, yöntemler ve yordamlarla ele alma ihtiyacıyla şekillendi: fotoğraf, resim sergileri ve kolektif üretilen origami turnalardan enstalasyona, video ve belgesel gösterimlerine uzanan bir çeşitlilikte 2015’te insanları bir araya getiren barış talebiyle unutturmama borcu 10 Ekim’in çok katmanlı hafızasını bir yerinden tutanların yürüttüğü hafızalaştırma pratikleri, unutturmama borcunu ilmek ilmek ördüğü battaniyeler ve Anıt-Ağaçlar aracılığıyla somutlaştırdı; 104 barış güvercinini unutturmama borcu, yasın ve hatırlamanın iyileştirici, en önemlisi de direnişçi bir pratiğe dönüşebileceğini gösterdi.

“10 Ekim’i Unutma, Unutturma!”

Özgür Sevgi Göral, Yaramız Derindir’de Türkiye’de hafıza alanının salt geçmişi kayıt altına almakla ilgili değil, doğrudan politik bir mücadele alanı olduğunu yanına saha koyarak, hafıza sahasıyla vurgular. Ona göre (muhalif kesimlerin sıklıkla sitem ettiği üzere) sorun pedagojik değil, politik kökenlidir.[2] İnsanlar hangi tarafta olursa olsun yaşananları gerçekten unutmamıştır; her şeyin farkındadırlar. Ancak hâkim ideoloji bu yaşananları ya meşru ya da mazur gösterdiği için onlar üzerine söz kurulmaz, tartışma açılmaz. Göral bu nedenle “amnezi” (unutma ya da hafıza kaybı) yerine “afazi” kavramını önerir. Afazi, geçmişi bilmeye rağmen onu dile getirmek için gerekli sözcüklerden, kavramlardan, fikirlerden yoksun kalma halini anlatır. 10 Ekim’in sözünü kuracaklara daha o zaman hafızalarında neleri yoklaması gerektiği hatırlatılmıştı. Devlet aklının “hafızamıza” büyük ölçüde damgasını vurmuş bir süreklilik noktası var, öyle ki bütün siyasal özneleşme süreçlerimizi önüne “siyasi” sıfatı getirilen davalarda adalet arayışında, hakikat mücadelemizi ise Rancière’nin “çifte ortadan kaldırma süreci”[3] dediği: ortadan kaldırılmanın ortadan kaldırılması ve ortadan kaldırılmalarının izlerinin, kendinin adının kaybolması”na maruz bırakılmış katliamlardan hasıl bir süreklilik bu. geçmişte olan bitenin gözlerden saklanmış izlerine dair hatırlatıcı amillerin tortularının bu süreklilikten tasfiye edilmemiş olması da ve gerektiğinde işe koyulabileceğini söyleyen pek çok “imge” ile defaetle karşılaşmamız da bundan. Elbette, döngüsel bir tarih, yekpare çerçeveler veya eskimiş politik hamleler değil burada söz konusu olan. Birike birike katmanlaşan bu tortuda taraflara dair tablo iyice karmaşıklaşıyor; tabiri caizse hiç kimse boş durmuyor. Bütün bunların içinden nasıl yeni veya yeniden zuhur ettiğini görmeye anlamaya çalışmak, hangi biçimiyle yeniden dolaşıma sokulduğuna, anlatıya koyulan ve/ya çıkarılan hatırlatıcıya şerh koymak geçmişin hangi çerçevelerle yeniden işlendiğini düşünmeye sevk ediyor. Bu bakımdan, “hafıza” ve “bellek” genelde birbirinin yerine kullanılsa da aslında bizi farklı yönlere götürebilir. Özgür Sevgi Göral’ın yaklaşımı 10 Ekim’in her anmasında tekrar tekrar dile getirilen “unutma, unutturma” sloganıyla kesiştirmeye çalışılabilir: “unutma, unutturma” sloganı, afazinin kırılma noktasında yükselir. Bu slogan, gerçek bir unutmaya değil, hatırlamanın dilinin sözcüklerden yoksun bırakılmasına ve hangi anlatıyla kurulacağına karşı bir direniş haline gelir. Hafıza burada pasif bir arşiv değil, politik bir eylem olarak sahneye çıkar: hatırlatmak, unutturmama borcunu yerine getirmek, söz kurmak, geçmişi tartışmaya açmak, geçmişi şimdide işlemeye çağrı yapmak… Bunu yaparken de hatırlanması gereken, gömülmüş, susturulmuş olan için değil, belki de daha çok hatırlayana dair bir faaliyet olarak yapılabilir, söylenebilir, düşünülebilir olanın sınırlarını kaydırma işinin öncelikle bu bağları tanımakla mümkün olan bir edim olur. Bu nedenle “bellek” gibi bireysel ve nötr çağrışımları olan bir kavram yerine “hafıza” kavramını kullanmak burada daha yerinde olabilir. Zira hafıza, toplumsal ve siyasal bağlamıyla birlikte düşünülür; iktidarın dayattığı sessizliği veya istediği anlatıyı bozar, geçmişi bugünün mücadelesine dâhil eder. “10 Ekim’i unutma, unutturma” tam da bu işlevi yerine getirir: muhtevasıyla hafızanın dile gelişini, söz kurma hakkını ve politik hatırlamanın zorunluluğunu ısrarla savunmaya çağrıda bulunur.

