Politik Şeyleri Tasniflemek[1], siyaset biliminin en çok göz ardı edilen konusuna önyargısız bakmayı öneriyor: Komplo Teorileri. Hangi komplo teorisinin daha gerçekçi olduğu iddiası zaten argüman olarak başlı başına bir sorundur. O yüzden onun yerine komplo teorilerinin varlık nedenlerini, sempatizanlarını yolda tutan motivasyonlarını en nihayetinde gündelik siyaset içindeki işlevini araştırmak çok daha yol göstericidir. Çünkü bu sorulara verilebilecek her yanıt aynı zamanda onu anlamayı, onun işlevlerinin boyutunu ve politik konumunu gözler önüne serer. Bu nedenle Politik Şeyleri Tasniflemek komplo teorisi kitabı değildir. Ancak, komplo teorilerinin yapısına ve araçsallığına yönelik farkındalığı artıracak içeriğe sahiptir.
Bir komplo teorisine sahipseniz, aynı zamanda süper kahraman gibi de gururlanabilirsiniz. Çünkü, bir yandan tüm çelişkilerin ve şüphelerin içinde olmakla birlikte varlığınız veya iddialarınız yanlışlanamaz. Yanlışlanmamak onun bilimselliğine elbette zarar verir, ancak onu "kitlelerin aklında geçersiz kılmaz.” Komplo teorilerinin epistemolojik sorunları bulunur, hatta çoğu zaman zayıf kanıtlarla desteklenir. Mantıksal çarpıklıklar ve bilişsel yargılar komplocu düşünceyi besleyen önemli etkenlerdir. Komplo teorilerinin çıktıları doğrudan siyasal alanda görünürlük kazanırken, teorilerin etki alanları kitlenin inanç ve kişilik yapılarıdır. Böylece toplumsal ve bireysel psikolojik olgunluklara göre içeriği değişir.
Paranoyak düşünce tarzı, toplumsal güvensizlik ve evrimsel olarak gelişmiş tehdit algısı,
komplocu bakışın zeminini oluşturur. Sosyal psikoloji ise grup-içi yanlılık, ötekileştirme ve
aidiyet duygusuyla komplo teorilerine olan inancı açıklar. Psikanalitik perspektif, bastırılmış kaygıların ve bilinçdışı süreçlerin bu inançları tetiklediğini öne sürer. Bu açıdan, bilimsel yöntem ve eleştirel düşünme komplo teorilerini çözümlemede önemli araçlardandır.
Bilimsel Geçerlilik
Komplo teorileri yalnızca bireysel ve kitlesel inançların değil, siyasal ve kültürel iklimin bir ürünüdür. İdeolojik mücadelelerde, popülizmde ve toplumsal kutuplaşmada azımsanmayacak derecede önemli rol oynarlar. Örneğin Türkiye’de “üst akıl” söylemi, göçmen karşıtı ifadeler, oy vermeme davranışındaki kırmızı çizgiler vb. kitleleri mobilize edebilecek ve siyasi karar süreçlerini etkileyecek içerikle komplo teorilerinin girdilerini oluşturur.
Politik Şeyleri Tasniflemek’in temel odağı, komplo teorilerinin siyasal düşünce ve toplumsal algıdaki işlevini incelemektir. Bu bağlamda, siyaset biliminin epistemolojik ve metodolojik sınırlarının yeniden tartışmaya açılması önemli. Çünkü, komplo teorisine yaslanmış bir zihniyet ve kitlenin dönüşümü ne yazık ki sadece “bilimsel bilginin” gerçekliği ve yansızlığı ile mümkün olmuyor. Ancak bu, komplo teorilerinin bilimsel araştırmanın konusu olmasına engel değil. Burada kritik olan hangi tür komplo teorisinin incelendiği değil, komplo teorisinin var oluşunu sağlayan kök nedenlerin nedenlerini tespit edebilmektir.
Komplo teorileri, uzun süre boyunca akademik çevrelerde irrasyonel, spekülatif ve hatta bilim dışı bir alan olarak görülmüş; Karl Popper’in ‘yanlışlanamazlık’ kriteri bu teorilerin bilimsel bilgi statüsünden dışlanmasına sebep olmuştur. Ancak kitap, bu indirgemeci yaklaşımı reddederek, komplo teorilerine siyasal kültürün merkezinde yer veriyor. Böylece teori, hem bireylerin belirsizlikle baş etme biçimlerini hem de iktidarların meşruiyet stratejilerini anlamlandırmak için analitik bir araç haline geliyor. Yoksa komplo teorisinin merkezinde olan konunun doğruluğu değil, bu konunun toplumsal ve bireysel etkilerinin incelenmesini odağa alıyor. Birinci çaba, kabaca, sonu gelmez bir tartışma silsilesine dönüşerek yine komplo teorisinin varoluşuna katkı sağlayan şeker gibi emilecektir.