Hal böyle olunca, gün geçtikçe ağırlaşan hatırlatma sorumluluğu, katliamdan bugüne birbirine bağlanan, dolanan ve sıklıkla da düğüm olan iplerden her biri hafıza sahasında ayrı bir mücadele alanı haline geliyor. 10 Ekim’in çok katmanlı hafızasını katliamın yaşandığı yerde resmi olarak “planlamak ve heykelleştirmek”[4] de 10 yıl boyunca başlı başına bir mücadeleye dönüştü.

Katliamın hemen ardından 10 Ekim ailesi ve çeşitli sivil toplum kuruluşları Ankara Tren Garı önüne bir anıt yapılması ve alanın "10 Ekim Barış Meydanı" olarak adlandırılması talebinde bulundu.10 Ekim Barış ve Dayanışma Derneği ve aileler kendi olanaklarıyla katliamın gerçekleştiği meydana hayatını kaybedenlerin fotoğrafları ve isimleriyle birlikte üç ayrı yüzünde “emek, Demokrasi, Barış” sözcüklerinin yer aldığı bir sembolik anıt da yerleştirdi. Bu anıt “sembolik” sıfatıyla anılıyor(du) zira ilk başta bu alana bir “kalıcı” bir anıt yapılana kadar bir anma mekanının hatırlatıcısı olarak geçici olacaktı. Fakat, Üzerinden geçen 10 yılda ve 10 yıl boyunca da katliamın yaşandığı alana hangi ismin verileceği ve buraya bir anıt yapılması meselesi 10 Ekim’in mücadelelerinden bir başkası daha oldu. Katliamın gerçekleştiği alanda anma gerçekleştirmek, bu Meydanın adının ne olacağı, anıt talebinin yerine getirilmesiyle, bu talebin kim tarafından, nasıl ve ne zaman yerine getirildiğinin yanında 2018’den başlayarak sonuncusu Nisan 2025’te olmak üzere bu sembolik anıt pek çok kez ve farklı biçimlerde tahribata ve saldırıya uğradı; saldırılara dair yapılan suç duyurularından ise sonuç alınamadı.