Bilimsel geçerlilik açısından bakıldığında, kitabın sunduğu yaklaşım ile, komplo teorileri yalnızca yanlış bilgi kategorisine hapsedilmeyip; onların siyasal iletişim, toplumsal tahayyül ve kolektif hafıza üretimindeki rolünü merkeze alarak yeniden tartışma alanımıza dahil ediliyor. Bu, siyaset biliminin klasik pozitivist paradigma sınırlarını zorlayan; yapısalcı, kültürel bazlı ve eleştirel yaklaşımlarla uyumlu bir perspektif sunuyor. Kurucu tartışmaya girişen tüm kitaplar gibi öncelikle okuyucuya teorik bir arka plan sunuyor. Bu teorik arka plan, komplo teorilerinin siyasal ve toplumsal düşüncede nasıl bir epistemik zemin üzerinde yükseldiğini görünür kılıyor. Bu bağlamda kaos ve kozmos ikiliği -bence bütünselliği- komplo teorilerinin referans noktalarını oluşturuyor. Kozmos; düzen ve anlamın temsili iken, kaosun belirsizlik, parçalanma ve kontrol kaybını simgelediği düşünülür. Oysa sanıldığının aksine, kaos istisna değildir. Ancak kaosun düzensizliği imlediği fikri, düzen kurucuları açısından daha öngörülü hareket etmeyi sağlar. Komplo teorileri tam da bu ikiliğin sınırında ortaya çıkar; çünkü karmaşık olayları tekil aktörlere bağlayarak toplumsal düzenin sürekliliğini sağlamayı hedefler.
Komplo Teorileri’nin epistemolojik alanında düşünürlerin benzer bakış açılarına sahip olmadıklarını bilmek şaşırtıcı değildir. Çünkü, düşünürlerin bakış açıları, bilimsel yöntemleri, ayrıca bağlı oldukları paradigmaları farklıdır. Örneğin Karl Popper, komplo teorilerini sahte bilim olarak reddederken; Richard Hofstadter, onları Amerikan siyasetinin paranoyak üslubunun bir parçası olarak ele alıyor. Diğer yandan Michael Barkun ise komplo teorilerini ‘damgalanmış bilgi’ kavramı ile açıklar ve bu bilgilerin ana akım epistemolojinin dışında üretildiğini iddia eder. Matthew R. X. Dentith ve Jovan Byford gibi çağdaş düşünürler ise komplo teorilerini yalnızca epistemik değil, aynı zamanda politik ve kültürel olgular olarak tartışmaya açar. Bu referanslar ve diğerleri, kitabın akademik sürekliliğini ve literatürle kurduğu bağları vurguluyor.
Kitap, Karl Popper’ın içinde olduğu paradigmadan çok (komplo teorilerini yalnızca irrasyonel eğilimler ya da toplumsal yanılsamalar olarak görmek) onları siyasal ve kültürel bağlamda ‘işlevsel mitler’ olarak ele alıyor. Mitler, toplulukların değerlerini, inançlarını ve dünya görüşlerini aktarırken, gerçeği dönüştürür. Komplolar ise gerçekliğe gölge gelişen olaylara yönelik şüpheleri ve alternatif açıklamaları vurgular. Komplo teorileri, genellikle mevcut düzeni sorgular ve gizli güçlerin eylemlerine odaklanırken, bu iki kavram arasındaki etkileşim, bazen mitlerin komplo teorileri için bir zemin hazırlaması veya komplo teorilerinin mitolojik anlatılarla beslenmesi şeklinde görülebilir. Mitler ve komplolar, belirsizlikle başa çıkma ve anlam arayışının farklı tezahürleridir. Bu nedenle de hem akademik dünyada hem de kamuoyunda sıkça göz ardı edilen bir perspektif sunar. Özellikle Türkiye bağlamında, komplo teorilerinin siyasal söylemin ayrılmaz bir parçası olması; Gezi Direnişi, 15 Temmuz Kalkışması ve sonrasındaki popülist-otoriter dönüşüm gibi kritik olaylarla ilişkilendiren düşünsel yapısı kitabın ayırt edici yönünü oluşturur.
Hem toplumsal hem de bireysel etki alanlarının genişliği nedeniyle derleme kitabın yazarlarının, ayrıca da makalelerdeki konuların temas ettiği bilimsel disiplinlerin sayısında çeşitlilik görmek mümkün. Çağdaş bilim insanlarının yoğun olduğu kitabın disiplinlerarası yapısı da dikkat çekiyor. Tarih, sosyoloji, kültürel çalışmalar ve siyasal psikolojiyi bir araya getiren bu yaklaşım, konunun çok boyutlu doğasını kavramada güçlü bir analitik çerçeve sağlıyor.
Güncel Tartışmalar
Kitabın 2025 yılında yayımlanması, güncel siyasal tartışmalarla doğrudan ilişkilidir. Küresel ölçekte, otoriter liderliklerin yükselişi, liberal demokrasilerin krizi ve dijital dezenformasyonun yaygınlaşması komplo teorilerini toplumsal gündemin merkezine taşımayı kolaylaştırıyor. Çünkü, harcanan emek ve elde edilen maddi, manevi kazançların doğrusal olmaması, bireylerde ve kitlelerde “haksız kazancın sabit sahiplerinin” olduğu fikrini kuvvetlendiriyor. Adalet duygusunun azaldığı, niteliklerin yerine bağlantıların güçlendiği bu otokratik düzenlerde, komplo teorilerinin, aynı zamanda toplumsal bir afyon etkisini gösterdiği söylenebilir. Pandemi sürecinde sağlık politikalarına ilişkin ortaya çıkan komplo anlatıları, iklim değişikliği inkârcılığı ve seçim süreçlerindeki manipülasyonlar bu bağlamda örneklenebilir.
Dolayısıyla bu kitabın yayımlanma zamanlaması, yalnızca akademik değil, aynı zamanda politik bir anlam taşıyor. Bu nedenle kitap, farklı hedef kitlelere farklı düzeylerde katkılar sağlayabilecek niteliklere sahip. Siyaset bilimi öğrencileri için, komplo teorilerini analitik bir kategori olarak incelemek metodolojik bir açılım sunuyor. Akademisyenler açısından, bu eser disiplinlerarası araştırmalar için yeni tartışma zeminleri üretiyor. Sosyologlar için ise, komplo teorilerinin gündelik hayat pratiklerini nasıl dönüştürdüğünü incelemek açısından işlevsel anahtarlar sunuyor. Politika yapıcılar için kitap, dezenformasyonla mücadele stratejileri geliştirmek ve toplumsal kutuplaşmayı azaltmak için rehber niteliği taşıyor. Genel okuyucu içinse, komplocu anlatıların ardındaki siyasal ve kültürel dinamikleri görme fırsatı sunarak komplocu düşüncelerin bireylerin ve kitlelerin karar mekanizmalarına nasıl saldırabileceği görünür kılıyor.
Uluslararası alan açısından kitap, geleceğe yönelik oldukça kritik uyarıları barındırıyor. Komplo teorilerinin demokratik rejimlerde kurumsal zayıflamalara yol açabileceği, uluslararası ilişkilerde ise ittifak krizlerini derinleştirebileceği öngörülüyor. Örneğin, NATO içindeki güvensizlikler veya AB’nin iç dayanışma sorunları, komplocu anlatıların beslendiği alanlar olarak karşımıza çıkabilir. Adaletsizlik duygusu sadece bireylerin psikolojilerinde değil, kamuoyunun da önemsediği bir his olarak dikkat çekmektedir. Rusya-Ukrayna arasında devam eden savaş nedeniyle Batılı ve demokratik ülkelerin Rusya karşıtı geliştirdikleri tutum sadece siyaset alanıyla sınırlı kalmamış, Rus iş adamlarının şirketlerinin Avrupa’da devredilmesine, takımlarının liglerden çekilmesinde, olimpiyat ve her türlü spor etkinliklerinden çıkarılmasına kadar uzanmıştır. Ancak benzer şekilde İsrail-Filistin arasında gerçekleşen mücadele nedeniyle benzer tedbirler İsrail tarafına yapılmamıştır. Aksine İsrail karşıtı gösteriler Anti-semitizm söylemleri nedeniyle ağır saldırılara ve müdahalelere maruz bırakılmıştır. Böylece uzun süredir devam eden İsrail ve Yahudi odaklı komplo teorilerini besleyen uluslararası iklim de yaratılmıştır. Türkiye özelinde ise ekonomik kriz, seçimler ve toplumsal kutuplaşma ortamında komplo teorileri hem iktidarın hem de muhalefetin söylemsel araçları haline gelmiştir.