2015’ten itibaren her ay burada saat 10.04’te gerçekleştirilen aylık anmalar başta olmak üzere her fırsatta anıt talebi tekrar tekrar dillendirildi. Ocak 2017’de bir aylık anma sonrası, anıt konusuyla ilgili belediyeyle görüşmeye gidildi. Bu görüşmede, belediye meclisinde meydanın isminin değiştirilmesi ve anıt yapılmasına ilişkin alınan kararın ekindeki içerik 10 Ekim Ailesiyle bu kez bütünüyle paylaşıldı, dernek başkanına kararın “aslı gibidir” kaşeli bir kopyası verildi. Sözkonusu karar, 15 Ekim 2025’te Ankara Büyükşehir Belediye Meclisi'nin olağan toplantısında alınmış, kararın “Demokrasi Meydanı” isminin verileceğine dair bölümü hemen bir gün sonra 16 Ekim 2015’te belediyenin sitesinde de yayınlanmıştı.[5] Önergeyi, AK Partili belediye meclis üyeleri desteklerken, CHP'li meclis üyeleri ise alana "Barış Meydanı" adı verilmesini istediklerini bu görüşmede de yinelediler. Daha önce resmi bir adı bulunmayan meydana “Demokrasi Meydanı” verilmesi kararı değiştirilen tabelalarla Aralık 2015’te hayata geçirilmişti.[6] Ancak, aynı karar bir de, bu alana “Demokrasi Anıtının” yapılması için Fen İşleri Dairesi Başkanlığına yetki verilmesine ilişkin teklifin oylandığı ve 114 üyeden 101 üyenin oyu yani oy çokluğu ile kabul edildiğini belirtiyordu.

31 Mart 2019 yerel seçimleri öncesinde dönemin CHP Genel başkanı Kılıçdaroğlu’nun ailelerle mecliste yaptığı görüşmede “sürecin takipçisi olacaklarını, yönetime gelmeleri durumunda ise anıtın yapılacağı sözünü vermişti; belediye yönetimi el değiştirdi, CHP’nin adayı yönetime geldi, ancak belediye ile görüşme talepleri bir süre daha yanıt bulmadı. 10 Ekim Barış ve Dayanışma Derneği Başkanı Mehtap Sakinci Coşgun 10 Temmuz 2019’daki anmanın basın açıklamasında anıt mücadelesinin geldiği noktayı şöyle ifade ediyordu: “3 yılı aşan bir sürede adalet mücadelesinde gösterdiğimiz azmi anıt mücadelesinde de ortaya koyacağız. Burada anıt olmaması bir utançtır. Yas ilan edilen, Cumhuriyet döneminin en büyük sivil katliamında, Ankara Büyükşehir Belediye Meclisi tarafından katliamın hemen ardından anıt yapılması kararı alınmasına rağmen buraya bir anıt yapılmıyorsa artık tavrımız iyi niyetli yaklaşımdan ibaret olmayacak, ne gerekiyorsa yapacağız. Sonuç alamazsak anıtımızı kendimiz yapacağız, bu süreci kendimiz işleteceğiz. Bu mücadeleyi verenler burada bir anıt görmeyi hak ediyor. Acımıza saygı duyulduğunun gösterilmesini istiyoruz.”

2019’un sonlarında DİSK, KESK, TMMOB, TTB ve 10 Ekim Derneği[7] tarafından “On Ekim Anıt Meydanı – Anma Yeri Uluslararası Fikir ve Tasarım Projesi Yarışması” çağrısına çıkıldı. Çağrıda yalnızca bir anıttan bahsedilmiyor, “10 Ekim Ankara Katliamının toplumsal düzlemde unutulmamasını sağlamayı; hayatını kaybetmiş ve hayatta kalan bireylerin anısını onurlandırmayı; hafızayı mekânda ve gündelik yaşamda yeniden üretmeyi amaçlamakta olduğu” [8] katliamın yaşandığı yerin bir hafıza mekanı olarak tasarlanması isteniyordu. Mart 2020’de sonuçlanan yarışmayı yalnızca bir anıt değil anma mekanı kurmayı hedefleyen “Zamansız Kabuk/Bitmemiş Hikayeler” projesi kazandı. Proje, Katliamda hayatını kaybeden 103 kişinin her biri için, o gün tarihinde filizlenmiş 103 adet mabet ağacının Ankara Garı ve etrafına dikilmesini, kavşağın araç trafiğinden arındırılmasını, ağaçları saran pirinçten kabuk yüzey üzerinde, 103 hayatını kaybeden kişinin son sözleri, düşüncelerinin yer almasını öngörüyordu. Araya bu kez de pandemi girdi.

2021 boyunca Ankara Büyükşehir Belediyesi ile meslek örgütleri ve 10 Ekim Ailesi proje detaylarını görüşmeye devam etti. Projenin uygulanabilmesi için gerekli planlama, teknik raporlar ve kurullara başvurular hazırlandı ve süreç görece olumlu seyretti. Katliamın 6. yılına kadar Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin UKOME ve Koruma Kurulu’ndan alacağı idari izin süreci devam ederken, projede yer alan 103 Mabet Ağacı’nı temin etti. Katliamın 6’ncı yıldönümü 50’ye yakın Mabet Ağacının Ankara Garı önüne saksılar içerisinde getirilecek ve proje tamamlanana kadar 8 ağaç burada kalacaktı ancak 9 Ekim’i 10’una bağlayan gece saatlerinde fidanlar Ankara Valiliği tarafından “izinsiz olduğu” gerekçesiyle kaldırıldı. 10 Ekim’in 6. yıldönümü anması öncesinde ağaçların gece vakti kaldırılmasına/“gözaltına alınmasına” dair Valilikle yapılan görüşmeler sonuçsuz kaldı.

2022’ye gelindiğinde Ankara Büyükşehir Belediyesi ile ilgili bakanlıklar ve kurullar arasında yazışmalar hâlâ sürüyordu; fakat bu kez sürecin önüne yeni “bürokratik duvarlar” örüldü. Resmî izinler verilmedi, dosyalar sürüncemede bırakıldı. 7. yıldönümü yaklaşırken, Ankara Kültür Varlıklarını Koruma Kurulu, anıtın yapılacağı alana en azından saksılar içlerinde de olsa koyulması planlanan ağaçların “Ankara Garı ve çevresinin tarihi silüetini bozacağı” gerekçesiyle projeye onay vermedi. Böylelikle yarışmada birinci seçilen tasarım, hukuken askıya alınmış, bir kez daha ertelenmiş oldu.

Eylül 2023’te 10 Ekim Barış Derneği olağan genel kurulunun ardından anıt yarışmasının çağrısında bulunan kurumlarla yapılan görüşmeler sırasında dernek, TMMOB’dan Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin heykeltraş Metin Yurdanur’dan yeni bir anıt için heykel yapmasını istediğini ve 8. yıldönümüne yetiştirilmesini belirtildiğini öğrendi. 10 Ekim Ailesi bir kez daha doğrudan konunun öznesi olan kendisinin haberdar edilmesi yerine heykeltraş Metin Yurdanur, Ankara Büyükşehir Belediyesi ve CHP ile kendi inisiyatifiyle görüşerek konunun takipçisi oldu. 2023’te CHP yönetimi de değişti ve anıta dair süreç, Türkiye’deki pek çok mesele gibi 31 Mart 2024 yerel seçimlerinin gölgesinde ilerledi. 8. yıldönümü anmasında Özgür Özel, 10 Ekim Anıtı’nın ne zaman yapılacağını soruldu; yanıt olarak Mansur Yavaş’ın projeyi hayata geçirmek için inisiyatif aldığını, ancak TCDD ve Ulaştırma Bakanlığı’nın yarattığı bürokratik tıkanıklığı aşmaya çalıştığını söyledi.” Bürokratik sorunlar aşıldığı gün projenin yapılması için çalışmalara başlayacağını”[9] söylese de, dokuz yılın ardından alana başlangıçta yarışmayı kazanan tasarım yerine bambaşka bir anıtın açılışı için 2024’ü beklemek gerekiyordu.