Ayrıca, teknolojik gelişmelerin (yapay zekâ, deepfake teknolojileri, algoritmik manipülasyon) komplo teorilerinin yayılma hızını artıracağı öngörülebilir. Ajan filmlerinde olduğu gibi gerçeklik ile olasılıklar evrenini hedef alan teknolojik yenilikler, ayrıca uzun zamandır gündemde olan teknolojisin sahipliği sorunsalı ile birlikte komplo teorilerini daha da besleyebilir. Bu nedenle gelecekte, komplo teorilerini yalnızca irrasyonel birer inanç olarak değil; siyasal düzenin kurucu unsurları ve uluslararası çatışmaların tetikleyicileri olarak görmek gerekebilir. Çünkü teknolojik araçların çeşitliliği ve yaygınlığı sayesinde bilginin tüketicisi ve bilgiye verilen tepki süresi insanlık tarihinin en kısa sürelerine kadar inmiş durumdadır. Bu olanak bir yandan insanların Dünya’daki tüm gelişmelere hükümetlerin onayına ihtiyaç duymadan erişmesini sağlayarak, sivilleşme sağlarken; teknoloji sağlayıcılarının açıktan veya örtük şekilde bilgilerini hükümetlerle paylaşması otoriterleşmeyi artırıyor.
Sonuç
Kitap, siyaset biliminin merkezî tartışma alanlarından biri olan komplo teorileri fenomenini ele alıyor. Komplo teorileri uzun süre Popper ve Hofstadter gibi düşünürler tarafından patolojik ve irrasyonel eğilimler olarak yorumlanmış, ancak 2000’lerden itibaren siyaset bilimi ve uluslararası ilişkiler literatüründe meşru bir araştırma nesnesi haline gelmiştir. Kitapta, komplo teorilerinin toplumsal düzeni anlamlandırma çabasında işlevsel bir epistemik araç olup olmadığı tartışılırken, bu teorilerin siyasal iktidar ilişkilerinde nasıl bir ‘kartografik tasnif’ işlevi gördüğü de inceleniyor. Komplo teorileri, disiplinlerarası olarak ele alınması gereken bir olgu olarak karşımıza çıkıyor. Onlar sadece “yanlış bilgi” değil, toplumsal aidiyetleri, siyasal öznellikleri ve ideolojik mücadeleleri şekillendiren güçlü anlatılardır. Çağdaş mitler olarak komplo teorileri ile gerçekleşecek politik mücadele, yalnızca bilimsel doğruları sunmakla sınırlı kalmamalı; bu teorilerin toplumsal işlevleri de anlaşılmasına odaklanmalıdır. Kitap, komplo teorilerini anlamak için tek boyutlu açıklamaların yetersiz olduğunu, çok katmanlı bir analiz gerektiğini vurguluyor. Bu yönüyle okuyucuya eleştirel düşünme, disiplinlerarası bakış ve toplumsal duyarlılık kazandırmayı amaçlıyor. Bu amacına da ulaştığını söylemek gerekir.
Ek 1: Kavramsal Harita
Komplo teorileri üzerine kitabın sunduğu temel kavramlar arasındaki ilişkiler aşağıdaki şematik tasnifte gösterilmiştir:
Kaos ↔ Kozmos
│
├─> Komplo Teorileri: Düzeni Açıklama Çabası
│ ├─> Politik İktidar İlişkileri
│ ├─> Toplumsal Meşruiyet
│ └─> Epistemik Araç Olarak İşlev
│
└─> Post-Truth Siyaset ve Dezenformasyon
├─> Popülist Söylemler
├─> Sosyal Medya Manipülasyonları
└─> Uluslararası İlişkilerde Gerilimler
[1] İsmet Parlak ve Yağız Alp Tangün’ün derlemesi olan kitap alanında uzman yazarların, araştırmacıların 11 makalesinde ve bu kapsamda gerçekleştirilen bir söyleşiden oluşmaktadır. İmge Kitabevi tarafından yayınlanan kitapta çalışmaları olan yazarlar: İsmet Parlak - Yağız Alp Tangün - Efe Baştürk - Toygar Sinan Baykan - Hamit Bozarslan - Kadir Dede - Mehmet Güldal - Kerem Karaosmanoğlu - Mehmet Akif Kumtepe - Beate Küpper - Armağan Öztürk - Erol Sağlam - Elif Sandal Önal - Doruk Tatar - Çağla Pınar Tunçer - Andreas Zick şeklindedir.