“Şantiye Sahası Girilmez”

Bir devletin kimliğini tanımlamak, bir toplumsal grup için önemli olan bir tarihsel olayı veya kişiyi anmak için yaratılan ve benimsenen/benimsetilen geleneksel anıtlar, yine geçmişin muktedirlerce belirlenen bir yönüne kolektif hafıza söylemine kamusal ve kutsal bir cisim sunar. Bu anlamda, anıtlar hakkında konuşmak, bir toplumun geçmişini nasıl ve ne aracılığıyla hatırladığını anlatır. Gerçek veya mitleştirilen bir “resmi geçmiş anlatısı/tarih” etrafında belirli bir topluluğun kimi kurumlarına, “zaferlerine” meşruiyet kazandırmayı, başka deyişle devletin değerlerini, sembollerini, inançlarını, yani “geleneğinin icadını” sembolleştirmeyi amaçlar. Karşı-anıtlar ise, anıt formunu kutsallıktan çıkarıp, geçmişin gündelik içindeki varoluşunu/varlığını yorumlamayı amaçlarlar.[10] Çoğunlukla devasa ve durağan olan, cevapları doğrudan veren didaktik geleneksel anıtların aksine, insanları katılıma teşvik ederek ve onlara geçmiş hakkında özel olarak ne hissetmeleri/bilmelerini gerektiğini söylemekten ziyade geçmişi eleştirel bir biçimde sorgulamanın, bireysel olarak yüzleşmenin, başa çıkmanın olanaklarını sağlamaya çalışırlar. Anıtların bu karşı/negatif formu, artık var olmayanın, varlığının yokluğunun anısına yapılan insanların yalnızca hayatlarını nasıl kaybettiklerini değil; geride kalanlar için de nasıl eşsiz ve yeri doldurulamaz bir şekilde hayatlarını kaybetmiş olduklarını düşünmeye ve hatırlatmaya izin verir.[11] Anıt mücadelesinin bir başka izleği olan 10 Ekim’in anıt ağaçları da bu doğrultuda 103 insanın her birinin adını motiflerin üzerine işleyerek bir araya getirilen battaniye parçalarının kamusal alanda, gündelik hayatın içerisinde insan dışında başka bir canlı tanığa, ağaçlara sararak/giydirerek 10 Ekim anıtı oluşturuldu. 3. yıldönümü sonrasında 10 Ekim yaralıları ve yeni doğan bebeklerine hep birlikte battaniye örerek başlayan Örgülü Mücadele ağaç köklerini saldıkça üstünde kaybettiklerimizin isimleriyle birlikte yaşasınlar diye anıtın hala hayata geçirilmediği kamusal alandaki varlıklarıyla hatırlatmaları için Kasım 2019 Ankara Garı önünde ilk ağacı giydirerek devam etti. Kimi, yapıldıktan hemen sonra kimi pandemi sırasında belediyelerin yaptığı temizliklerle kaldırılan 10 Ekim’in Anıt Ağaçlarından gar önündekine 2024’e gelindiğinde “Şantiye Sahası Girilmez” yazan bir plaka çakılmıştı. Bir karşı-anıt olarak, varlığın yokluğunu imleyen 10 Ekim’in anıt ağaçlarını “karşı”lıktan çıkarmak anıtvari (para-monument)[12] kavramıyla anmak belki şimdi mümkün olabilir. Fakat onları “karşı” yapan mücadelenin de devam ettiği şerhini düşerek.

2024’ün ilk ayının sonlarında Dernek bir kez daha anıt konusunda Özgür Özel ile görüştü ve süreç bir nebze de olsa hızlandı. Aslında sorumlu Kent Estetiği Daire Başkanlığı olsa da, Şubat 2024’te ABB Kültür ve Tabiat Varlıkları Dairesi Başkanı Bekir Ödemiş sosyal medya hesaplarından yaptığı paylaşımla “Heykeltraş Metin Yurdanur'un tasarımını yaptığı 10 Ekim Gar Katliamı Anıtı'nın hazırlıklarına başladık.”[13] diye duyuruyordu. ABB içerisindeki yetki paylaşımlarıyla beraber 2015’te alınan ilk karara da atıfla anıtın adında “10 Ekim’i ve barışı” anma meselesi de bu sürecin eşlikçisi oldu.

yıldönümü yaklaşırken 1 Eylül 2024’te Özgür Özel Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin bir anıt[14] yaptırdığını, 1 Eylül Dünya Barış gününe yetişmediğini ve heykeltraşın Birkaç haftaya daha ihtiyacı olduğunu dolayısıyla 10 Ekim’den bir gün önce 9 Ekim günü hazır tüm aileler de Ankara’ya gelmişken, onlarla birlikte yapmaya açmaya karar verdiklerini” duyurdu.[15] Bu doğrultuda, 10 Ekim Barış Derneği ile Emek ve Demokrasi Güçleri, dokuzuncu yılına ilişkin anma programında, katliamın yaşandığı yerde 9 Ekim’de heykeltraş Metin Yurdanur’un hazırladığı “10 Ekim Katliamı Anıtı”nın açılışının gerçekleştirileceğini duyurdu.O gün geldiğinde 10 Ekim Barış Derneği ve 10 Ekim ailesinin çoğunluğu ile anıtın heykeltıraşı Metin Yurdanur CHP tarafından yapılan açılışa katılmadı.

CHP Ankara İl Örgütü 10 Ekim Barış Derneği ortak anma programını iptal ederek aileleri kendi programına misafir olarak davet etmişti. Yapılan açıklamada “Gelinen aşamada Ankara Büyükşehir Belediyesi ve CHP Ankara İl Örgütünün açılışa saatler kala derneğimizi ve bizimle birlikte dokuz yıldır mücadele eden emek ve demokrasi güçlerini yok sayarak günlerdir emek vererek hazırladığımız programımızı iptal ettiğini ve kendi programının uygulanarak bizim misafir olarak açılışa davet ettiklerini öğrenmiş bulunmaktayız. Yapılan bu dayatmayı kabul etmiyoruz ve 9 Ekim'de gerçekleşecek açılışa katılmayacağımızı kamuoyuna duyuruyoruz” denildi. Açılışının üzerinden neredeyse 1 yıl geçmesine rağmen çevre düzenlemesi ise hala bitmedi.

***

Adalet Atlası podcastin “Hukuk adaletin neresine düşer?” başlıklı bölümünde[16] Nazile Kalaycı’nın anlatımından kısa bir fragmanla bitirelim:

"Hak, yargılama anlamlarına gelen Dike aynı zamanda yol demek. Dike, Themis'in kızıdır. Dike'nin barış ve iyi yasa anlamlarına gelen iki kız kardeşi vardır. Themis'in kız kardeşiyse hatırlama ya da hafıza anlamına gelen Mnemosyne'dir. Bu tanrısal varlıkların akrabalığı bize şunu söylüyor: Hatırlamak adalettir, unutmak ise adaletsizlik."

104 barış güvercinin dünyadaki varlığına, yaşamına, anısına saygıyla.

Bütün bu süreci her detayıyla kayıt altına alarak görsel arşivi oluşturan Sibel Tekin’e minnetle.


[1] Yoko Ogowa, Hafıza Polisi, Çev. Peren Ercan, Kafka Kitap, Haziran 2021

[2]Özgür Sevgi Göral, Yaramız Derindir, İstos Yayın, İstanbul, 2023

 Pedagojik kökenli olabilir haline elbette onun çerçevesini oluşturan politik yönleri de dâhil ederek, 10 Ekim ve barış’ın ayrıcalıklı halinin Spivak’ın madunun konuştuğu ana dair işaretinin şerhini düşmek üzere. Özgür Sevgi Göral’ın bu kitaptaki metinlerinin arkadaşım, büyüğüm olmasına minnet ve teşekkürle.

[3] Jacques Rancière, In the face of disappearance. J. Rancière içinde, Figures of History (s. 45-46). Polity Press, 2014

[4] “Hafızayı planlamak ve heykelleştirmek” öbeğini Tanıl Bora’dan ödünç alıyorum.

[5] Bahsi geçen karar için bkz. https://www.ankara.bel.tr/tr/haberler/ankarada-patlama-olan-meydanin-adi-demokrasi-meydani-oldu-7961

[6]“Ankara’da demokrasi meydanı”

 https://www.ankara.bel.tr/haberler/ankarada-demokrasi-meydani-8154

[7] 2016’da 10 Ekim Ankara Gar katliamında katledilenlerin aileleri tarafından kurulan 10 Ekim Der'in kapatılması üzerine Şubat 2021’de 10 Ekim Barış Derneği kuruldu.

[8] Emek, Barış, Demokrasi Anıt Meydanı ve Anma Yeri Uluslararası Fikir ve Tasarım Projesi Yarışması’nın bütün detayları ve bahsi geçen çağrı metni için https://10ekimanitmeydan.org/cagri-metni/

[9] “10 Ekim Katliamının 8. Yılı Anmasında Özgür Özel'e Sorduk: "10 Ekim Anıtı ne zaman yapılacak?"”

Haber: Zişan Kürüm, Mehmet Onur Yılmaz, Solfasol, 10 Ekim 2023, https://www.youtube.com/watch?v=nF8jlZjy410

[10] James E. Young, The Conter-Monument: Memory against Itself in Germany Today, Critical Inquiry, 18(2), 267-296, 1992

[11] James E. Young, The Texture of Memory: Holocaust Memorials and Meaning. New Haven: Yale University Press,1993.

[12]Para-monument kavramını anıtvari olarak Türkçeleştirmeyi tercih ettim. Görece yeni ve tartışmalı bir kavram olarak güncel sanatın mekâna müdahale eden hafıza işlerinde görülebilir; anıttan çok bir hafıza pratiğidir..Anıtların yanında veya onlara tepki olarak var olan sanatsal ya da anıtsal müdahale olan anıtvari yapılar,anıtlarla diyaloga girer; onları tamamlar veya sorgular ama tamamen reddetmez. Geleneksel anıtlarla yan yana var olur, alternatif bakış açıları sunar.

“Para-monument” kavramı, çağdaş sanat ve anma pratikleri bağlamında Aralık 2021’de düzenlenen “Karşı-Anıtlar ve Para-Anıtlar” (Counter-Monuments and Para-Monuments) konulu HFBK Hamburg konferansı ve ona bağlı yayınlarda tartışıldı. Bu konferans ve yayınlarında kavram; ne geleneksel anıtlara bütünüyle karşı çıkan ne de tamamen onlar tarafından tanımlanan, bunun yerine yakınlık, diyalog ve güçlü anıt biçimlerinin kısmi yeniden sahiplenilmesi üzerinden işleyen sanatsal müdahaleler olarak ele alınıyor. Daha fazlası için bkz.:Hamburg Güzel Sanatlar Üniversitesi (HFBK Hamburg). “Conference: Counter-Monuments and Para-Monuments. Contested Memory in Public Space.” HFBK Hamburg, 2021, www.hfbk-hamburg.de/de/projekte/conference-counter-monuments-and-para-monuments-contested-memory-public-space/gegendenkmäler-und-para-monumente/

[13] Bahsi geçen paylaşım: https://archive.is/Zh84K

[14] İlk yarışmanın jürisinde de yer alan Bülent Batuman’un hem bütün bir sürece hem de yapılan anıta dair bütünlüklü bir yazısı için bkz. Bülent Batuman, “10 Ekim’i anmak”, Gazete Duvar, 7 Kasım 2024, https://www.gazeteduvar.com.tr/10-ekimi-anmak-makale-1733249

[15] “Özgür Özel duyurdu: Ankara Garı Katliamı’nda hayatını kaybedenler için anıt dikilecek”, Medyascope, 1 Eylül 2024, https://medyascope.tv/2024/09/01/ozgur-ozel-duyurdu-ankara-gari-katliaminda-hayatini-kaybedenler-icin-anit-dikilecek/?utm_source=Onesignal&utm_medium=Pushnotification&utm_campaign=Marketing

[16]Antigone’den bugüne: Hukuk Adaletin neresine denk düşer?” https://www.anadolukultur.org/1083-adalet-atlasi-bolum-1/